Ezeli rekabet ebedi dostluk
Tam bir futbol günü demişti babası. İyi bir futbol günü ne demek bilmiyordu fakat soğuk ve güneşli bir gün olduğunu unutmamıştı. Renkli formalarıyla stadı dolduran taraftarlar babasıyla şakalaşıyor, gülüyor, eğleniyorlardı. Sonra birdenbire bir sessizlik oldu ve hemen arkasından korkunç bir uğultu yükseldi. Ne olduğunu anlamak için şakın gözlerle etrafa bakınırken en son hatırladığı, babası ve arkadaşlarının sahaya çıkan farklı renkli formalı futbolculara, hiç anlamadığı kelimelerle bağırmasıydı.
Ezeli rekabet ebedi dostluk günlerinin lafta kaldığı “tribün şiddetiyle” artık maalesef altyapı maçlarında da karşılaşıyoruz. Üstelik burada konunun muhatapları sadece taraftar değil, spor yapan çocukların anne babaları. Sadece kazanma hırsıyla hareket eden, rakip takım oyuncularına, antrenörlere, hakemlere, diğer ebeveynlere ve hatta kendi çocuklarına bağıran, küfreden, zaman zaman kavga eden bir “sporcu velisi” oluşmuş durumda.
Okullarda ve spor kulüplerinde düzenlenen seminerlerde, sportif değerler, spor ve okul, zihinsel performans gibi konuların yanı sıra, ‘İyi bir sporcu velisi nasıl olunur’u anlatıyorum. Antrenöre karışmamak, rakipler ve takım arkadaşları hakkında olumsuz yorum yapmamak, kendi spor geçmişini ön plana çıkartmamak, kendi çocuklarının performansını diğer sporcularınkiyle karşılaştırmamak, kısacası yapılmaması gerekenler listesi en az yapılması gerekenler kadar önemli.
Sporcu velisi olmak çoğunlukla bir Messi, Jordan, Ebrar, Federer yetiştirme hayaliyle başlıyor. Ancak çoğu veli, kazanmaya odaklanıp çocuklarına önemli bir değeri öğretmeyi unutuyor: Rakibe saygı. Tribünde hakem kararına bağıran, çocuğunun rakibini küçümseyen bir veli, aslında en büyük yenilgiyi yaşadığının farkında değil. Spor tarihi, elit sporcuların birbirlerine duydukları saygının nasıl olması gerektiğini anlatan gerçek ve ilham verici yaşam öyküleriyle dolu. Naim Süleymanoğlu ile yarıştığı tüm müsabakaları kaybeden Yunan halterci Valerios Leonidis’in, “onunla mücadele etmek benim için büyük bir onurdu. Bu rekabet sayesinde büyüdüm” diyerek Naim’in cenaze törenine katılması bu saygının güzel örneklerinden.
Tüm zamanların en büyük sporcusu olarak adlandırılan Muhammed Ali, maç öncesi rakiplerini sıkça kışkırtan sözler söylese de bunu genellikle şovun bir parçası olarak yapar ve ringdeki mücadele sonrasında rakiplerine saygısını ifade ederdi. Yalnızca bir boksör değil, aynı zamanda insani değerleriyle de tanınan bir efsane olarak, sporda rakibe saygının ve centilmenliğin en güzel örneklerini sergileyen Ali, rekabet anlayışını “rakiplerim bana meydan okuyarak beni daha büyük bir şampiyon yaptı “diyerek özetlemiştir.
Magic Johnson ve Larry Bird arasındaki mücadele bir diğer “saygın rekabet” örneği olarak ele alınabilir. NBA tarihinin en efsanevi çekişmelerinden biri olarak bilinen bu ikilinin rekabeti, 1979’da Michigan State ve Indiana State üniversitelerinin final müsabakasıyla başladı ve 1980’ler boyunca NBA’de Los Angeles Lakers ile Boston Celtics arasında devam etti. 2010 yılında birlikte yazdıkları “When the Game Was Ours” adlı kitapta, bu rekabet ve dostluğun perde arkasını detaylı bir şekilde anlatıyorlar. Magic Johnson’ın 1991’de HIV pozitif olduğunu açıklamasından sonra, ikilinin 92 Barcelona Olimpiyatlarında beraber aynı takımda oynaması sporun yalnızca bir kazanma mücadelesi olmadığını, aynı zamanda rakibin gücünü takdir etmenin ve dostluk kurmanın önemini gösteriyor.
Rakibe saygının bir güzel örneğini de Rafael Nadal’ın emekliliği öncesinde duygusal ve övgü dolu bir veda mektubu yazan Roger Federer verdi. Rakibe saygıyı, “…Ve biliyor musun Rafa, bana oyunu daha çok sevdirdin. Seni rakibim ve dostum olarak görmek bir ayrıcalıktı.” cümlesinden daha asil ifade edebilmek pek de kolay değil. Belki de sporun gerçek gücü burada; rakip olmanın ötesine geçebilmek. Federer’in Nadal’a yazdığı vedada gözyaşlarıyla gelen samimiyet, Naim’in tabutuna Leonidis’in uzanan eli ve Muhammed Ali’nin rakiplerine duyduğu derin saygı hepimize değerlerin kazanılan şampiyonluklardan ve madalyalardan daha önemli olduğunu anlatıyor: Gerçek zafer, madalyalarda, şampiyonluklarda, rakibinizi yenmekte değil, onu onurlandırabilmekte saklı.