Enflasyonu bahane edip enflasyon yaratmanın dayanılmaz keyfi!
Enflasyonu tırmandıran bir dizi gerekçe var. Bunların çoğu haklı gerekçeler. Örneğin kamu eliyle yönetilen yönlendirilen düzenlemelerin fiyatlara olan etkisi. Bir vergi artışı mı yapıldı, bu haliyle fiyatlara yansıyor; temel girdi niteliğindeki ürünlerde fiyat artışına yol açacak davranışlarda mı bulunuldu, yine aynı durum. En başta da temel girdilerin tümü için tetikleyici olan döviz kurunu yukarı itecek adımlar mı atıldı, bu tek başına yeterli oluyor zaten.
Girdi fiyatlarındaki artışın üretim zincirine ve sonuçta perakende fiyatlara yansıması tabii ki gayet doğal. Ama bu yansıma kimi zaman öyle boyuta vardırılıyor ki, insan ister istemez “Yok artık” demekten kendini alamıyor.
“Ama dolar arttı” gerekçesi adeta ışıktan bile hızlı yol alıyor. Dövizin bırakın artmasını, bu artışın olabileceğine dönük beklentiler bile etiketlerin bir anda değişmesine yol açıyor.
“Bu kadarı da fazla” deseniz duyacağınız üç aşağı beş yukarı şu oluyor:
“Ama ben sattığım ürünü çok daha pahalıya alarak yerine koyabileceğim.”
Timsah gözyaşı da dökülmüyor değil:
“Biz ister miyiz böyle olmasını, etiket değiştirmekten iş yapamıyoruz!”
Öyle bir psikolojik baskı kurulmak isteniyor ki, çıkarıp daha fazla para veresiniz geliyor!
Hizmetler sektörü başı çekiyor
Hizmetler sektöründe öylesine fiyatlar görülüyor ki, inanılır gibi değil. O ürünün gerçekte hangi fiyattan satıldığını, satılması gerektiğini ya da o hizmetin hangi bedelle verileceğini hiç bilmiyor olsanız bile önce ülkedeki genel kazanç durumuna bakıyorsunuz, sonra söylenen fiyata, işte o an ağzınızdan “Yok artık” kelimeleri dökülüyor.
Yaz aylarının klasik haberleri haline gelmiştir. Özellikle turistik bölgelerde ve özellikle çok bilindik yörelerde fiyatların nerelere tırmandığı hep haber olur.
“Efendim gidilmesinmiş, alınmasınmış, yenilmesinmiş, içilmesinmiş!”
Yaz günü içeceğiniz yarım litre suya, yiyeceğiniz bir tosta, pideye, pizzaya dünyanın parasını isteyenin; ayağınızı denize sokup serinleyeceğiniz plaja girmeniz için yüzlerce lira talep edenin hiç suçu yok yani!
Yeme, içme, denize de girme!
Hem oralarda ne işin var, tatile de gitme; otur oturduğun yerde!
“Zam yapsalar da zam yapsam!”
Bakmayın herkesin enflasyondan yakınıyor olmasına...
Tam tersine bir kesim enflasyondan öyle mutlu ki, sormayın!
Enflasyon olacak ki, enflasyon yaratacak şekilde gönül rahatlığıyla zam yapılabilsin.
Herkes alışmış zamma, fiyatların sürekli artıyor olmasına, dün aldığını bugün aynı fiyata alamayan en fazla “Yine zam gelmiş” deyip geçiyor.
Hiç gördünüz mü “Nasıl olur, niye zam geldi” diyeni, diyebileni.
Çünkü zam o kadar normal ki kimse yadırgamıyor. Söylenip geçiyoruz yalnızca.
Ama birileri bu zam zincirinin bozulmasını hiç istemiyor. Sattığı ürünün fiyatını kendi belirleyenler enflasyondan nasıl mutlu bilemezsiniz.
Enflasyon yaşandıkça ve bu durum kemikleştikçe birileri kar marjını artırdıkça artırıyor. Çok basit ve hiçbir uzmanlık gerektirmeyen bir takım hizmetler için öylesine fiyatlar gündeme geliyor ki şaşmamak mümkün değil.
Gerekçe hiç değişmiyor; “Ama dolar” ya da “Ama maliyetler artıyor” falan, filan...
İşte perakende fiyatlarını diledikleri gibi ayarlama olanağına sahip kesim enflasyonun sona ermesini hiç mi hiç istemiyor. Çünkü onlar enflasyondan besleniyor, hatta enflasyonun daha yüksek oranlarda seyretmesini istiyor. Yüzde 20 dolayında bir enflasyonda uygulanabilecek kar marjı ile yüzde 80-90 enflasyondaki kar marjı bir olur mu?
Garibanlar sabit gelirliler
İster memur, ister işçi, ister özel sektör çalışanı ya da emekli; kamu veya özel sektör olması da hiç fark etmiyor, en garip olanlar sabit gelirli kesim.
Onlar kendilerine yansıyan enflasyonu yansıtma durumunda değiller.
Onlar zincirin son halkası. Tüm zamlar birikiyor ve bu kesimin sırtına yükleniyor. İşveren belli dönemlerde, genellikle altı ayda bir zam yapacak da sırtlarındaki yükün bir kısmından kurtulacaklar, bu kesimin hayatı bu zamları beklemekle geçiyor.
Onlar zammı bekliyor ama fiyatları istediği gibi ayarlayabilen kesim var ya, onların gözü de bu zamlarda. İşçiye, memura, emekliye verilecek zammın bir kısmını anında geri alabilmek için pusuda bekliyorlar. Sabit gelirlilere zam mı yapıldı, değişsin etiketler...
Serbest piyasa mı var, tamam; isteyen istediği kar marjını uygulasın ama o karın vergisini de versin. Yani kamu o vergiyi alsın, alabiliyorsa ya da daha önemlisi almayı gerçekten istiyorsa.
Ama yok; bizde vergi dediğin kazançtan değil, harcamadan alınır; gelir düzeyine bakmaksızın herkesten aynı oranda alınır. Türkiye de bu vergi düzeniyle hiçbir zaman rahat nefes alamaz, üç beş yılda bir tıknefes olup kalır. Gerçi bütçe açısından artık astımlı gibi olduk, hiçbir yıl rahat nefes alamıyoruz ya...