Enflasyonu düşürmenin yolu yapısal reformlardan geçiyor
Yeni Cumhurbaşkanlığı kabinesi kurulduktan sonra önceliğin, enflasyonun düşürülmesine ve eylül ayında açıklanması gereken orta vadeli program hazırlıklarına verileceği görüşleri yaygınlaşıyor. Bu yöntemin, enflasyonun iki haneli olduğu 1972 yılından bugüne kadar uygulanan ekonomik sorunları çözme yaklaşımlarından farklı bir yönü bulunmuyor. Uygulanan kısa vadeli istikrar programları ve paketleri kronikleşmiş dış ticaret ve cari işlemler açıkları, teknolojik yoğunluğun yükseltilmesi gibi sorunları çözemediği için ekonomi kırılganlıktan kurtulamıyor. Kalkınma sürecine temel bilimlerde eğitim ve araştırma ile başlayan, teknolojileri enstitüler bünyesinde geliştirip fabrikalarda ve tesislerde uygulayan ülkeler ise büyüme ve istikrar hedefine daha kolay ulaşabiliyor.
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, bu nedenlerle bir taraftan kısa süre içinde mevcut ekonomik sorunları çözecek sorunlara odaklanırken, uzun vadeli hedefleri gözden kaçırmaması gerekiyor.
Tutarlı ve sonuç alıcı bir yaklaşım için 2024’te başlayacak 12. Plan dönemi iyi bir fırsat sunuyor. Bu plan için özel ihtisas komisyonları ve çalışma grupları kısa sürede yoğun bir çalışma ile gerekli araştırmaları yapabilirse ve tutarlı bir plan hazırlanabilirse, ekonomi politikalarını kısa vadenin esaretinden kurtarmak mümkün olabilecek 12. Plan hazırlıklarına gereken önem verilmediği takdirde ve yasak savmak için bir metin hazırlandığında ise çözümlenen sorunlar bir süre sonra tekrar karşımıza çıkacak.
Ekonominin gerçek ve uzun vadeli sorunlarının çözümü için ise aşağıdaki konularda somut adımların atılması gerekiyor.
Ekonominin reform gündemi
Hukukun üstünlüğünün sağlandığı ve insan haklarının güvence altına alındığı bir ortam kurulduğunda aşağıdaki ekonomik önlem ve araçlar halkın refah düzeyinin yükseltilmesine katkıda bulunabilir:
Kapsayıcılığın sağlanması: Ekonomilerde alınan önlemlerin belirli bir azınlığın refahını artırmak yerine tüm toplum kesimlerinin yaşama ve çalışma koşullarını iyileştirmesi süreci ekonomistler arasında kısaca “kapsayıcılık” olarak adlandırılıyor. Kapsayıcılık terimi, gelir dağılımının düşük gelirliler yararına düzeltilmesini, eğitimde ve girişimcilikte fırsat eşitliğinin sağlanmasını, sağlık hizmetlerinin yaygınlaştırılmasını ve benzeri refah önlemlerini içeriyor.
Önce perspektif plan: 2024-2028 dönemini kapsayan 12. Beş Yıllık Plan ile birlikte 2024-2038 dönemine de uzanan ve Türkiye’yi bir yüksek teknoloji ülkesi yapmayı hedefleyen bir perspektif plan hazırlanmalı. Cumhurbaşkanlığı yıllık programlarında hazırlanmasına 2021 sonbaharında başlandığı belirtilen ama henüz tamamlanıp kamuoyuna açıklanmayan 2035 Teknoloji Öngörüsü perspektif planın temeli olmalı.
1963-1967 Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, 1963-1977 dönemini de içeren bir perspektif planla birlikte uygulanmıştı.
Yapısal değişimi hedefleyen bir plan: 2024-2028 Planı’nda temel hedef ekonominin yapısal değişimi olmalı. Bunun için dijital dönüşüm ile yeşil dönüşüm birbirleriyle uyumlu olarak yürütülmeli.
Büyüme stratejisi hazırlanmalı: Ekonomik konular ile birlikte, eğitim, bilim ve teknoloji alanlarını da içeren tam teşekküllü ve dört dörtlük bir büyüme stratejisi planın ana eksenini oluşturmalı.
Yeniden sanayileşme hedeflenmeli: Dünyanın tüm ülkelerinde sanayi dallarını canlandırmak için programlar hazırlanıyor veya uygulanıyor. İnşaata dayalı büyüme uygulamaları ve altyapıya aşırı ölçüde öncelik verilmesi kısa vadede bir canlılık yaratsa da uzun vadede yeni iş kapıları açma konusunda kısır kalıyor. Bu yol tercih edildiğinde işsizlik oranı yüzde 9 ile yüzde 10’un altına çekilemiyor. Oysa istihdam açısından bereketli olan sanayi yatırımları, işsizlik oranını yüzde 5’e indirecek potansiyeli bünyesinde barındırıyor.
“Upgrading” şart: Tanımı “teknolojik yoğunluğun araştırma-geliştirme ve inovasyonla yükseltilmesi” olan bu faaliyet sektörlerin rekabet gücünü pekiştiriyor. “Upgrading”, yüksek teknoloji kullanan sektörlerin üretim ve ihracat içindeki payının yükseltilmesi ile sağlanıyor. Ancak örneğin düşük teknolojili sektör sayılan tekstil-konfeksiyonda, teknik tekstil ve akıllı kumaş üretiminin payının arması da upgrading olarak kabul ediliyor.
