Faiz yüzde 1’e indirildi, artık enflasyon düşünsün!

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ

Yıllardır söylenegelen "Faiz sebep enflasyon neticedir" görüşünün gereği yerine getirilse ve faiz yüzde 10'a, 5'e, hele hele yüzde 1'e indirilse ne mi olurdu?

✔ Vatandaş parasını çekmek için bankalara hücum eder ve sistem kilitlenirdi.

✔ Herkes döviz ve altın almaya koşar, dolar bir anda 30-40-50 liraya ya da daha yukarıya giderdi.

✔ Faiz indirilince gerileyeceği sanılan enflasyon tam tersine tırmanışa geçer; üç, hatta dört haneli düzeye çıkardı.

2018’deki kur krizi büyük bir darbe indirmiş, 2019’da biraz toparlanır gibi olmuşsa da bu kez de pandemi tüm hesaplarını alt üst etmişti. 2020 kayıp yıldı, zaten küçük bir işletmeye sahipti ve ayakta durabilmenin hesaplarını yapıyordu artık. Elinde yalnızca bindiği arabası ve oturduğu evi kalmıştı. 2021’de işler açılmıştı ama dövizdeki artış son günlerde öylesine hızlanmıştı ki bu da haliyle kaygılarını artırıyordu. Döviz borcu vardı çünkü. Ne yapacağını, nasıl yapacağını bilemiyordu. Bu düşüncelere dalan işadamı ağır ağır ilerleyen trafikte işyerine doğru gidiyor ve her zaman olduğu gibi radyoda Türk sanat müziği dinliyordu. Faizler, kredi kullanmasına elvermeyecek düzeyde yüksek seyrediyordu. Faiz biraz düşse bile gelecek kaygısı kredi kullanmasına zaten engeldi. Şirketi büyütmek şöyle dursun, ayakta kalmayı başarı sayacaktı. Dalgındı, kaygılıydı, daha da ötesi endişe içindeydi.

Radyodaki müzik yayını birden kesildi. Sunucunun sesiyle irkildi:

“Bir son dakika gelişmesi için yayınımıza ara verdik değerli dinleyiciler. Merkez Bankası gece yarısı aldığı kararı biraz önce açıkladı ve politika faizini yüzde 18'den yüzde 1’e çekti.”

İşadamı irkildi, faiz yüzde 1’e mi indirilmişti! Radyonun sesini iyice açtı:

“Ekonomistler, Merkez Bankası’ndan yüzde 1 faizle kaynak kullanma olanağı elde eden bankaların, kredi faizlerini yüzde 2 dolayına düşürmesini bekliyor.”

İnanılmaz bir gelişmeydi bu. Sevinçten ne yapacağını bilemedi, “Harika” diye bağırdı arabada.

Ne olacağı belliydi artık; faiz düştüğüne göre enfl asyon da aynı hızda düşecek ve piyasa canlanacaktı. “Bunca yıldır bunu niye yapmadılar ki, hem ‘Faiz sebep enfl asyon netice’ dediler, hem faizi indirmediler” diye düşündü. Geç olmuş ama olmuştu sonunda. Artık satışlar artacak, kendisi de üretimini artırabilecekti. Kredi kullanıp işini büyütmesi de mümkün hale gelmişti. Kaç zamandır aklındaydı yeni yatırım ama mevcut faizlerle niyetlenemiyordu bile.

Merkez Bankası’nın bu kararı imdadına yetişmişti işte. Arabanın içinde olmanın ve duyulmayacağını bilmenin coşkusuyla “Harika” diye bağırdı yeniden; kendi kendine gülüyordu ve yanından gelip geçenlerin tuhaf tuhaf bakmasını hiç umursamıyordu.

“Mevduat faizi de yüzde 1'e, 2’ye inerse ne olacak?”

Hem coşku, hem merak içinde başka haberler de olabileceği düşüncesiyle diğer kanallarda gezinmeye başladı. Her yerde bu haber vardı. Normaldi. Bir kanal ünlü bir iktisat profesörüne bağlanmış görüş soruyordu.

