EY’den krizi doğru yönetmenin yolları
Hedefini “daha iyi bir çalışma hayatı oluşturmak” olarak tanımlayan EY, dünya genelinde 231 bin çalışanı ile bağımsız denetim, danışmanlık, kurumsal finansman ve vergi alanlarında hizmet veriyor.
COVID-19 salgının neden olduğu kriz sürecinin şirketler üzerindeki etkilerini sorduğumuz EY Türkiye uzmanları, krizin şirketler için 3 safhası bulunduğunu söylüyorlar. Bunlar; mevcut krizin yönetilmesi, 1-2 aylık süreçte yaraların sarılması ve süreç sonrasında kalıcı sistemsel değişikliklerin uygulanması.
Bu sürecin, insanlarda olduğu gibi organizasyonlarda da kalıcı bir değişikliğe neden olacağını ifade eden EY uzmanları, mevcut krizi doğru yönetmek ve yaraları etkin bir şekilde sarmak için, sadece iş yapış şekillerinin değil, liderlik özelliklerinin ve çalışan yetkinliklerinin de değişeceğini belirtiyorlar. Farklı alanlarda alınması gereken önlemleri ise şöyle anlatıyorlar:
Alternatif tedarikçi bulma teknolojileri devreye alınmalı
EY Türkiye Danışmanlık Bölümü Yardımcı Ortağı ve Tedarik Zinciri Hizmetleri Lideri Arda Karaçelebi, kurumların içinde bulunduğumuz dönemde özellikle dikkat etmesi gereken alanları şöyle özetliyor: “Tedarik ağında sadece doğrudan tedarikçiler değil, tedarikçilerin tedarikçilerinin riski ve özellikle ara evrelerdeki stokları göz önüne alarak olası üretim duruş risklerini tahmin etmek gerekiyor. Talep planlamada bu yavaşlamanın talep zaman kayması mı, yoksa gerçek talep kaybı mı olduğunun analiz edilmesi ve ona göre talep planlamasının güncellenmesi, yapılabilmesi önem taşıyor. Öte yandan, alternatif tedarikçi için hızlı tedarikçi bulma teknolojilerinin (agile scouting) ve sistemlerinin devreye alınması; kuyruk tedarikçilerine yönelik pazaryeri entegrasyonları öne çıkıyor. Fabrikaların risklere karşı daha dirençli olabilmesi açısından; fabrika içerisinde devamlılığın sağlanabilmesi için ekiplerin alternatif hatlar için kümeler halinde organize edilmesi; konteynerlerin dezenfekte edilmesi, fabrika, depo giriş ve ürün yükleme/boşaltma kurallarının düzenlenmesi büyük önem taşıyor.
Kurumların dikkat etmesi gereken 8 konu
EY Türkiye Danışmanlık Bölümü Ortağı ve Siber Güvenlik Hizmetleri Lideri Ümit Yalçın Şen, iş yapış modellerinin değiştiğini söylerken, kurumlara düşen başlıca görevleri 8 ana başlıkta özetliyor:
1. “Kriz Yönetimi: Salgının kurumsal etkilerini yönetmek, doğru iletişim ve yönetim stratejilerini geliştirmek adına kurum tepe yöneticileri ve kritik rollerdeki çalışanlardan teşkil edilmiş gruplarla tüm organizasyonun yönlendirilmesi;
2. İş-etki analizi: Salgın kaynaklı risklerin organizasyona etkilerinin değerlendirilmesi, buna göre aksiyonların planlanması, gerekli işgücü gereksiniminin ortaya konması;
3. İş gücü yönetimi: İşgücü kayıpları ve uzaktan çalışmaya dair tüm süreçlerin personele online şekilde iletilmesi;
4. İletişim yönetimi: Sağlık otoriteleri ve kuruluşları, kamu, müşteriler, tedarikçiler ve ilgili diğer paydaşlar ile iletişim stratejilerinin geliştirilmesi,
5. Tedarik Zinciri ve 3. Taraf yönetimi: Kritik ürün ve hizmet tedarikçilerinin gözden geçirilmesi, olası aksama ya da iptallerin önceden haber alınması, alternatiflerin araştırılması;
6. Finans yönetimi: Gelirlerin nasıl etkileneceği, olası satış ve müşteri kaybı ya da sipariş ertelemeleri başta olmak üzere kısa, orta ve uzun vadeli planların tekrar gözden geçirilmesi;
7. Hukuki destek: Kriz zamanlarında karşılaşılabilecek sözleşmesel risklerden kaynaklı anlaşmazlıkların çözümü açısından hazırlıkların yapılması ve mücbir sebep maddeleri işletilerek sözleşmelerin iptal edilme riskine karşı yükümlülüklerin ortaya konması;
8. Teknik altyapı: Çalışma modellerinin bu değişime ayak uydurması için en önemli konulardan biri teknoloji altyapısı. İş faaliyetleri için kullandığımız ERP, CRM, Satış, Pazarlama gibi uygulama ve sistemlerin gerekirse tamamen uzaktan erişime hazır olması gerekiyor.
