Entelektüel korkaklığımız ufkumuzu daraltıyor
Türkiye Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Gürcistan’a resmi ziyaret yapıyordu. Ortak basın toplantısında Gürcistan Cumhurbaşkanı Eduard Şevartnadze’ye, kendini çok önemseyen gazeteci, aklınca tuzak soru yöneltti: “Büyük Gürcistan düşleriniz var mı?” Deneyimli siyasetçi sözü hiç dolandırmadan iki cümleyle yanıtladı: “Toprak anlamında soruyorsan hayır… Entelektüel anlamda soruyorsan, evet…”
Demirel ile Şevardnadze şimdi aramızda yok. Aramızda olan, küresel ölçekte kendini kanıtlamış bilim insanları, siyasetçiler, medya mensupları uyarıyorlar: “İnsanların bulundukları andan geriye ve ileriye bağlantıları giderek farklılaşıyor. Kesintisiz bağlantıların artması, farkına varma, talep oluşumu ve talebin karşılanması süreçlerindeki etkileşim yeniden yapılanıyor. Bu yeni yapılanma sürecinde değer yaratma zincirinde günlük sorunlara odaklı, pragmatizm selinde sürüklenen toplumlar doğru konumlanma yapamayacak. Entelektüel düzeyini geliştiren, yeni bağ, bağlantı ve etkileşim yapısının öngören ve önlem alan toplumlar zenginleşecek.”
Entelektüel kapasitelerini geliştirenler “büyük güçler” arasında yerlerini alacak; entelektüel kapasiteyi önemsemeyen toplumlar da “büyük güç” ise çöküş süreçleri hızlanacak, gelişmekte olan ülke ise refah toplumları arasındaki yerini alamayacak.
Somut örnek verelim: Çin 4 milyar 84 milyon ton maden üretirken ABD 2 milyar 175 milyon ton maden üretebiliyor. Üç yıl öncesinin verilerine göre, birçok şeyi değiştirmeye aday bir yöntem olan CRISPR konusunda ABD 872, Çin ise 858 bilimsel yayın yapmış. Bu rakamları paylaşan düşünce insanı, “ABD sadece reel üretim alanında görece gerilemiyor; entelektüel üstünlüğünü de yitiriyor. Bu büyük gücün çökme sürecinin kanıtıdır” diyor.
Biz “yükselen güç” olmaya aday bir toplum olmak istiyorsak, doğru sorular sormalı, doğru yanıtlar bulmalıyız:
1) Güven Sak ve Fatih Özatay’ın ortak yazılarında tanımladıkları göre, döviz kurunun analizinin değişkenleri 6 başlıkta toplanıyor:
“1) Büyük ekonomilerin merkez bankalarının, özellikle FED’in faiz oranı, 2)Uluslararası finansal yatırımcıların risk alma iştahı: Güvenli limanlara yönelişi var mı, yok mu?, 3) Türkiye’ye ilişkin risk algılaması, 4) Yurtiçi faizin riskten arındırılmış düzeyi, 5) Cari işlemler dengesindeki gelişmeler, 6) İleriye yönelik döviz kurunun alması gereken değer” beklentisi. Medyalarımız, özetlenen protokolü sabahtan akşama taklalar attırarak tartışıyor. Süreçleri değiştirecek teknolojik katkı yapma ve yen iş yapma metodu önerme konusunda iştahsızlık var. Süreç analizleri yerine sonuçlar üzerinde “…anlamış gibi” yaparak büyük zaman harcıyoruz. Neden Nicolaj Siggelkow ve Cihristian Terwiesch‘ın makalelerinde ayıntılarıyla açıkladıkları ‘Kesintisiz bağlantı çağının’ olası etkilerini sorgulayarak, kronik sorunlarımızdan biri olan döviz açığımızı kapatmanın yeni yol ve yöntemlerini sorgulamıyoruz?
2) Geleceğin efendisi olmak, kurbanı olmamak için “küçük veri ve büyük verinin” rekabet üstünlüğü yaratmadaki önemine birçok düşünce insanımız da dikkat çekiyor. Geleceğin efendisi olmayı önemsiyorsak, Harvard Business Review/ Türkiye’de Andrei Hagiu ve Jullian Wright’ın “Veriden rekabet avantajı elde etmek” başlıklı makalelerindeki analizi genişleterek, ülkemizin veri sorunlarını, veriyi yeterli hale getirmenin yol ve yöntemlerini neden yaygın biçimde tartışma özeni ve özgüveni göstermiyoruz?
3) Özellikle COVID-19 hastalığı, sorunlarımızı, kendi aramızda ve küresel ölçekte işbirlikleri yapılmaksızın çözülemeyeceğini hepimize kanıtladı. Ülkemizin uzun dönemli geleceğinin önemli girdisi olan “işbirliği arayışları” yerine “ötekini şeytanlaştırma” kasabalı kurnazlığının içi boş siyaset gündeminin kolaycılığından niçin kurtulamıyoruz? Francesca Gino’nun Harvard Business Türkiye’deki “Uzun soluklu işbirliklerinin sırrı” makalesindeki bakış açısını irdeleyerek, kendimize özgü bakış açılarını toplumsallaştıracak yoğun tartışmalar yapmayı niçin önemsemiyoruz?
İnsan olmanın en önemli özelliği, beynin bir beklenti fabrikası gibi çalışmasıdır. Aşırı ve noksan değerlendirme tuzaklarına düşürmeden beklenti üretmenin yolu, sorunları entelektüel düzlemde alabildiğine sorgulamaktır.
COVID-19 sonrasının yeni normal koşullarında, değer yaratma sisteminde hak ettiğimiz yeri alabilmek için, geleceği biçimlendirecek eğilimleri tartışan entelektüel cesarete ihtiyacımız var.