“Bu koşullarda böyle bir karar alınamaz, herhalde şaka yapılmış” diyordu profesör:

“Bu ekonominin gerçekleriyle örtüşmez, faiz diğer koşullar oluşmadan “Ben yaptım oldu” denilerek düşürülemez, hele hele yüzde 1'e! Yüzde 18'den 1'e inmek bir yana faizi yüzde 10’a, yüzde 5’e bile düşürseniz bunun sonu felaket olur.”

Vatandaş parasını bankada tutar mı?

“Niye felaket olsun ki” diye düşündü ama profesöre kulak vermesi gerektiğini hissetti:

“Yıllık enfl asyonumuz kaç, yüzde 19’un üstünde. Üretici enfl asyonu ise yüzde 40'tan da fazla. Merkez Bankası faizi yüzde 1’e indiriyormuş ya, diyelim bankalar da mevduat faizini yüzde 2’ye çekti. Bir yıl sonrası için enfl asyon ne bekleniyor; çok daha yüksek olur ama varsayalım yüzde 10. Düşünün, elinizde 100 liranız var, bu para bankada durursa bir yıl sonra 102 lira olacak, ama şimdi 100 liraya alabileceğiniz bir eşyanın fiyatı ortalama 110 liraya çıkacak. Paranızı bankada tutar mısınız?

Sunucu, “Peki hocam tasarruf sahipleri nasıl davranır ya da nasıl davranmalı” diye sordu.

“Bir kere yeni hesap açılması bıçak gibi kesilir. İkincisi mevcut mevduatın vadesi gelip yenilenmesi gerektiğinde kimse vadeyi uzatmaz. Vadesi dolan hesaplar birer birer kapatılıp para bankalardan çekilecektir. Kaldı ki insanlar vade bitimini bile beklemeden birkaç saat sonra bankalara hücum ederse hiç şaşırmam.”

Bankalar kapılarına kilit vurur

“İşler sarpa sarıyor” diye düşündü işadamı. İktisat profesörünü daha bir can kulağıyla dinlemeye başladı.

“Bugün bırakın herkesi, hesap sahiplerinin yalnızca yüzde 1’i bile gitse bankalar para ödeyemez hale gelir. Zaten normalde de bankadan yüklü miktarda para çekmek istendiğinde bir gün önceden haber verilmesi gerekir. Hadi bugün haber verildi, yarın ödenebilir mi, kesinlikle hayır. Bakın size birkaç sayı vereyim. Bankacılık sisteminde 8 Ekim itibarıyla yaklaşık 1.8 trilyon lira mevduat var. Bunun yüzde 1’i 18 milyar yapar. Bu tutara döviz hesapları dahil değil. Yani mevduatın yüzde 1’i bile 18 milyar, peki bankalarda ne kadar para var dersiniz?”

İktisat profesörü soruyu kendi kendine sormuş gibi devam etti konuşmaya:

“Önce piyasadaki toplam para ne kadar ona bakmak gerek. Yine 8 Ekim verisi, toplam kağıt ve demir para tutarı 228 milyar lira. Bu tutarın 16 milyarı da banka kasalarında. Yani bakın, mevduat 1.8 trilyon, bankaların kasasında bunun yüzde 1’i bile yok. Bankalara mevduat sahiplerinin yalnızca yüzde 1’i gitse, para da bankalarda düzenli dağılmış olsa ve her gelene ödeme yapılsa, sona kalanlar alacak para bulamaz.”

“Öyleyse vatandaş parasını çekmek isterse felaket olur.”

“Hem de ne felaket! Bu karar nasıl alınmıştır, kimin fikridir bilemem ama enfl asyon olduğu yerde dururken, bir gece yarısı kararıyla faizi böyle yüzde 1’e indirirseniz, bırakın 1’i, yüzde 5’e bile indirseniz, ekonominin ipini çekmiş olursunuz. Umalım bu bilgide bir yanlışlık olsun, birileri şaka yapıyor olsun. Yoksa felaket yaşarız felaket!”

Para basmak çözüm olmaz mı?

Sunucu adeta soruna çare arıyor gibiydi:

“Hocam para basılarak çare bulunamaz mı?”

“Çare bulunduğu zannedilebilir. Para basılarak ödeme yapılır. Zaten vatandaş parasını talep ederse ödeme yapılmak zorunda. Vatandaşa Türk Lirası ödenmemesi söz konusu olabilir mi. Ama bu kadar para birkaç gün içinde ödense ne olur, bunu düşünmek lazım. Bakın çok basit bir örnek. Fırında 10 tane ekmek, piyasada da 10 lira para varsa, ekmeğin fiyatı 1 lirada dengeye gelir. Ama siz, fırın 10 ekmek çıkarmaya devam ederken piyasadaki para miktarını 100 liraya fırlatırsanız o zaman ekmeğin fiyatı da 10 liraya tırmanır. Yani oluşacak bu sorunu para basarak aşmayı düşünen varsa enfl asyonun çok kısa sürede üç haneli, hatta dört haneli düzeye çıkacağını göze alıyor demektir.

Hem eline para geçecek olan insanlar faiz yüzde 1’lerde 2’lerde seyrederken tekrar bankaya gitmeyeceklerine göre bu para ya dövize yönelir ya altına. Dolar, faiz bir-iki puan indirilirse kaygısıyla bile 9 lirayı aşmış, artık o zaman kaç lira olur, kimse bilemez. Üç beş gün içinde 20 lirayı mı görürüz, 30 lirayı mı, yoksa daha fazlasını mı...”

Sunucunun da kafası karışmış gibiydi. “Peki hocam kur çok yükselecek gibi olursa döviz alım satımına bir süreliğine yasak getirilir mi” diye sordu.

“O da başka bir felaket olur. Dövizle ilgili herhangi bir kısıtlama getirilirse, vatandaş bu sefer bankadaki dövizini çekmeye koşar. Bankalarda son duruma göre 262 milyar dolar döviz hesabı var. Bunun 234 milyar doları vatandaşların ve şirketlerin. Bu TL mevduata da benzemez. TL’yi basar, sonuçlarına katlanır ve insanların parasını ödersiniz. Dövizi nereden bulup ödeyeceksiniz? ‘Döviz hesaplarına el koydum, TL ödeyeceğim’ diyebilirsiniz ama bu ifl astır. Kaldı ki ödeyeceğiniz TL de yok ki.”

İşadamında sevinçten eser kalmamıştı, hele dolarla ilgili tahmini duyanca. Ter bastı tüm vücudunu. Bir KOBİ sahibiydi ve çok değil 2 milyon dolar kadar dış kredi kullanmıştı ama dolarda son yıllarda yaşanan artış zaten nefesini kesmişti. Mevcut düzey bile büyük sıkıntı yaratıyordu. Şimdi 20 liradan, 30 liradan söz edilince tüm vücudunun kasıldığını hissetti. İşte o zaman işçilik günlerime dönerim, iş bulabilirsem, diye düşündü.

Tüm bankalar katılım bankasına mı dönüştürülecek?

Başka bir kanala geçti. Yeni bir haber vardı. Farklı bir bilgi söz konusuydu:

“Tüm mevduat bankaları bir ay içinde otomatik olarak katılım bankasına dönüştürülecek.”

“Hiç olmazsa iyi bir haber” diye düşündü, bankalardan çok çekmişti, katılım bankaları değişik esasla çalıştıkları için daha esnek olurlardı. Biraz olsun rahatladı.

Bu kanalda eski bir bankacı konuşuyordu:

“Bu kararın öyle uzun uzun ve etrafl ıca düşünülerek alındığını pek sanmıyorum” diye başladı bankacı.

“Sizce sakıncaları olur mu bu kararın?”

“Hangisini saysam ki... Bir kere Türkiye’de parasını bankaya yatıran tasarruf sahibi zaten kaç yıldır enfl asyon kadar bile faiz kazanamıyor. Yani özünde anaparadan yiyor. Ama hiç olmazsa parasına ne kadar faiz alacağını biliyor. Şimdi katılım bankasına gittiğinde vade sonunda ne kadar kar payı alacağının garantisi yok. Ayrıca, hiç kar payı alamayabilir de. Bu durumda zaten mevduattan ağzı yanmış vatandaş ne kadar kazanacağını bilmeksizin katılım bankasını tercih eder mi. Dolayısıyla yıllardır çalıştığı bankanın katılım bankası olacağı kaygısına düşecek hesap sahiplerinin bankalara hücum edip parasını çekmek isteyeceğine tanıklık edebiliriz. Gerçi zaten düşecek faiz oranları da buna yol açacaktır.

