Faiz artırılır mı, ne zaman, izin çıkar mı?
Enflasyon ocak ayından sonra şubatta da yüksek gelince politika faizine ilişkin sorular da peş peşe sorulmaya başlandı.
Faizle ilgili soruları başlıktaki gibi üç grupta topladım.
■ Bir; faizi artırmak gerekecek mi?
■ İki; gerekecek gibiyse ne zaman?
■ Üç; gerekecekse bile buna izin verilir mi?
Şimdi sırayla gidelim...
Artış gerekir mi?
Bu sorunun yanıtı en azından kağıt üstünde Merkez Bankası tarafından verildi. Para Politikası Kurulu’nun son toplantısına ilişkin açıklamada ne denildi:
“Enflasyon görünümünde belirgin ve kalıcı bir bozulma öngörülmesi durumunda para politikası duruşu sıkılaştırılacaktır.”
Acaba TÜFE’de ocak ve şubatta kaydedilen yüzde 6.70 ve yüzde 4.53’lük artışlar Merkez Bankası’nca “Olabilir, normal” diye mi görülüyor? Ocak ayı oranı pek rahatsızlık yaratmamış gibiydi, o aya özgü bir durum olarak nitelenmişti ama şubatla ilgili bir olarak ne düşünüldüğünü bilmiyoruz.
Aslında daha önemli olan Merkez Bankası bu oranlara da bakarak enflasyon görünümünde belirgin ve kalıcı bir bozulma öngörüyor mu?
Eğer Merkez Bankası bu görüşte değilse, yani enflasyonun gelecek aylardaki seyrine ilişkin bir kaygısı yoksa, faiz artışına tabii ki gerek duyulmayacak, böyle bir konu gündeme bile gelmeyecektir.
Gerekirse ne zaman?
Merkez Bankası dün yayımladığı şubat ayı fiyat gelişmeleri raporunda TÜFE’de süregelen bir alışkanlığa dikkat çekiyor. Raporda “Geriye doğru endeksleme eğiliminin devam eden yansımalarıyla hizmet grubunda genele yayılan fiyat artışlarının sürdüğü” vurgulanıyor.
Aslında bu endeksleme eğilimi ne yeni, ne de yakın zamanda bitecek. Dolayısıyla bu endeksleme devam edeceğine göre Merkez Bankası bu gerçekten yola çıkarak gelecek aylar için bir risk görecek mi?
Elbette bu eğilim tek başına faizleri gözden geçirmek için yeterli değil, başka etkenler de devreye girmeli.
Örneğin mart ve nisan aylarındaki fiyat artışlarının genel düzeyi. Hangi etkenlerden kaynaklandığı da önemli olacak tabii ki ama genel düzey büyük önem taşıyor.
Merkez Bankası mevsimsellikten arındırılmış enflasyonu ocak ve şubatta yüzde 4 ve yüzde 3 dolayında bekliyordu. Oysa gerçekleşme yaklaşık yüzde 5 ve 4’e oldu. Yaklaşık diyorum, çünkü mevsimsellikten arındırma konusunda çeşitli hesaplamalar mevcut ve çok kesin bir oran vermek zor. Mevsimsellikten arındırılmamış enflasyon ise yüzde 6.70 ve yüzde 4.53’ü buldu; bunlar zaten ilan edilen oranlar.
Merkez Bankası’nın yılın tümüne ilişkin aylık tahminini dün de yazdım. Mevsimsellikten arındırılmış artış tahmini mart-haziran döneminde aylık yüzde 3. Ama bu dönemde yüzde 3’ün çok üstünde oranlar gelirse Merkez Bankası bu durumu “Enflasyonda kalıcı bir bozulma” olarak okuyacak mı?
Hatırlayalım; enflasyon raporunun açıklandığı toplantıda Merkez Bankası Başkan Yardımcısı Cevdet Akçay ne demişti:
“Yıllık yüzde 36 tahminimizden feragat etmeye hiç niyetimiz yok ama bunun ulaşılamaz olduğunu gördüğümüzde; nedir temel kriter derseniz şöyle anlatayım, yıllık enflasyon aşağı geliyor ama aylık enflasyonun ana eğiliminde düzelme durmuş, durağanlaşmış, bizim için alarm. Yıllığın aşağı geliyor olması önemli değil. O gözlemlediğimiz göstergede eğer gerekli iyileşmeyi görmüyorsak bizim için alarmdır, dolayısıyla gerekli tedbirleri alırız.”
Yıllık oran zaten mayısa kadar yukarı gidecek de, aylıkta da umulanın ötesinde oranlar yaşanırsa demek ki faizin artırılması gündeme gelebilecek. Bu da en erken mayıs gibi olabilir, görünen öyle.
Yabancılar faiz daha erken ve daha yüklü artırılsın istiyor; örneğin şimdiden nisan için 5 puan sipariş(!) edenler var. Onlar isteyecek tabii ki; hatta faiz artışı yetmez, öncesinde ya da en azından eş zamanlı olarak kur da artmalı ki “hem gelirken, hem alırken” kazanabilsinler.
Peki ya izin verilir mi?
Yıllık enflasyonun mayıstan sonraki üç ayda 25 puan kadar düşmesi, Cevdet Akçay’ın çizdiği çerçeveye uygun gidilirse faizlerin indirilmesini gerektirmeyecek; çünkü aylık oranlara bakılacak.
Ama bakın şöyle bir durum ortaya çıkabilir...
Baz etkisi haziranda başlayacak, temmuz ve ağustosta ise çok belirginleşecek. Üç ayda yıllık oran 25 puan kadar düşecek. Bu durum, aylık oranlar Merkez Bankası’nın öngördüğünün çok üstünde artsa bile yaşanacak. Şimdi bu durumda bir yandan aylık tahmini şaşacak olan Merkez Bankası faiz artırmak ama diğer yandan yıllık oran gerilediği için siyasetçiler faiz indirmek isterse ne olacak? Bu durumda bir bilek güreşi yaşar mıyız?
Hayır yaşamayız!
Siyaset ne isterse o olur!
Bu varsayım bir yana faizi artırmak yönündeki isteklere siyaset nasıl yaklaşır dersiniz?
Bu sorunun yanıtını Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in seçimden sonra yabancı yatırımcıların Türkiye’ye olan ilgisinin çok artacağı yolundaki açıklamasının satır aralarında aramak gerekir.
Yabancı şimdi değil de niye seçim sonrasında gelecek ki? İktidar ve ekonomi yönetimi değişmeyeceğine göre değişecek olan ne?
Faizi mi artıracağız, kuru mu; ikisini birden mi?
Enflasyonu düşürmede ulusal paranın reel olarak değerlenmesinin önemine vurgu yapıldığını hatırlatmak isterim.
Bütün bunlar sanki seçim sonrasında, sanki mayısta bir faiz artışına gidilebileceğinin işareti gibi...