"Enflasyonun sebebi yerine sonucu ile uğraşmak…"

Emre ALKİN
Emre ALKİN PAYLAŞMASAK OLMAZDI

Değerli Dostlar. Tam olarak 2014 yılından beri uygulanan dış ticaret rejimi ile sayısız kez ikaz yazısı yazdım. Ayrıca vergi politikalarının enflasyonu artıran ve tasarrufları azaltan yan etkisi üzerine yazılmış bilimsel makalelerim var.

Bundan başka ekonomideki uygulamaların etki analizlerinin yapılması ve sonuçlarının samimi şekilde değerlendirilmesi üzerine sayısız defa çağrıda bulundum. Yanlış anlamayın köşe yazısı veya canlı yayında değil. Bizzat muhataplarına söyledim. Davet edildiğim kapalı toplantılarda devlet geleneklerine uyarak kritik karar alıcılarına uygun tonlama ve örneklerle anlattım. Çok şükür şahitlerim var bu konuda.

Yanlış anlamayın sakın, "beni dinlemediler" demiyorum, çünkü dinleyip dinlememekte serbest oldukları gibi, ülkede onlarca sözü dinlenen ekonomist var ise onlardan sadece biriyim. Sadece üzüldüğüm mesele şu: İthalatın yapısını, hayat pahalılığın gerekçelerini göz ardı ederek kollanan sektörlerin, kendi lehlerine yapılan ve faturası vatandaşa ödetilen bu ayrımcılık karşısında arzu edilen sonucu vermediklerini görüyoruz. Dış Rekabette güçleneceklerine, iç rekabette elde ettikleri avantajlara güvenerek şişmanladılar. Gümrük vergileri ve diğer vergiler sebebiyle enflasyon, nihayetinde hayat pahalılığı yükselirken acı reçeteyi "kollanan sektörler" değil, vatandaş ve sonunda devlet içmek zorunda kaldı. 

Vatandaşın mecburen satın almak zorunda olduğu ve "çekirdek enflasyon" kalemlerinden olan mal ya da hizmetlerin vergilerini artırma kolaycılığını seçerek enflasyonu yapışkanlaştırırken, ithalata sürekli ek vergiler koyarak yoksulluk seviyesini yükselten işler yapıldı. Aldous Huxley bir kitabında şunu diyor: "Eğer halk zaruri ihtiyaçlarını tam olarak karşılayamıyorsa, orada adil siyaset olmaz". Bugün Latin Amerika'dan buraya kadar yaşananın özeti budur. Enflasyonun sebepleri ile uğraşmak istemeyince, elbette sonuçlarıyla uğraşmaktan başka çare kalmıyor. Maaş ve ücret zammı açıklamaları, gündemin ilk sırasına çıkıyor. 

Bugün yaşanan enflasyon ve hayat pahalılığının önemli sebeplerinden biri 2014 yılından beri uygulanan Dış Ticaret Rejimi ve Pandemi'de bile esnetilmekte zorluk çekilen vergi politikalarıdır. Bunu veri, analiz, yorum ve örneklerle sayısız defa anlattım. Fiyatlama davranışlarındaki bozulmanın sebeplerinin arasında olan bu politikaların değişeceğine dair bazı emareleri TCMB metinlerinden okumaya başladık gibi. Ancak burada bir karışıklık var:

Yeni Merkez Bankası Başkanı’nın atanmasından önce uygulanan para politikasını "zararlı" bulan Para Politikası Kurulu Üyeleri, daha önceki kararları alan kişiler değil miydi? Neden bir anda karar değiştirdiler. Madem ki, bu kararlar doğru değildi neden muhalefet şerhi koymadılar? "Neden istifa etmediler?" demiyorum, çünkü o müessese Türkiye'de çalışmıyor. Bir yandan kamu bankaları döviz satarken "satan biz değiliz" diye açıklama yapan Merkez Bankası, ekonomi yönetiminde bir ikilem ya da "ikilik" olduğunu göstermiyor mu?

Bundan başka Merkez Bankası'nın piyasadan döviz aldığını da görüyoruz. Rezervleri güçlendirmek önemli ama Merkez Bankası döviz alırken kurlar yükselmesin diye Kamu Bankalarından satış yapılması ne kadar rasyonel? Demek ki ekonomi yönetimi hala döviz kurunu serbest bırakma eğiliminde değil. 

Diğer taraftan, yarın açıklanacak enflasyon oranlarının dramatik şekilde düşük çıkması durumunda gerçeklerden kopmanın devam ettiğini, yüksek çıkması durumunda da gerçeklere dönülmekte olduğunu anlayacağız. Ekonomistler bu şartlar altında bu yılı %50'den daha düşük bir TÜFE ile bitireceğimizi ön görürken, ısrarla %30'un altında göstermenin sonuçlarına hazır mıyız? Yaşanan enflasyon ile resmi enflasyon arasında makas açıldıkça fiyatlama davranışları daha da bozulmayacak mı?

Bugün size geniş bir perspektiften olanı biteni anlatmaya gayret ettim. Yarın buluşmak üzere. 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar