Enflasyonla mücadelede faiz oranları artırılmalı mıdır?

Serbest Kürsü
Serbest Kürsü

Uğurcan ÖZSES

Ekonomist

Son günlerde kamuoyunda tartışılan konuların başında, enflasyonla mücadele için uygulanmakta olan faiz politikası gelmektedir. Faiz oranlarının enflasyonu önlemede en önemli araç olduğunu söyleyenlerin başı çektiği bir grup ekonomist, ülkemizdeki faiz oranlarının artırılması, hatta mevcut enflasyon oranlarının bile üzerine çıkarılması gerektiğini ileri sürmektedir.

Buna karşın azınlıkta kaldığı anlaşılan,  Sayın Ege Cansen’in içinde bulunduğu bazı ekonomistlerde, faiz hadlerini artırmanın çözüm olamayacağı görüşünde birleşmektedirler.

Hangi fikrin hangi şartlarda geçerli olacağı ve doğru sonuçlara ulaşacağı ancak temelini enflasyonun oluşturduğu konunun analitik biçimde yapılacak analizi ile anlaşılabilecektir.

Petrol gibi, olmazsa olmaz nitelikteki ürünlerde oluşan dış kaynaklı fiyat artışları, iç piyasalarda maliyet kaynaklı enflasyona yol açmaktadır. Ancak söz konusu koşullar, tüm dünyada ithalatçı ülkelerin istem ve kontrolleri dışında gelişmektedir.

Bu durum bir tarafa bırakılırsa, yurt içi kaynaklı enflasyon, piyasaya arz edilen mal ve hizmet toplamının, o ülkede satın alma isteğiyle piyasa çıkan kişilerin toplam taleplerinin altıda kalması nedeniyle oluşmaktadır. Arz aleyhine oluşan bu fark doğal olarak serbest piyasada fiyat artışları ile dengelenmektedir.

Bu dengenin,   fiyat artışları ile sağlanmaya çalışılmasını önlemek için çözüm, piyasada mal arzını aşan ilave satın alma gücünü yani talebi ortadan kaldırmakla ya da arz edilen mal seviyesini talep seviyesine yükseltmekle mümkündür.

Bu bağlamda, dışa kapalı ekonomilerde, enflasyonla mücadelede, sıkı para politikasının en önemli aracı olan yüksek oranlı faiz düzenlemeleri, doğru ve mutlaka uygulanması gereken bir politikadır.  Bu yolla mal arzını aşan talep seviyesi, yapılan gönüllü tasarruflarla en etkili biçimde kontrol altına alınabilecektir.

Buna karşın, aynı politikanın, 1980’li yılların sonunda kambiyo kontrol rejimini tamamen ortadan kaldırarak küreselleşme kervanına katılan, yüksek enflasyonun bulunduğu Türkiye gibi ülkelerde yaratacağı sonuçlar, artan faiz oranlarından beklenen etkinin tamamen faklı biçimde gelişmesine neden olacaktır.

Bu ülkelerde, yüksek faiz oranları, tasarrufları artırarak, talebin düşürülmesine imkan vermeyecektir. Buna karşın, yüksek faiz hadleri sonucu, borçlanılarak gerçekleştirilen ithal mallar ile talep seviyesi düşürülmeden, arz seviyesi arttırılarak, sınırlı bir dönem için azalan enflasyonun başarıldığı zannedilecektir.

Bu durum,  sözü edilen ülkelerin dışa açılmalarının sonucu olarak sermaye ve mal hareketlerinin ülkeye giriş çıkışının serbest hale gelmesi ile başlayacaktır. Ülkede fiyat istikrarı olması halinde bu serbestliğin yaratacağı bir olumsuzluk söz konusu olmayacaktır. Tek haneli rakamlar civarındaki bir enflasyon makul faiz hadleri ile yönetilebilir niteliktedir. Ancak fiyat istikrarsızlığının önemli biçimde bozulması ve bu bozulmaya paralel olarak da ortaya çıkan yüksek faiz oranları ile işin şekli değişecektir.

