Eşitlik ve aynılık
Uzun yıllar boyunca çoğu toplum kuramcısı “iktisadi söyleme kulak verirken” –ifade Philippe van Parijs’indir- entelektüellerin yazdıkları genel olarak iktisatçıların yaptıklarının yorumlanması ve eleştirilmesi gibi bir odağa sahipti. Temel sentetik fikirler iktisattan gelmese de modeller ve analitik çerçeve zorunlu olarak matematikçilerden ve iktisatçılardan kaynaklanıyordu. Çok basit bir örnek verelim.
Teknoloji Leontief, emek homojen fakat servet dağılımı (Walrasyen ilk dağılımlar) farklılaşmış olsun. Bu şartlardan yola çıkan bir değişim ekonomisi söz konusu diyelim. Davranışlara ilişkin varsayım şu: Aktörler geçimlerine yetecek seviyeyi tutturan mal sepetini minimum emek zamanı harcaması ile elde etmeye çalışıyorlar. Bu “geçimlik” ekonominin Marksist anlamda sömürünün varlığını saptamak için uygun olan ve en az sayıda varsayım gerektiren bir ekonomik çerçeve olduğuna dikkat edebiliriz. Ekonomi simetrik olduğu için –yani tüm aktörler aynı geçimlik mal sepetini tüketiyorlar- ve sosyal artık olmadığı için refah seviyeleri sadece “boş zamana” bağlı oluyor. Dolayısıyla simetri varsayımı işleri kolaylaştırıyor. Bir aktör başka birisinin zararına olacak şekilde geçimlik mal sepetini üretmeye yetecek olan emek zamandan daha az çalışıyorsa bu ekonomide Marksist anlamda emek-değer sömürüsü var demektir. Zaten çıplak hale getirildiğinde emek-değer sömürüsü bu demektir. İkimiz de aynı teknoloji ile ve aynı emek verimliliği ile çalışıyoruz. Haliyle temelde zaten “aynıyız”. Temelde “aynı olma” durumu Serge-Christophe Kolm tarafından eşitlikçi bir siyaset felsefesinin temeli yapılmıştı. Sosyal kontrat geleneğinde böyle bir tema “zayıf” formda mevcuttur. Rawls'da da “bilgisizlik peçesinin” (veil of ignorance) arkasında, bütün aktörler belirsizlik karşısında enformasyonel bir “eşitliğe” sahiptir. Kolm bunu temelde insanın zaten “aynı” olduğu varsayımına kadar genişletiyor ve eşitlikçiliğini buradan türetiyor. Kuşaklararası adalet açısından zaman tercihinin sıfır veya pozitif olması arasındaki seçimi temellendirirken “aynı olma” kavramı yine karşımıza çıkmıştır. Örneğin iklim değişikliği ile ilgili ne yapılabileceği tartışılırken kilit kavramlardan birisidir.
“Temelde aynıyız” fakat x günde on beş saat kendisini gerçekleştirmesine yardım etmeyen/engel olan bir işi yaparken, y bu işi beş saat yapıyor. Davranışsal varsayımı min an Qi tahditler p (I - A) Qi ³ p d ve an Qi £ 1 olarak yazabiliriz. Yâni i numaralı üretici geçimlik mal sepeti d'yi elde etmesine yetecek değere sahip malları üretme kısıdına bağlı kalarak emek zamanını minimize (veya boş zamanını maksimize) etmeye çalışıyor. Roemer, (A General Theory of Exploitation and Class, 1982: 29-33) basit meta üretiminde veya özel mülkiyetin olmadığı komünal ekonomilerde tek yeniden üretilebilir çözümün (dengenin) emek-değer vektörü v tarafından verildiğini gösteriyor. Adam Smith ve Paul Samuelson dâhil bütün klasik ve neo-klasik iktisatçılar bu saptamaya katılıyorlar ve böyle bir durumda sömürü de var olamıyor. Ancak modele özel mülkiyeti dâhil ettiğimiz anda işler değişiyor. Model bir geçimlik ekonomi olarak kaldığı halde, başka hiçbir varsayımı değiştirmesek bile özel mülkiyetin varlığı sömürünün varlığına yol açabiliyor. Roemer bu amaçla ilk donanımların eşitsiz dağılımını modele ithal ediyor. Her üretici şimdi wi Î Rn + şeklinde stoklara sahip ve davranışı Qi 'yi min an Qi yapacak şekilde ve aşağıdaki tahditler altında seçmek oluyor:
argmax min an Qi
p (I-A) Qi ³ p d
p A Qi £ p wi
an Qi £ 1
Qi ³ 0
İki önemli tanım ortaya çıkıyor:
Tanım 1.1: (p, Q1, Q2, ..., Qn ) bir ekonominin e (p) yeniden üretilebilir çözümüdür (YÜÇ) (denge) Û (1) Qi Î Ai (p) {optimalite} (2) (I-A) Qi ³ N d, Q = åN i = 1 Qi (3) A Q £ w (yapılabilirlik)
Tanım 1.2: Bir YÜÇ eşitlikçidir Û an Qi = v d bütün i 'ler için. Aksi takdirde eşitlikçi değildir.
İki önemli teoremi yazalım: Teorem 1.1: w ³ A (I-A) -1 N d olsun. p de bir YÜÇ olsun. p ~ v Û p eşitlikçidir. {Burada p ~ v p'nin v 'ye orantılı olduğu anlamına gelmektedir.} Teorem 1.2: Eşitlikçi olmayan YÜÇ'lerin var olduğu ekonomiler mevcuttur.
Birinci teorem aktörlerin eşitsiz gelir dağılımı ile girdikleri bir geçimlik ekonomide fiyatların emek-değerlere orantılı olduğu ve bu anlamda eşitlikçi bir YÜÇ'ün bulunabileceğini söylemektedir. Emek-değerlere bağlı fiyatlamanın adil fiyatı çağrıştırdığı bir ekonomide eşitlikçi fiyatlar adil ise, adil fiyatın var olabileceğini görüyoruz –“egalitarian solutions are fair”. İkinci teorem daha önemli: Bir geçimlik ekonomide eşitlikçi olmayan bir dengenin bulunabilmesi demek toplumsal artık (surplus) mevcut olmadığı halde ve bir işgücü piyasasının dahi yokluğunda Marksist anlamda sömürünün yine de ortaya çıkabilmesi anlamına geliyor. Soyuttur ama aşırı basit bir çerçevede bile karşımıza eşitlikçi çözüm, sömürü ve insan olma nedeniyle “aynı olmak” gibi kavramları çıkarıyor. Bir dağıtıcı adalet kuramına kapıyı ardına kadar açıyor ki zaten son 50 senede aralık kapıdan girildi ve bu kuramlar rafine biçimde geliştirildi. Meselenin özü boş zamanın ve (hak edilmiş) refahın eşitlikçi dağıtımı. Solun Dante’vari açılımında bu da var.