F-16’lar, SAMP-T füzeleri; Çok az, çok geç…
Türkiye bugünlerde iç politikaya endekslenmiş, hamasi nutuklarla bezenmiş dış politikanın bedellerini ödüyor.
En büyük bedel, hava savunma sistemindeki sıkıntılar.
Hava savunmasındaki kritik iki unsurdan da fiilen yoksun durumda Türkiye; Bölge ülkeleri beşinci nesil savaş uçağı kullanmaya başlarken, Türkiye’nin elindeki 4. Nesil F-16’lar eskidi, modernizasyon istiyor.
Hava savunma füzeleri konusunda ise S-400’lerin getirdiği çıkmazla karşı karşıya AK Parti hükümeti; Rusya’dan alınan S-400’ler Batı baskısı nedeniyle kullanıma bir türlü açılamıyor, ama Amerikan yaptırımları nedeniyle de Batı’dan savunma için yeni füze alınamıyor.
O çok övünülen İHA ve SİHA’lar ise, ne savunma füzelerinin, ne de savaş uçaklarının yerini tutamıyor elbette.
Madrid’deki NATO zirvesi, Batı’nın da durumu daha iyi anlamasına, Türkiye’nin hava savunması konusundaki bu sıkışmışlığının belirginleşmesine neden oldu. NATO’nun yeni tehdit algılamasında Rusya’nın ağırlığı artınca, İttifak’ın Rusya’ya denizden komşu güneydoğu kanadındaki üyesi Türkiye’nin olası savunma zafiyetleri de gündeme oturdu.
AK Parti hükümetine yönelik soğuk tavrını belli etmekten hiç kaçınmayan Biden yönetiminin birden bire Türkiye’nin F-16 alım ve modernizasyon taleplerine canhıraş destek vermeye başlaması bundan. NATO güvenlik hattında açık verilmemesi,- hele ki Ukrayna savaşı sürüp, dünya yeniden soğuk savaş sistemine dönerken- ABD açısından “hükümetler üstü” bir konu.
Yine NATO zirvesinin hemen ardından, bir dönem Cumhurbaşkanı Erdoğan’a atfen “diktatör” ifadesini kullanmış olan İtalya Başbakanı Mario Draghi’nin Ankara’ya gelmesi de tesadüf değil. İtalya’daki Draghi hükümeti S-400’leri kullanamayan Türkiye’ye, çok ihtiyacı olan Fransız-İtalyan ortak yapımı SAMP-T füzelerini satmak konusunda - füzelerin satışı konusunda bastıran Fransa yönetiminin aksine- uzun süredir ayak sürüyordu. Belli ki Madrid’deki NATO zirvesindeki kararlar, İtalya’nın bu tutumuna da etki etmiş. Nitekim Ankara’daki Draghi-Erdoğan ortak basın toplantısında da SAMP-T füze satışı konusunda “tümüyle anlaştık” açıklaması yapılması da bunun kanıtı.
Batı belli ki, Türkiye’nin savunma açığına “NATO’nun açığı” olarak yaklaşıp, bunu kapatmaya kararlı. Ama o kadar.
AB BİLDİRİSİNE YANSIYAN TÜRKİYE ALGISI
Bu çerçevede, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyelik süreci ise fiilen “yok sayılıyor” Batı cephesi tarafından. Bunun işaretleri AB Liderlerinin haziran ayında yaptıkları zirve toplantısı bildirisinde açık ve net ortaya çıkıyor.AB’ye resmen “aday ülke” olan Türkiye, diğer adaylarla birlikte değil, AB açısından “3. Ülke” konumundaki Belarus’la aynı bölümde yer alıyor AB liderler zirve bildirisinde.
Bildirinin genişlemeye ayrılan paragraflarında Ukrayna ve Moldova’nın AB’ye “aday ülke” olduklarının, Batı Balkanlar’daki halihazırda aday olan ülkelerin de yakında üye yapılmalarının önemi vurgulanırken, Türkiye’nin hiç adı sanı geçmiyor.
AB bildirisinde Türkiye’ye sadece “dış ilişkiler” bölümünde, Doğu Akdeniz’deki politikalarını eleştirmek üzere yer ayrılmış durumda. Belli ki Türkiye’nin adaylığı artık sadece “kağıt üstünde bir ayrıntı” haline gelmiş Avrupa Birliği açısından.
ORTADOĞU’DA TÜRKİYE’SİZ BÜTÜNLEŞME
Sadece Batı cephesinde değil, Ortadoğu’da da aynı dışlanmışlıkla karşı karşıya Türkiye.
AK Parti yetkilileri tarafından yıllarca adının önüne “katil, darbeci” gibi sıfatlar eklenerek anılan Mısır Cumhurbaşkanı Sisi, Ankara’dan gelen barışma taleplerini görmezden gelmeye devam ediyor. Bunun da ötesinde, Ankara’ya omuz silkmeye devam ederken, Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi ile girdiği işbirliğini ise, askeri boyuta taşıyor Sisi yönetimi.
Haziran sonunda Kahire’de bir araya gelen Mısır, Rum ve Yunan Savunma Bakanları, Doğu Akdeniz’de kurdukları üçlü işbirliği mekanizmasına karşı ortaya çıkabilecek “tehditleri” masaya yatırdılar. Yunan ve Rum açısından bakınca, bu “tehdidin” aslında somut olarak Türkiye olduğu, Mısır’ın da bu dalgaya kapıldığı aşikar.
AK Parti hükümetinin, kamuoyu önünde hamasi nutuklarla uzun süre kavga ettiği Körfez Arapları ve İsrail ile barışma yoluna girmesi de, Türkiye’nin bölge ülkeleri tarafından yeniden “güvenilir ortak” seviyesine yükselmesinin önünü açamadı.
Bunun göstergesi ise, yine Haziran sonunda Manama’da gerçekleşen kritik toplantı; ABD, İsrail, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır, Fas ve Bahreyn Dışişleri Bakanlarının katıldığı toplantıda “Negev Forumu” adı altında bir oluşuma imza atıldı. Bölgesel yeni bir işbirliği çerçevesi oluşturan bu foruma kimse, bulunan her fırsatta “Ortadoğu’da Türkiye’siz yaprak kımıldamaz” sloganını kullanan AK Parti hükümetini de davet etmeyi akıl etmedi anlaşılan.
ABD Başkanı Biden’ın Ortadoğu turu kapsamında hem İsrail’e ikili bir ziyarette bulunacağı, hem de Suudi Arabistan’da Arap ülkeleri liderleri ile bir toplantıda buluşacak olması da ayrıca hesaba katılmalı;
Bölgeye Washington’dan bu kadar üst düzey isim ziyaret üzerine ziyaret yaparken, Amerikan Dışişleri Bakanı, Amerikan Başkanı adeta Ortadoğu’dan çıkmazken, Ankara’nın payına düşen “ziyaret” ise herşeyi açıklıyor.
Ankara’yı son dönemde ziyaret eden üst düzey Amerikalı yetkili, “Rusya’ya yönelik yaptırımlara dikkat edin, Türkiye’yi Rus oligarkların kara para aklama ülkesi yapmayın” mesajı getiren ABD Hazine Bakan Yardımcısı Adeyemo’dan başkası değil çünkü…