Faizde yarın yüzde 40’ı görür müyüz?
✓ İnsan neye ihtiyacı olduğuna bakarak neye ihtiyacı olmadığını görür ya, politika faizinde de hangi oranın işimize yarayabileceğine bakıp hangi oranın işlevsiz kalacağını görmek mümkün...
✓ Bu yaklaşım bize sanki yüzde 40'ın daha anlamlı olacağını söylüyor.
Politika faizi yarın acaba hangi düzeyde açıklanır? Halen yüzde 35 olan faiz ağırlıklı beklentiye paralel olarak yüzde 37.5’e mi çıkarılır, yoksa yüzde 40 mı olur? Ya da çok farklı bir oranla mı karşılaşırız?
Hani insan neye ihtiyacı olduğuna bakarak bir anlamda neye ihtiyacı olmadığını görür ya...
Biz de faiz konusunda öyle yapalım.
Bize hangi oranın gerektiğine bakıp hangi oranın olmaması gerektiği sonucuna varmaya çalışalım...
Önce şu basit soruya yanıt arayalım:
Merkez Bankası’nın faizi niye artırılıyor?
Birincisi; Türk parasını değerli kılmak, bu sayede ve destek olacak diğer önlemlerle parasal sıkılaştırmaya gitmek ve sonuçta enfl asyonla mücadele etmek.
İkincisi; Türk parasının getirisinin artmasıyla birlikte dış kaynak bulabilmek.
8.5’ten, 35’e...
Merkez Bankası’nın politika faizi hazirandan ekime kadar olan beş toplantıda yüzde 8.5’ten yüzde 35’e çıkarıldı.
Faiz artırıldı diye bunun olumlu etkisi bıçakla kesmiş gibi tabii ki anında görülmüyor. Faizin artırıldığı bu dönemde örneğin çok yüksek enflasyon yaşandı, yani faizin artırılması enflasyonla mücadeleye sanki destek değil, köstek oldu. Ama biliniyor ki bu enflasyon geçmişin, seçim öncesinin tortusu. Dolayısıyla faiz artırımıyla bir etki doğacaksa, ki doğacaktır, bu zaman içinde beklenebilir.
Politika faizinin yüzde 35’e çıkarılması beraberinde mevduat, kredi, Hazine’nin borçlanma faizi gibi bir dizi faizi de yukarı çekti.
Ama faiz artışı, enflasyon beklentilerini ve fiyatlama davranışlarını değiştiremedi.
Yani yüzde 35 bu anlamda henüz işe yaramaktan çok uzak. O yüzden de bu cepheden bakınca Merkez Bankası’nın yarınki toplantısında faizin 37.5 değil, 40 olması çok daha akla yakın, daha da ötesi makul ve gerekli görülüyor.
Yani ihtiyacımız olan, ihtiyacımızı karşılayacak olan yüzde 37.5 değil gibi duruyor.
Bu faiz yabancıyı çekmeye yetmedi
Kastettiğimin doğrudan yatırım olmadığını bir kez daha belirteyim. Doğrudan yatırıma niyetlenen faizin düzeyiyle pek de ilgili değildir zaten. Türkiye’ye gelip doğrudan yatırım yapacak olanların, hele hele sıfırdan tesis kuracak olanların aradıkları çok daha başka yönler var.
Hukukun iyi işliyor olması gibi, mahkeme kararlarının uygulanması gibi, yürütme erkinin mahkeme kararlarını tanımadığını açık açık söylememesi gibi...
Dolayısıyla geçiyorum zaten doğrudan yatırımı. Onlar çoktandır Türkiye’ye gelmiyor. Gelenler de kurulu bir tesisin belli oranda hissesini alarak doğrudan yatırım istatistiğine giriyor. Bir de tabii ki doğrudan yatırım saydığımız gayrimenkul satışı var.
Faizin düzeyine duyarlı olan portföy yatırımı. Hani sıcak para ya da vur kaç için gelenler deniliyor ya, biz ona bile razıyız da bulamıyoruz ki! Onlar bile gelmiyor.
Türkiye’nin gösterge faizi yaklaşık yüzde 40 düzeyinde. Hazine de son ihalelerinde yüzde 40 dolayında faizle borçlandı. Yani bir yatırımcı 100 lira nominal bedelli bir borçlanma kağıdını iskontolu olarak bugün yaklaşık 71 lira ödeyip alabilir. Aradaki 29 lira da yıllık getirisi olacaktır.
İşte yabancı yatırımcı yüzde 40 faize burun kıvırıyor. İstiyor ki faiz daha da artsın. Hani hep diyoruz ya, alırken kazanmak, diye. Bugün yüzde 40 faizle 71 liraya alınan borçlanma kağıdı, faiz yarın örneğin yüzde 50’ye çıkarsa bu kez 66 liraya alınabilecek.
Siz olsanız alış fiyatının daha düşmesini beklemez misiniz?
Merkez Bankası tereddütleri gidermek zorunda
Yabancı yatırımcı için yüzde 40 faiz bile çok iyi bir oran. Ancak kafalardaki tereddüt giderilebilirse...
Tereddüt 1: Ya faiz daha da artarsa? Bu durumda yukarıda dile getirdiğim senaryo gerçek olacak; şimdi 71 liraya satılan kağıdın fiyatı 66 liraya, belki daha da aşağıya inecek demektir. Hiç kimse faizin hangi düzeye kadar artırılacağını ya da artık sona gelinip gelinmediğini bilmiyor. Merkez Bankası her seferinde “Gerektiği zaman ve gerektiği ölçüde parasal sıkılaştırmaya gidilecektir” diyor. Ucu açık bir ifade. Yatırımcı, her ay aynı ifadeyi görünce ister istemez “Gelecek ay daha fazla sıkılaştırma yapılabilir, yani faiz artırılabilir, ben de borçlanma kağıdını daha ucuza alabilirim” diye düşünüyor ve beklemeyi tercih ediyor.
Tereddüt 2: Döviz kurunun artacağı beklentisi de kırılamıyor. Öncelik gelirken kazanmak olduğu için yabancı yatırımcı kendi açısından haklı olarak dövizini bozdurduğunda eline daha fazla Türk parası geçecek ortamı kolluyor. Kafalarda hep şu düşünce var:
“Dövizimi bugün bozduracağıma yarın bozdurup daha çok TL alsam ve bir de bunun üstüne faiz arttığı için daha ucuza kağıt alma fırsatı bulsam...”
Çok bekleriz, çok...
Bu tereddütler yok edilmeden döviz gelecek diye çok bekleriz.
O yüzden Merkez Bankası’nın bir şekilde beklentileri kırması gerekiyor.
“Parasal sıkılaştırma gerektiği zamanda ve gerektiği ölçüde kademeli olarak güçlendirilecektir” demek iyi de, bu aynı zamanda beklenti doğuran bir ifade. Sanki bu ifade giderek zararlı olmaya başladı...