Enflasyonun kaynağı faiz mi, döviz mi, işte yanıtı...

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ

✔ Yıllardır tartışıyoruz; enflasyonu faiz mi yoksa döviz mi artırır diye. Aslında sayılar bu tartışmayı gereksiz kılacak kadar açık.

✔ Faiz düşük olunca kur, virüs programı bulunmayan bilgisayar gibi her türlü şoka açık hale geliyor ve bu artış da fiyatları tırmandırıyor.

İktisat teorisine katkıda bulunmak istercesine yıllardır sürdürdüğümüz ve bir sonuca bağlayamadığımız bir tartışma var:

“Enflasyona yol açan birincil etken döviz kuru artışı mı, yoksa faiz mi?”

Bizim de tuzumuz bulunsun istedik bu tartışmada... Bazı değerleri ve gerçekleşmeleri ortaya koyalım, bakalım hangi etken ağır basıyormuş!

Aslında sayılara bakınca ortada tartışma konusu olacak bir konu da pek kalmıyor ya... Son üç buçuk yıl tam ders niteliğinde bir tablo sunuyor bizlere.

2018’den bu yana yaşadığımız çok özet olarak şöyle:

Nedeni ikinci planda, bir kur artışı patlak veriyor. Önce bu artışı önemsemiyoruz ya da önemsemez görünüyoruz, sonra çare kalmıyor ve faiz artırıyoruz. Faiz artışıyla birlikte kurdaki tırmanış duruyor ve gerileme sağlanıyor. Ama bu kur artışı maliyetleri tahrik ediyor bir kere ve fiyat artışı başlıyor. Bunun üstüne bir de faizden kaynaklanan yük biniyor. Fiyatlar tırmandıkça tırmanıyor, sonra ekonomi bitkin düşüyor ve bir sakin dönem...

Bu kısır döngüyü yıllardır yaşıyoruz. Ama aynı adımları atıp, aynı kararları verip her seferinde başka sonuçlar doğacağını ummaktan vazgeçmiyoruz. Ne var ki klasik hale gelen sonuç değişmiyor.

Veriler ortada

Bugün bir tablo hazırladık. Tabloda önceki üç yıl ile bu yılın ilk beş ayındaki, yani yaklaşık üç buçuk yıldaki sepet kur, Yİ-ÜFE ve TÜFE artışıyla bu dönemlerde uygulanan ortalama fonlama maliyetine yer verdik.

Kur ve fiyat artışı bir yanda, Merkez Bankası’nın faizi bir yanda... Zıtlık dikkatinizi çekiyor değil mi...

Hangi dönem fonlama maliyeti düşük uygulanmış, o dönem hem sepet kur çok artmış, hem fiyatlar. Aslında şöyle demek daha doğru; faiz düşük kalınca kur tırmanmış, kurdaki bu artış da enflasyonu tırmandırmış.

Ne zamanki fonlama maliyeti artırılmış, diğer artışlar düşük kalmış.

Aslında tablo böylesine açıkken tartışacak ne kalıyor ki!

Hadi bir kere yaptık, baktık istediğimiz gibi bir sonuç elde edemedik, hatta oldukça zararlı çıktık bu tercihten... Belki o dönemin koşulları yüzünden arzuladığımız sonuç doğmadı diye düşündük, bir kez daha denedik, sonuç yine aynı. Artık aynı yolu izlemenin, aynı tercihte bulunmanın gerçekçi bir izahı var mı?

HEP DENİYOR VE HEP YANILIYORUZ

Tarih ne kadar tekerrür eder tartışılır belki ama bizim ekonomimiz hep tekerrür ediyor.

2018’i unutmadık henüz. Hani şu meşhur rahip krizinin yaşandığı yılı...

Faizi artırmamak için ayak diredik, diredik... Sonra ne oldu! Sepet kur ağustosta tam yüzde 20, eylülde yüzde 12 arttı. Yİ-ÜFE ağustos ve eylülde sırasıyla yüzde 6.60 ve yüzde 10.88 artış gösterdi. Yine aynı aylarda TÜFE’de yüzde 2.30 ve yüzde 6.30 artış görüldü.

Mecbur kaldık faiz artırmaya... Kur ekim ve kasımda yüzde 9’a yakın geriledi, fiyatlardaki artış durdu, hatta onlar da bir miktar düşüş gösterdi.

Peki faizi zamanında artırmamakla ne elde etmiş olduk ya da herhangi bir şey elde ettik mi? Müthiş bir ekonomik çöküntü yaşadık, hepsi bu!

Şimdi faiz yüksek sayılır da...

Aslında şimdi faiz görece yüksek. Ne var ki faizin bir anda aşağı çekilmeyeceğinin garantisi yok. Güven yok çünkü güven!

Faizi şimdiki yüzde 19’dan bir anda yüzde 29’a, 39’a çıkarsak... Ama aynı zamanda faizi her an indirebileceğimizi söylemeye de devam etsek... Bunu yapınca bir anlamda örtülü biçimde “Bizim sağımız solumuz belli olmaz” demiş olmuyor muyuz...

Yoksa yüzde 19 bugünün ekonomik koşullarında çok yüksek bir oran. Dünyanın gelişmiş ülkeleri yüzde 1-2, hatta bir kısmı negatif faiz uyguluyorken yüzde 19, müthiş. Ama şu güvensizlik yok mu!

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar