Faiz düşer enflasyon direnir
Yunus Emre, çağlar öncesinden bugüne sesini duyuruyor bize; “Dervişlik olaydı taç ile hırka / Biz dahi alırdık otuza kırka.” Sahi, ne demek istiyor? Bugüne hangi ilhamı taşıyor? Kendi çağının dertleriyle boğuşanlara yol gösteren bu mısraları, günümüzün sorunlarına uygulasak, hangi yöntem oluşabilir?
Misal enflasyon… Yapışkan hale gelmiş, inmiyor indirilemiyor bir türlü… Gerçi geçen yıldan halliceyiz ama direnişini sürdürüyor. Üstelik laf dinlemiyor. Merkez Bankası “hedef veriyor” ama taktığı yok. Ekonomi yönetimi “zirveden döndük” diyor, aldırmıyor. Endeks marifetiyle de düşmüyor meret…
Enflasyon tehdit arsızı
Eğer enflasyon emirle düşseydi, emreder; düşürürdük. “TÜİK varken kim korkar enflasyondan” diyen algı mühendisleri de bir neticeye varmadı. Faizi düşürebiliyoruz fakat enflasyon direndikçe direniyor, ayak sürtüyor, düşmemekte ısrar ediyor. Zira enflasyon artık bir sosyo-psikoloji olmuş.
Burada antienflasyonist politikaların olmayışı, hükümetin vatandaşa “düşeceğine dair” umut veremeyişi ve piyasa aktörlerinin enflasyon külfetini bir başkasına devretme kolaylığı büyük etken. Oysa son 5 yılda enflasyon için verilen sözler tutulsaydı, çoktan gerçekleşmiş ve tek haneye indirilmişti bile…
İKİ SORU İKİ CEVAP / Stratejiye dair…
Neden direniyor?
En önemli etken, bütçe açığı… Kamunun doludizgin harcamaları… Kamuflasyon olgusu… İki farklı yönden tehdit taşıyor kamuflasyon; 1-Kamu, kendisi zam yaparak azdırıyor, 2-TÜİK kamufle ederek endeksten zam, ücretliden artış kaçırıyor. Kamu perhiz yapmazsa enflasyon neden zayıflasın ki…
Direniş nasıl kırılır?
Öncelikle verilerin bulanıklığını gidermek gerekiyor. Bugün her vatandaş cebinde kendi TÜİK’i ile dolaşıyor ve sektörüne, yöresine, malına, hizmetine göre şahsi rakamına sahip. Ayrıca kamu yönetimi enflasyonun düşeceğine inanıyor olsa da, bizleri de buna inandırması gereğini hesaba katmıyor.
not/ Enflasyon tüketimi kısarak değil üretimi arttırarak düşer
Yönetim, ekonomiyi yanlış yerden soğutmayı denedi. Tüketimi yavaşlatacak yerde üretimi örseledi. Krediye ulaşımdan kaynak aktarmayışında ve sanayinin işlerini yokuşa sürmekten dolayı üretim tökezleyince, ihracata konu mal ve hizmetleri de zaafa uğrattık. Hele ki kur faktörü çok yara açtı.
Enflasyon fiyat artış hızıdır. Sıfır dahi olsa 50 liralık domatesin fiyatı 49 liraya düşmez, sadece ertesi gün 51 lira olmaz. Enflasyonun fiyatları taşıdığı yerin adına biz “hayat pahalılığı” diyoruz. Merkez Bankası’nın kabiliyet alanı dışına taşan da bu hayat pahalılığıdır. Bu, endeksten daha dirençlidir.
Üretimi arttırdığınızda domatesin fiyatı gerileyecektir. Üretimi arttırdığınızda ihracata konu mal ve hizmet çeşitlenecek, fiyatları gevşeyecektir. Üretimi arttırdığınızda çarşıda pazarda etiketlerin yönü aşağı doğru dönecek, enflasyonu besleyen unsurlar tersine çevrilecek ve endeks gevşeyebilecektir.
Biz ise üretimi kısarak enflasyonu düşürmeye kalktık. Yetmedi, emekli maaşında dahi %15’lik sembolik artışı çok gördük. Sebep? Efendim emekliye para verirsek gidip gıda alıyor ve fiyatları yükseltiyor yalanını savunduk. Hatta asgari ücrete fazla zam yaparsak uzaylılar bizi mahveder sandık.
Netice; enflasyon üretimi arttırarak düşer. Ücretli gelirinden kısarak değil. Sabit gelirliyi, emekli, dul, yetim, şehit yakınları, gaziler, yaşlılar ve engellileri açlığa mahkûm ederek varılacak bir yer yoktur.