Yeni ihracat pazarları aramak gerekiyor
EY Türkiye Şirket Ortağı, Gümrük ve Küresel Ticaret Bölüm Lideri Sercan Bahadır, COVİD-19’un dış ticarete yönelik etkilerini şöyle anlatıyor: “Salgın maalesef yerel bir sorun olmaktan çıktı, küresel bir sorun oldu. Şehirlerin karantinaya alınması hem talep hem üretim süreçlerini askıya alıyor. Bu da tedarik zincirinin sağlıklı işlemesini engelliyor. Çünkü tedarik zinciri kopmuş oluyor. Mevcut durumun en çok tesir altında bırakacağı bölgeler ve ülkeler sayılacak olursa: Avrupa Birliği (15.6 milyar dolar), ABD (5.8 milyar dolar), Japonya (5.2 milyar dolar), Güney Kore (3.8 milyar dolar), Tayvan (2.6 milyar dolar) ve Vietnam (2.3 milyar dolar) başta geliyor. Türkiye de Çin’deki üretim düşmesinden olumsuz etkilenecek ülkeler arasında yer alıyor. Ancak ülkemiz en çok AB üzerindeki olumsuz tablodan etkilenecek. Dış ticaretimizin yarısı AB ile olduğu için konu bu pazardaki bir daralma ya da olumsuz gelişmeler bizim için daha önemli. Sürecin uzun süre devam etmesine karşın yeni ihracat pazarları aramak önemli bir adım olacaktır. İhracatı, üretimi ve istihdamı ithalata bağlı olan bir ülke olarak hammadde aldığımız ülkelerde yaşanan olumsuz durumlardan biz de olumsuz etkileniyoruz. Hammadde tedarikinde yaşayacağımız her sorun hem üretim hem de ihracatımızı olumsuz etkiliyor. Özellikle Çin’den yaptığımız doğrudan ithalatın yaklaşık 10 milyar doları hammadde ve makine gibi üretime yönelik ürünler. Ayrıca AB üzerinden üretim amaçlı ithalatımız oluyor. Bu noktada tedarik zinciri açısından yeni risk unsuruna göre yapılanma gerekiyor."
Şirketler maliyet odaklı değil, insan odaklı aksiyonlar alabilmeli
COVID-19 krizinin çalışanlar üzerine etkisini değerlendiren EY Türkiye Danışmanlık Bölümü Müdürü Murat Kocavelioğlu, “Krizin faturasının önce çalışanlara kesilmesi demek, şirketin fişinin çekilmesi demek olduğunun hemen her lider farkında. Şirketlerin çalışanlarına geçmiş yönetici alışkanlıklarıyla bir ‘maliyet kalemi’ gibi değil, bu krizde dönüşümü gerçekleştirecekleri ve ileri gidecekleri bir ‘şirket ortağı’ gözüyle bakmaları oldukça kritik. Şirketlerin maliyet odaklı değil insan odaklı aksiyonlar alabilmesi için sektörel, ekonomik ve ekonomiler üstü yapılardan desteklerin ve inisiyatiflerin sunulması oldukça kritik öneme sahip. Bugün krizi etkin yöneten ve sonrasında gerekliliklere ayak uyduran şirketlerin, yeni düzende yeni operasyon modelleriyle pozitif ayrışabileceğini öngörüyoruz” diyor.
Operasyonlarını tamamen durdurmak zorunda kalan şirketlerin için ise işçilik maliyeti ve etkin iş gücü planlamanın hayati hale gelebileceğini ifade eden Kocavelioğlu, bu kapsamda devreye girebilecek aksiyon planlarını şöyle sıralıyor:
- Bütçe düzeltmeleri: Karantina durumu nedeniyle bütçelenip gerçekleştirilemeyecek olan harcamaların belirlenmesi ve çalışan maaş ödemeleri için bütçe ihtiyacının bu kaynaklardan desteklenmesi.
- Ücretli izin/toplu izin: Çalışanlara toplu veya kısmi olarak ücretli izin kullandırılarak izin bütçesinin çalışan maaş ödemeleri için kullanılması.
- İstirahat raporu: Sağlık açısından risk teşkil edebilecek veya virüs taşıması itibariyle şüphe duyan çalışanların istirahat iznine çıkarılması.
- Telafi çalışması: İlgili kanunda da yer aldığı üzere zorunlu iş durması gibi nedenlerden dolayı oluşan iş kaybı için süreç sonrasında telafi çalışması yürütülebilir.
- Kısa çalışma ödeneği: Salgının boyutlarının artması halinde ortaya çıkabilecek finansal sıkıntıların bertaraf edilmesi, çalışanların geçici de olsa ücretlerinin bir kısmını alabilmeleri için başvurulabilecek bir diğer araç ise kısa çalışma ödeneğidir.
Çevik organizasyonlar ve insan bakış açısı taşıyan liderler dönemi
✓ Kriz durumlarında alınan kararları etkin uygulayabilen ve gerektiğinde inisiyatif alabilecek çevik organizasyon yapılarının gelişmesi gerekiyor.
✓ Uzaktan çalışma koşullarını destekleyen prosedürler, süreçler ve yönetişim mekanizmaları riskleri azaltıyor.
✓ Maliyetleri doğru planlamak adına organizasyonun sağlıklı büyüklükte olması, rekabeti farklılaştıran bir unsur olarak öne çıkıyor.
✓ Bu dönemde kararlı ve güçlü, insan bakış açısı taşıyan liderler, çalışanlarına güven veriyor.
✓ Uzaktan çalışmanın zorunlu hale geldiği bu dönemde dijital yatkınlık, çalışanların işlerini yürütebilmeleri adına hayati önem taşıyor.