Enflasyonu düşürerek büyümeyi yükseltmek
Türkiye ekonomisinin şu anda uygulanmakta olan ekonomi politikası ile yola devam etmesi mümkün değil. Yeni bir politikaya geçiş ancak seçimden sonra olacak gibi görünüyor. Seçime kadar olsa olsa mevcut sorunlara yeni sorunlar ekleyen gelişmelere sahne olacağız. Yeni ekonomi politikasının önce risk primini çok çabuk düşürmesi ve döviz kurundaki köpüğü alması, sonra da enflasyonun başa aşağı bir yol izlemesini sağlaması gerekiyor.
Elbette sadece bunlar bir ekonomik programın nihai amacı olamaz. Büyümeyi potansiyel düzeyinde tutabilmek, o potansiyel düzeyi artırmak, yoksullukla mücadele, gelir dağılımını iyileştirmek… Bunlar çok daha önemli. Ancak risk primini ve enflasyonu düşürmeden potansiyel büyüme oranını artırmanın ya da gelir dağılımını iyileştirmenin de imkânsıza yakın olduğunu akılda tutmakta yarar var. Bu çerçevede sorulması gereken temel sorulardan biri şu: Büyümeyi potansiyel düzeyinin altına düşürmeden ve işsizliği yükseltmeden, enflasyonu iki üç yıl içinde yüzde 5’ler düzeyine indirmek mümkün mü?
Bu soru önemli, çünkü yaygın bir ‘inanış’ bunun mümkün olmayacağını iddia ediyor. Enflasyonu keskin biçimde düşürecek bir ekonomi programının illa ki büyüme aleyhine olacağını söylüyor. Geniş halk kesimlerinin zararına gelişmelere yol açacağını belirtiyor. Bu iddialar kulaklara kar suyu kaçırma potansiyeli taşıyor. Bu potansiyel, yeni ekonomi programının başarılı olmasının önündeki önemli engellerden bir olabilir. Olabilir çünkü tasarımın yanlış olmasına yol açabilir.
Oysa hem enflasyonu keskin biçimde düşürmek hem büyüme oranını potansiyel düzeyine yakın tutmak hem de potansiyel büyüme oranını artıracak zeminini oluşturmak ayna anda mümkün. Özellikle gelişmekte olan ülke deneyimlerinden yola çıkarak, belli bir enflasyon oranının üzerindeki ülkelerde, bunun mümkün olduğunu gösteren önemli çalışmalar var.
Türkiye ekonomisi açısından, bunun yolu risk primini keskin biçimde düşürmekten geçiyor. Risk primini keskin biçimde azaltacak kapsamlı bir ekonomik program, reel faizlerin düşmesi, planlama ufkunun genişlemesi, önemli değişkenlerdeki oynaklıklarının ve dolayısıyla belirsizliklerin azalması demek. Böyle bir ortamda geleceğe ilişkin çok daha rahat planlama yapılabileceği açık. Bunlar hem daha fazla yatırım demek hem daha fazla dayanıklı tüketim malı harcaması demek hem de krediye daha rahat ve daha ucuza erişim demek.
Elbette ‘düş’ denilince düşmüyor risk primi. Bunu yapmanın olmazsa olmazları var. Bu olmazsa olmazların önemli bir kısmı kolaylıkla yapılabilecek işler. Daha önce ele aldım yine üzerinde dururum. Ama öncelikle bütçe disiplini kavramını anlamayan, bütçe disiplini ile risk primi arasındaki güçlü ilişkiyi önemsemeyen ve başarısı kanıtlanmış para politikası uygulamalarını küçümseyen çokbilmişlerden uzak durmak gerekiyor. Yeni ekonomi programı hazırlanıyorken büyük ihtimalle sesleri çok gür çıkacaktır bu arkadaşların; o seslere yakın durarak kulakların sağırlaşmamasında yarar var.