Enflasyonla mücadelede Merkez Bankası’nın yaptıkları ve yapamadıkları
Merkez Bankası’nın en önemli iletişim araçlarından biri enflasyon raporudur. 2024 yılının ilk enflasyon raporu 08.Şubat.2024 tarihinde gelmişti.
Merkez Bankası 2024 yılının ilk enflasyon raporunda; 2024 yılının ilk yarısında enflasyonda geçici yükselişler beklense de yılın ikinci yarısında dezenflasyon sürecinin belirginleşeceğini öngörmüştü. Bu öngörünün temel varsayımı olarak da yurt içi enerji fiyatlarında beklenen artışlar ve bedelsiz doğal gaz kullanımı uygulamasının oluşturduğu dönemsel etkiler sayılmıştı.
Merkez Bankası aynı raporda 2024 yılında para politikasının etki alanı dışında kalan işlenmemiş gıda ve alkol-tütün, otomatik vergi güncellemeleri gibi unsurlardan enflasyona gelecek olan katkıların azalacağını da öngörmüştü.
Birinci Enflasyon Raporu’nun üzerinden çok az geçmesine karşılık 2024 Şubat ayı Tarım Ürünleri Üretici Fiyat Endeksi (Tarım-ÜFE) yıllıkta yüzde 58,29, aylıkta ise yüzde 7,18 arttı.
Tarım ÜFE önemli bir gösterge çünkü endeksin fiyat kapsamı, çiftçilerin ilgili ayın 1 ile 31 arası pazarlama kanallarına sattığı ürünlerin fiyatlarını kapsıyor. Üretici fiyatı ise, yurt içinde üretimi yapılan ürünlerin, KDV ve benzeri vergiler hariç, satış fiyatı. Tüketicilere ulaşana kadar ki fiyat artışları bu hesabın içerisinde yok. O nedenle tarımsal ürünlerdeki artış bunun çok daha üzerinde.
Tarımsal girdi fiyat endeksine baktığımızda onun da yıllıkta yüzde 45,11, aylıkta da yüzde %7,51 arttığına tanık olduk.
Tüm Süt, Et ve Damızlık Sığır Yetiştiricileri Derneği (TÜSEDAD); Anaç hayvanların kesilmesi, 2015 yılında körüklenen kontrolsüz hayvan ithalatının içeride üreticinin zarar etmesine sebep vermesi ve rekabet edemeyen yerli üreticinin üretimden çıkması gibi nedenlerin hayvan varlığının azalmasına sebebiyet verdiğini belirtip et fiyatlarının enflasyon oranında artmaya devam edeceğini belirtti. Buna karşılık Tarım Bakanımız Ramazan ayı öncesi yaptığı bir konuşmada; ülkemizin tarımsal üretim açısından gıda arz güvenliğini etkileyecek herhangi bir problemi olmadığını hem bitkisel üretimde hem de hayvansal üretimde gerekli üretimimizin mevcut olduğunu belirtip fiyat artışlarının herhangi bir maliyet artışıyla ya da üretimin azlığı ya da çokluğuyla açıklanabilir bir yönü olmadığını, bunun adının fırsatçılık – Ramazan Fırsatçılığı- olduğunu söyledi.
Türkiye; buğdayın ana üretici ülkelerinden biri iken dünyada 2023 yılında en çok buğday ithal eden ülke olmuş. Bu da mı gol değil hakem bey?
Tarımdaki fiyat artışlarını sadece fırsatçılığa bağlamak ve arz sorunu olmadığını ifade etmek mevcut sorunun inkârı ve popülist bir yaklaşım gibi duruyor. Doğru tespit edemediğiniz soruna çözüm bulmak da mümkün olmuyor.
Geçen hafta da yazmıştım. Türkiye’nin tarımsal üretimde ciddi bir arz sorunu var ve maalesef sorunu inkâr etmek çözümü mümkün kılmıyor.
Türkiye’de enflasyonun temel kaynaklarından biri tarımsal üretimdeki zafiyet. Bunun faiz artırımı ile çözülecek bir yanı da yok. Hedef tarımsal üretimi artırarak en az talep kadar arz yaratmak olmalı. Zaten bu alan Merkez Bankasının kontrolü dışındaki bir alan.
Merkez Bankası’nın kontrolü altındaki alanlara gelince;
Merkez Bankası enflasyonla mücadelede hükümetin seçim sürecine destek vermek adına atılması gereken sıkılaşma adımlarını ya gecikmeli atıyor ya da seçim sonrasına bunları bırakmış durumda diye çokça eleştiriliyordu.
21 Mart 2024 tarihli Para Politikası Toplantısı öncesinde mevcut durum şu şekilde idi:
Yılbaşından bu yana kura müdahale adına yaklaşık 30 milyar ABD Doları yakılmış, yeni ekonomi yönetimi ile hızla kazanılan rezervler hızla kaybedilmiş, seçim öncesi döneme geri dönülmüştü. Bu gerçekleşmelerin politika faizinin yüzde 45’e çekildiği bir dönemde olması da ayrı bir düşündürücü durumdu.
Kur Korumalı Mevduattan erken çıkış bir hata olabilir mi sorusu akıllarda yer alıyordu. Ya da kur bu kadar hassasken ve Türkiye’de enflasyonun ana unsuru olarak gözükürken acaba faiz koridoru uygulansaydı daha mı iyi olurdu? Soruları kafada dolaşırken Merkez Bankası kararı geldi.
Merkez Bankası 21 Mart 2024 tarihli toplantısında; politika faizi olan bir hafta vadeli repo ihale faiz oranının yüzde 45’ten yüzde 50 düzeyine yükseltti. Faiz artırımı yanında, operasyonel çerçevede değişikliğe giderek, Merkez Bankası gecelik vadede borçlanma ve borç verme oranlarının bir hafta vadeli repo ihale faiz oranına kıyasla -/+ 300 baz puanlık bir marj ile belirlenmesine de karar verdi.
Yani hem faiz arttı hem de faiz koridoruna geri dönüldü.
Merkez Bankası bunu yaparken yabancı raporların, içeride beklentilerin arkasına da sığınmadı.
Açıkça enflasyon görünümündeki bozulmayı dikkate alarak politika faizinin artırılmasına karar verdiklerini belirtti.
Aylık enflasyonun ana eğiliminde belirgin ve kalıcı bir düşüş sağlanana ve enflasyon beklentileri öngörülen tahmin aralığına yakınsayana kadar sıkı para politikası duruşunun sürdürüleceği bir kez daha vurgulandı.
Kararlı duruşun devamı adına enflasyonda belirgin ve kalıcı bir bozulma öngörülmesi durumunda ise para politikası duruşunun sıkılaştırılacağını söyleyerek yeni faiz artışlarına ilişkin de şimdiden uyarıda bulundu.
Merkez Bankası bir kez daha piyasanın önüne geçti. Gereken adımların atılması konusunda gerektiğinde bu adımları çekinmeden atacağı konusunda güven oluşturdu.
Metin her yönü ile şahin.
Bir Merkez Bankası’nın ne yapması gerekiyorsa yaptığı bir sürecin yeniden geri gelmesi sevindirici.
Enflasyonla mücadelede Merkez Bankası bence kendine düşen kısmı fazlası ile yapıyor. Ancak kontrol edemeyeceği alanlardan sorumlu olanların da aynı bilinç ve kararlılıkla hareket etmesi elzem.
Buna Maliye politikasına ilişkin atılması gereken adımları da ekleyebiliriz.
Tüm diğer kurumlar Merkez Bankası’nın epey gerisinde kalmış durumdalar.