Faiz artırılmalı demek başka, artırılacak demek başka!

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ

Son birkaç gündür karşılaştığım, konuştuğum hemen herkesin Merkez Bankası’nın 21 Mart Perşembe günkü Para Politikası Kurulu toplantısından nasıl bir karar çıkabileceği sorusuna yanıt aradığını görüyorum.

Konuşmanın, sohbetin özeti başlıktaki gibi oluyor:

“Faiz artırılmalı, koşullar bunu gerektiriyor.”

Söylenen bu oluyor ama ekleniyor:

“Faiz artmalı ama artırılır mı, işte o bilinmez.”

0’dan 100’e!

Politika faizinin artırılması konusu biraz otomobiller için kullanılan “0’dan 100’e” benzetmesi gibi oldu.

Daha bir ay önce mart ayında bir faiz artışına gidilmesi neredeyse hiç beklenmiyorken (en azından ben hiç beklemiyor ve gündeme getirilebileceğini bile sanmıyordum) yabancı bankaların raporları ve açıklamalarıyla konu bir anda 0’dan 100’e benzetmesine dönüştü.

Önce politika faizinin nisanda artırılmasının söz konusu olabileceği dile getirildi, ardından tahminler mart ayına çekildi.

Yabancı istediğini elde etti!

Yabancı bankaların Türkiye’de piyasayı etkileme ve yönlendirmede nasıl bir güce sahip olduklarına bir kez daha tanıklık ettik.

Piyasada ne ocak ayı enflasyonu yüzde 6.70 olarak açıklandığında böylesine bir panik havası hakimdi, ne şubat ayı oranının yüzde 4.53 olarak açıklandığı günlerin hemen ertesinde.

Piyasa yavaş yavaş bir panik havasına sokuldu.

Yani yabancı istediğini elde etti, kendi açısından çok başarılı oldu.

Eksik olmasınlar yurt içindeki çok sayıda isim de yabancıların ekmeğine yağ sürercesine yorum yaptı, yapmaya da devam ediyor. Ağız birliği edilmişçesine Türk parasının çok değerli olduğu, bu yüzden de dövizin hızla artması gerektiği görüşünü ileri sürülüyor. Kur tahminleri havada uçuşuyor da, kim tahminini neye dayandırıyor, o pek belli değil.

Piyasa böyle de ekonomi yönetimi ne yapıyor ki? “Türkiye’nin rasyonel zemine dönme dışında seçeneği kalmamıştır” görüşünü dile getirerek görevi devralan Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve ekonomi yönetimi yavaş yavaş yine o eski zemine doğru kaymaya başladı.

Merkez Bankası sadeleşme uygulamalarından yavaş yavaş uzaklaşmak durumunda kaldı.

Vatandaş çaresiz; bir konuşulanlara bakıyor, bir yapılanlara, sonra gidip elinde avucunda ne varsa döviz ve altın alıyor.

Şimdi seyrediyorlar!

Kabul edelim; yabancılar kamuoyu oluşturmada kendi açılarından çok başarılı oldu; vatandaşın Türk parasından uzaklaşıp döviz ve altına yönelmesini sağladı.

Şimdi yangını çıkarmış kundakçı gibi bir köşeye çekilip itfaiyenin ne yapacağını seyredebilirler.

Öyle de yapıyorlar.

Biliyorlar ki yangının hemen söndürülebilmesi için yapılacaklar sınırlı:

“Merkez Bankası’nın politika faizini artırmak kaçınılmaz.”

Bu yapılmazsa yangın büyüyecek.

Şimdi birkaç itfaiye aracıyla söndürülebilecek yangın için gecikildiği takdirde onlarca araç gerekecek.

Yabancı açısından üç beş raporla bunu sağlamaktan daha büyük başarı olabilir mi?

Karar zamanı; kur mu artsın, faiz mi?

Mevcut koşullar perşembe günü faiz artırımına gidilmesinin iyi olacağını söylüyor. Zaten faiz bu toplantıda artırılmazsa nisan ayı kaçınılmaz gibi.

Bir ay daha bekleyip işlerin iyice rayından çıkmasını göze almaktansa 21 Mart’ta yaraya neşter vurmak daha gerçekçi bir yaklaşım gibi görünüyor.

Burada siyasetçi neyi göze alacak, önemli olan bu:

“Faizin artmasını mı, kurun artmasını mı?”

Dövizi tutmak için kısa vadede faizi artırmaktan başka yol görünmüyor. Merkez Bankası döviz satarak piyasayı kontrolünde tutmaya çalışıyor ama satabileceği öyle yüklü döviz de yok ki. Hele hele bunu nisana kadar sürdürebilmek hiç mümkün değil. Bu çerçeveden bakınca perşembe günü bir faiz artışı olasılığı güçlü. Ama artış kararı alındığı takdirde bunun 2.5 puanla sınırlı tutulmasının hiç işe yaramayacağı, artışın 5 puan olması gerektiği dile getiriliyor. Yorumlar ağırlıkla bu yönde.

Seçim öncesi izin çıkar mı?

Peki seçime giderken faiz artırmak iktidar için siyaseten bir kayba yol açar mı? Hiç sanmıyorum.
Çünkü AKP seçmeni için faiz indirmek de önemli ve doğru bir karar, tam aksini yapıp faiz artırmak da!

Tabii ki seçime şunun şurasında on gün kalmışken siyasetçi faizi artırmak istemez ama diğer tarafta dövizin artmasını önleyecekse bundan da kaçınmaz.

Türk halkı için ekonominin iyiye mi, kötüye mi gittiğine ilişkin en önemli gösterge dövizdir çünkü.

Dolayısıyla seçime doğru dövizin artışını birden durdurabilecek, hatta bir miktar da geri çekilmesini sağlayacak bir adım atılması sürpriz olmaz. Ancak şöyle bir gerçek de var; döviz artık öylesine yaygın bir tasarruf aracı haline geldi ki kim bilir belki de dövizdeki artışı durduracak bir adım geniş kitleleri rahatsız edecektir.

Bu da çift paralı bir ekonomi olmanın kaçınılmaz sonucu...

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar