Enflasyonla mücadele için niyet olmayınca (2)
Yazının başlığında yer alan ‘2’ sayısı da nereden çıktı diye sorarsanız, haksız olmazsınız. Üç hafta önce -9 Ocak’ta- yayınlanan yazımda, 1924-2024 döneminde her yıl gerçekleşen ortalama yıllık enflasyonun seyrini gösteren bir grafik vermiştim. Birinci yüzyılın ortalaması yüzde 23,6 idi. Yüksek enflasyonlu günler artık geride kaldı derken, 2017’den itibaren enflasyon yine yükselmeye başladı. Hem de ne yükseliş; 2022’de tüm yüzyılın en yüksek ikinci ortalama yıllık enflasyonu gerçekleşti. Bu gelişmeleri özetledikten sonra şu kısa soruyu sormuştum: “Neden böyle?”
Cevabım kısadan şöyleydi: “Enflasyonu düşürmek için niyet yok; etkililerin ve yetkililerin işine gelmiyor.” Gündemin izin verdiği ölçüde bu sorunun peşine daha ayrıntılı biçimde düşeceğimi belirtmiştim. O yazı niyetlendiğim yazı dizisinin ilkiydi; bu da ikincisi. Sorunun ilk yanıtı malumun ilanıydı. O yazıdan alıntıyla: “Piyasada yaprak kımıldasın, yok olmaz; neden sadece kımıldamasın ki uçup gitsin mübarek” arzusuydu. Özellikle de seçim öncesinde. Ama potansiyelinin üzerinde bir ekonominin uzun süre büyümesi mümkün değil; motor su kaynatıyor çünkü. ‘Su kaynatması’, bir yandan cari açığın artması diğer yandan da enflasyonun sıçraması anlamına geliyor.
İkinci neden özellikle işveren kesiminin tavrıyla ilişkili. Gazetemizin yurdun çeşitli illerinde düzenlediği toplantıların bir kısmına ben de katılıyorum. O toplantılarda “kur ne olacak?” sorusunu ya da “kurun artması lazım Hocam” yakınmasını çok duydum da “enflasyonu düşürmemiz şart” mealinde bir isteğin yüksek sesle dile getirildiğine şahit olmadım. Evet, bazı işveren temsilcileri “bu enflasyon çok yüksek” falan diyebiliyorlar ama onlar azınlıktalar. Genel bir eğilim olarak enflasyondan şikâyet eden pek yok.
Oysa işveren temsilcileri, dünyanın hemen her ülkesinde karar alıcılar üzerinde çok etkililer. Onlar şikâyetçi olmayınca enflasyonla mücadele zorlaşıyor. Hele ‘piyasada yaprak kımıldasın’ saikiyle birleşince. Çoğu işverenin neden şikâyet etmediği açık. Girdi maliyetlerindeki artışları fiyatlarına yansıtabiliyorlarsa, durumlarında bir değişiklik olmuyor. Hele, rekabetçi olmayan sektörlerde, böyle bir ortamda kâr marjlarını artırmak bile mümkün olabiliyor. Asgari ücret artışları, 2021-23 dönemi hariç uzunca bir süredir yıllık yapılıyordu. Frekansın arttığı son iki yılda ise yılda iki kez yükseltildi. Satış fiyatlarını yıl içerisinde enflasyona paralel artırabildikleri sürece, işverenlerin ücret maliyetleri reel olarak düşüyor.
Elbette maliyet artışlarından muzdarip olan çok sayıda küçük esnaf ve zanaatkar vardır. Burada kastettiğim daha çok örgütlü ve karar alıcılar üzerinde etkili olan iş insanları. Bir de elbette enflasyonu düşürmek üzere faizlerin yükseltilmesi, bütçenin kısılması, eksik rekabeti azaltıcı düzenlemelerin yapılması işveren kesiminin önemli bir kısmı tarafından hoş karşılanmıyor.
İşçi kesiminin ise artık çok azı sendikalı. O sendikaların da ne kadarı güçlü soru işareti. Emekliler için zaten öyle bir olanak yok. Keza memurlar için de. Dolayısıyla, enflasyondan en çok şikâyet etmesi gereken kesimlerin seslerini yükseltecekleri bir çalışma ortamı yok.
Özellikle enflasyonun sıçradığı dönemler mercek altına alınınca başka nedenler de su yüzüne çıkıyor. Bunları, örneklerle, bu serinin diğer yazılarında ele alacağım.