Yüksek teknolojiye öncelik: On yıllardır ekonominin ayağındaki zincir olan cari işlemler açığının azaltılması ancak yüksek ve orta yüksek teknolojili ürünlerin ve sektörlerin ekonomik faaliyet içindeki payının artması ile mümkün olacak. TÜİK’in dış ticaret göstergeleri incelendiğinde yalnız düşük teknolojili ürünlerde dış ticaret fazlası verildiği, orta düşük, orta yüksek ve yüksek teknoloji gruplarında dış ticaret açığının azaltılamadığı görülüyor. Bu tablo acilen değiştirilemediği ve ekonominin bir bütün olarak teknolojik düzeyi yükseltilemediği takdirde kırılgan bir ekonomiden ve kur ataklarından kurtulmak çok zor olacak.
Çözüm yeni nesil araştırma enstitülerinde: Araştırma enstitüsü geleneği önce Almanya’da başladı. Ardından Fransa, Japonya, Güney Kore ve Çin büyük bir hızla enstitü kurmaya girişti. ABD yönetimi ise Alman Fraunhofer enstitü modelini örnek alıp geliştirerek yeni bir model oluşturdu ve son dokuz yıl içinde 16 enstitüyü faaliyete geçirdi. Bu enstitülere startup denen çiçeği burnunda girişimciler bile üye olabiliyor. Türkiye’nin de arı kovanı gibi işleyen bu yeni enstitü modelini örnek alması gerekiyor.
Ekonomide ve sanayide daha aktif bir devlet: Türkiye’de 1980’den bugüne kadar devlet, IMF’nin yapısal uyum ilkelerini kabullendi ve özelleştirmeler sonucunda devlet sanayiden çekildi. Oysa son beş yılda ABD’de bile devlet ekonomiye müdahale ve sanayiyi canlandırma konusunda Türkiye’den daha aktif bir tutum izledi.
Özel sektör girişimcileri, çip veya elektrikli otomobiller için batarya üretecek bir fabrika kuramadığı takdirde, bu yatırımı Eti Maden örneğinde olduğu gibi devlet gerektiğinde tek başına ve Türkiye Varlık Fonu kaynaklarından yararlanarak yapabilir.
Tarım reform gecikmemeli: Tarımsal üretimin ve verimliliğin artırılması için on yıllık ayrı bir plan yapılmalı. Yedi yıldır çıkarılamayan Hal Yasası tasarısı hazırlanarak Meclis’e sevk edilmeli. Bazı sivri akıllı politikacıların 2012’de çıkardığı ve büyükşehirlerdeki köyleri mahalle yapan 6360 sayılı yasa ve sorunları çözemeyen 7254 sayılı yasa yürürlükten kaldırılmalıdır.
Gümrük Birliği acil olarak güncellenmeli: Ekonomi yönetimi 2015’te başlayan güncelleme çalışmalarında başarı sağlayamadı. 27 yıldır yenilenmeyen anlaşma Türkiye’nin her yıl ihracatının yüzde 10’u ile yüzde 15’i arasındaki bir ihracat gelirini kaybetmesine yol açıyor.
“İzleme” ciddiye alınmalı: Türkiye’de ekonomi yönetimince açıklanan plan, program, strateji, yol haritası ve eylem programlarında izleme yapılmıyor. 1970 ile 2000 arasındaki açıklanan 10 istikrar paketi izleme yapılmadığı ve bazıları yarı yolda terk edildiği için sonuç vermedi. Son 20 yılda açıklanan ve sayıları 27’yi bulan teşvik paketi, strateji, yol haritası ve benzeri programlar da izleme eksikliği nedeniyle ekonomide kalıcı bir yapısal değişimi gerçekleştiremedi.
Bu tür belgelerde bir uygulama takvimi muhakkak bulunmalı, belirlenen performans kriterlerine zamanında ulaşılıp ulaşılmadığı, bağımsız denetim kuruluşları tarafından incelenmelidir.
“Türkiye Yüzyılı” ve benzeri slogan veya kavramların içinin doldurulması ancak yukarıdaki konularda adım atılıp somut gelişmeler sağlandığında mümkün olabilir.
Önemli olan, en önemliye kurban ediliyor
Osmanlı’da “Ehem, mühimme müreccahtır” veya Türkçesi ile en önemli (ehem) olan önemli (mühim) olana tercih edilmelidir sözü çok kullanılmıştı. Önceliklerin tespiti konusunda genel olarak geçerli olan bu ilke bilimin ve ekonominin gelişmesini engelleyen düşüncelerden biri olmuştu. 17. yüzyıldan Cumhuriyet’e kadar Avrupa’nın ve Asya’nın en çok savaş yapan ülkesi olan Osmanlı’da bu söz önceliğin hep savaşla ilgili konulara verilmesine neden olmuştu. Ekonomi sık sık bunalımın pençesine düştüğünde ise öncelik bunalımın atlatılmasındaydı. “Hele şu zor günler geçsin de” denerek bilim, eğitim ve ekonomi ile ilgili kapsamlı reform önlemleri çoğunlukla ihmal edilmiş veya geciktirilmişti.
Cumhuriyet döneminde ise 40’lı yıllarda ve sonrasında yine benzer süreçler yaşandı ve sorunlara kısa vadeli ve geçici çözümler arandı. Uzun soluklu ve yapısal dönüşümü hedefleyen atılım programları yerine, ekonomideki yangını söndürecek önlemlere öncelik verildi. Acil sorunlar çözmek için hazırlanan istikrar programları ise eğitim, bilim ve teknolojide atılımı hedefleyen stratejilerin geri plana atılmasına ve ihmal edilmesine yol açtı.
Gelecek kuşakların refahı yerine, gözünü gelecek seçim sonuçlarına diken politikacılar da ekonomiyi kısa vadede canlandırıp, uzun vadede durgunluk ve krizlere yol açacak ekonomik politikalar uyguladı. Kısa vadenin esaretinden kurtulamadığımız için aynı sorunlar sık sık karşımıza çıktı.