Ezan’ın kutsal çağrısı gürültüye dönüşmemelidir
Bayramda Sokakağzı’ndaki bir dostumuzu ziyarete gitmiştik. Sohbetin tam ortasında birden bir şey oldu ve tepeden bir ses bombası düştü. O ses tüm sesleri bastırdı. Ses tellerimizdeki duraklama (Pause) düğmesine bastık. Sanırım müezzin “Midilli Adası’ndaki kafirler de imana gelsin” diye sesi bu kadar açmıştı. Ev sahibinin yüzünde ise “Biz bunu hep yaşıyoruz” türünden bir ifade vardı. Ezan bitinceye kadar sustuk. Ama ezana olan saygıdan değil, cami hoparlöründen gelen sese karşı bir şey yapamadığımızdan, çaresizlikten sustuk. Halbuki rast makamında okunan bu ezanı huşu içinde dinleyebilirdik.
Ne diyordu ezan: “Allah en büyüktür. Allah’tan başka tanrı olmadığına şehâdet ederim. Muhammed’in Allah'ın elçisi olduğuna şehâdet ederim. Haydi namaza.” Bu deyiş Arapça olarak, güzel bir sesten, makamına uygun olarak okunduğunda sözlerini anlamasanız da içinizde bir kıpırtı olabilir. Bizim Fransız Genel Müdür’den dinlemiştim. Bir gezi sırasında geceyi Tunus’ta bir köyde geçirmiş. "Sabah gün ışırken güzel bir sesle uyandım. Toprak dama çıkıp baktım. Biraz ilerdeki binanın damına çıkmış bir adam bir şeyler söylüyordu. Ezanmış, orası da köyün camii imiş. Ama o kadar güzel bir sesle söylüyordu ki. Eğer bana gel dese, peşinden giderdim”. İşin özü bu.
Sonunda ezan bir çağrıdır. Önce inandığınız şeyleri tekrarlıyorsunuz. Ve de “Sen de benim gibi düşünüyorsan, gel bana katıl, gel ibadeti birlikte yapalım” diyorsunuz. Bu çağrının işin ruhuna uygun yapılması gerekir. Daveti bir işkenceye döndürmemeniz gerekir. Ama biz bunun tersini yapıyoruz.
Camilerdeki görevli müezzinlerin de ezanı usulüne, makamına uygun okuması gerekir. Bu kadar imam hatipli varken neden müezzin seçiminde buna dikkat edilmez? Yoksa ordaki seçimlerde de tarikat bağlantıları mı devreye giriyor? Bazen öyle müezzinlere rastlıyorum ki, ne sesi var, ne usül, ne de makam bilgisi. Söylemi, ezanda söylenen “Allah en büyüktür” ifadesine ters düşüyor. “Evet, Allah en büyüktür. Ama bizim camiye bu müezzini mi nasip etti?” diyesiniz geliyor.
Büyük şehirlerde bir de müezzin düellosuna tanık oluyorsunuz. Camiler birbirine yakınsa, müezzinler adeta birbiri ile yarışıyor. Bir caminin müezzini “Onunki değil, bizim ezan duyulsun” kaygısı ile ses yükseltme aygıtını sonuna kadar açıyor. Bunu duyan öbür caminin müezzini de “Gavur hakkını vermiş, ben niye vermiyorum” diye ses ayar düğmesini sonuna kadar çeviriyor. Bu düete başka camilerin müezzinleri de karışınca ortada kalan vatandaş da işkencesini çekiyor.
Ezan, öyle cuma namazı gibi haftada bir veya bayram namazı gibi yılda iki kez de değildir. Günde beş kez, bu ezan olayı tekrarlanır. Örneğin, 18.07.2023 tarihinde Çanakkale ili için ezan saatleri şöyle:
İmsak: 04.03 Güneş: 05:53 Öğle: 13:26 İkindi: 17:22 Akşam: 20:49 Yatsı: 22:30
Bu ülkede herkes müslüman değil; her müslümanım diyen de namaz kılmıyor. “Hayır olmaz, ben sabah kalkıyorum, sen de kalkacaksın. Gece de o kadar erken yatma; hem kıl, kılma beni ilgilendirmez” zorbalığı ile herkesi sabahın köründe, erken yatanları gecenin o saatinde uyandırmak doğru bir şey mi? Bir de herkes sağlıklı ve yetişkin değil; hastası var, çocuğu var. Hasta yatağında acı çeken bir hastayı düşünün, tam dalmışken onu o müthiş yüksek ezan sesi ile uyandırıyorsunuz. Hasta adam “Geldim Allahım, geldim; namaza değil, ama bizzat geldim” deyip kalbten gidebilir. Ya da uyumayan çocuğunu binbir zahmetle uyutan bir anneyi düşünün. “Çok şükür, uyudu; şimdi sıra bende” deyip uykuya daldığını düşünün. Bunları düşenen müezzin adeta “Yok öyle dünyada rahat. Bu dünyada ne kadar sıkıntı çekersen ahretin o kadar rahat geçer ” mantığı ile sesi açıyor. Ya da ülkemize tatile gelen turistleri düşünün. İki seçeneğimiz var. Bir, bu kişiye bizim Fransız Genel Müdür’ün duyduğu türden bir ezan dinletiriz; ya da ikinci seçenek olarak şu anki gibi en yüksek perdeden. Turist, korku içindeki küçük çocuğunu yatıştırmaya çalışırken düşünür: “Acaba müslüman olmadığımızı fark ettiler de onun için bizi böyle bu sesle uyandırıyorlar?”.Ondan sonra da bu “Islamofobi” nerden geliyor diye düşünme sırası bize geçer.
Sonuç
Ezanın mesajı çok güçlüdür. Bunu, mesajı güçsüz insanlar gibi bu kadar yüksek sesle iletmeye gerek yoktur. İnsan kulağını rahatsız etmeyecek desibel seviyesinde bir üst sınır getirilmeli ve bu denetlenmelidir.
Birbirine çok yakın camilerden gelen ezan seslerinin birbirine karışması konusunda da çözüm bulunabilir. Çevredeki tüm camilerden gelen yayınların kapsama alanları ölçülebilir. Sesler buna göre ayarlanıp bütün seslerin bir harmoni içinde dinlenmesi sağlanabilir.
Ezana olan bu saygısız davranış durdurulmalıdır; davetin kutsallığına yakışır güzellikte okunmalıdır; gürültüye dönüştürülmemelidir.