Sermaye hareketlerinin serbestleşmesi ile dış ülkelerdeki sıcak para sahipleri, görece cazip bu faiz oranlarından yararlanarak kazanç sağlama yoluna gideceklerdir. Bu sermayeler, önemli ölçüde bankalar arası gerçekleştirilen para takası yani swap işlemleri yoluyla, yada mevduat, tahvil, bono gibi araçlara yatırılarak bu ülkelere akacaktır

Böylece yüksek faiz geliri elde etmek için bozdurularak yerli paraya dönen döviz tutarları ile piyasada bollaşan döviz miktarı, dövizin değer kaybederek ucuzlamasına, buna karşın, yerli para biriminin değer kazanarak pahalanmasına yol açacaktır. Ucuzlayan dövizle yapılan ucuz ithalat nedeniyle artan arz miktarı, yüksek talep seviyesini karşılayarak,  enflasyon ve faizlerin sürdürülmesi mümkün olmayan, geçici bir süre için düşürülmelerini sağlayacaktır. Buna karşın yerli para birimi rekabet gücünü kaybedecek, tüketim ve cari açık yüksek seviyelere çıkacaktır.

Bu durumdaki ülkeler, her an sermayelerini geri alarak yurt dışına çıkarmaya hazır sıcak para sahiplerinden, örtülü biçimde, yüksek faizli ve vadesiz borç temin etmiş olacaklardır. Enflasyon ne kadar yüksek oranlıysa, yüksek faizler nedeniyle borçlanma da o denli acımasız faiz oranlarıyla yapılacaktır.

Bu sonuç, söz konusu ülkelerde ekonomik yapının bozulmasına, bedeli gelecekte ödenmek üzere, cari açık verilerek tüketimin artmasına, fiktif büyüme rakamlarına ve fahiş faiz giderlerine neden olacaktır. “SICAK PARA” başlığı altında Dünya Gazetesinde yayımlanan yazımda da belirttiğim gibi, 2003 yılından itibaren ortalama 10 yıl ülkemizde Merkez Bankası’nca bu sürdürülemez politika uygulanmış ve enflasyon daha da ağırlaştırılarak bu günlere aktarılmıştır.

Dışa açık ve yüksek enflasyonun bulunduğu ülkelerdeki bu çelişkinin iyi anlaşılamaması,  sıcak para ile gelen bu geçici bahar havasının, başarılı refah dönemleri olarak görülmesine neden olacaktır. Bu sürecin bedeli hesaplanmayarak, yüksek faizler verilme pahasına tekrarı istenilmektedir. Bu ülkelerde faiz hadlerinin sadece talebi kesmek gayesiyle yüksek seviyedeki enflasyon oranının da üstüne çıkarılmasını önermek, farkında olmadan ülkeyi tefecilerle teslim etme yolunu seçmektir. 

Faiz politikası, her ekonomi için giyilmesi mümkün olan tek tip bir elbise değildir.  Ülkemiz koşullarında yüksek faizin hele enflasyonun üzerine çıkacak bir şekilde uygulanması, kısa bir refah dönemi için milli gelirimizin, ağır koşullarla sıcak para sahiplerine aktarılması manasına gelecektir. Bu durumda, ülkemiz en önemli enflasyonla mücadele silahından vazgeçeceği için, diğer sıkı para politikası araçları etkili bir şekilde devreye sokularak, bu eksikliğin telafi edilmesi gerekecektir.

Bunun sağlanması için, vergi ve fon gelirleri gibi zorunlu tasarrufların artırması,  bütçe fazlası verilmesi ve bugünlerde etkinliğinin arttığı gözlemlenen tüketici kredilerini daha sıkı kontrol altında tutularak, üretime yönelik selektif faiz politikası uygulanması kaçınılmaz olacaktır. Böylece, gereken tasarruflar sağlanarak ihracatın iç piyasada mal arzını azaltarak neden olacağı enflasyonist baskı önlenmiş, döviz gelirlerinin arttırılması sağlanmış olacaktır. Bu zor koşullarda enflasyonu yenmeyi başarmak,  ancak sabırla uygulanacak, yeterli seviyede ve eksiksiz önlemlerle mümkün olacaktır.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Yeni yılda yeni zamlar 23 Kasım 2024