Böyle bir akın karşısında bir süreliğine, ortalık yatışana kadar bankalardan para çekilmesine engel getirilmesi gibi bir düşünce oluşursa, o zaman da finans sistemi onarılmaz bir yara alır, umarım yetkililerin aklından böyle bir şey geçmiyordur."

Faiz yüzde 1 ama verilen para çok az olursa...

İşadamının eli radyonun düğmesindeydi, kanal kanal geziyordu. Bir radyoda televizyonlarda izlediği bir gazeteci değerlendirme yapıyordu:

“Merkez Bankası bankalara yüzde 1 faizle para kullandıracak olsa bile, bu paranın miktarı önemli.

Merkez Bankası normalde para hareketinde son merci olduğu için bankaların tüm talebini karşılamak durumunda. Ama bir mevzuat değişikliğine bakar, bankalara çok az para verilirse, bankalar işlerini yürütebilmek için faizi öyle yüzde 2’ye, 3’e, 5’e indiremez, daha yüksek faiz uygulamaya devam eder. O zaman Merkez’in yüzde 1’lik faizinin bir önemi kalmaz, bankaların özel sektöre kullandıracağı kredinin faizi de inmez. Yani değişen pek bir şey olmaz. O yüzden uygulamayı görmek gerek. Hem bu konunun yabancı yatırımcı ayağı var. Faiz böyle yüzde 1’lere indirildiğinde Hazine de bu faizden borçlanmak istese yabancı gelip iç borçlanma senedi alır mı? Türkiye, nasıl dış kaynak bulacak? Tüm diğer olumsuzluklar bir yana, döviz girişi durursa kur nereye gider? Belli ki bunlar hiç düşünülmemiş.”

"Beyefendi niye durdunuz yolun ortasında?"

Kafası allak bullak olan işadamı, şuursuzca yola bakıyordu. Sabah yoğunluğunda önünde hep birkaç metre arayla takip ettiği araçlar olurdu. Bu sefer önündeki şerit bomboş uzanıyor gibiydi. “Hayal mi görüyorum” diye düşündü. Yanından geçen arabalardakiler elleriyle garip garip işaretler yapıyordu ve yüz ifadelerinden pek de iyi şeyler söylemedikleri belliydi. Camının tıklatılmasıyla irkildi. Bir trafik polisi camı açmasını işaret ediyordu:

“Neyiniz var beyefendi? Niye durdunuz yolun ortasında, baksanıza trafiği tıkadınız. İyi misiniz, rahatsızsanız emniyet şeridine alalım arabanızı.”

“İyiyim iyiyim” diye kekeledi. “Dalmışım, kusura bakmayın...”

Gaza bastı, bir an önce uzaklaşmak istedi oradan. Deminden beri dinledikleri neydi öyle... Bir yandan da radyoya kulak verdi, aynı konuşmalar sürüyor mu acaba, diye. “Belki güzel bir şarkı dinler kendime gelirim” düşüncesiyle kanal değiştirdi yeniden. Ama duyduğu şarkı değildi, yine faizden, yüksek faizin zararlarından, faizde indirime gidilmesi gerektiğinden, Merkez Bankası’ndaki bir takım atamalardan söz ediliyordu...

“Aman ha, aman ha, indirmeyin şu faizi” diye söylendi kendi kendine... “Aman ha, indirmeyin, sakın!”

“Tam yerine denk geldi...”

Büyük sanatçı Levent Kırca’nın bir dönem televizyonda izlenme rekorları kıran Olacak O kadar adlı programının jenerik müziğinde yer alan bir sözdür:

Tam yerine denk geldi manzara koyduk.”

Bu senaryoya son yıllarda daha sık yer veriyor olmamız da biraz öyle. Hep yerine denk geliyor, biz de faiz düşerse ne olur, hatırlayalım istiyoruz. Bu senaryonun böyle sık gündeme gelmesi herhalde bizim suçumuz değil!

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar