Enflasyonla mücadele devletten başlasaydı...

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ

✔ Hem piyasa ekonomisi uyguluyoruz, hem de devlet "fahiş zam yapanlara" parmak sallıyor, hatta onları cezalandırma yoluna gidiyor.

✔ Peki fahiş fiyat sonucunu doğuran politikalara yol açan devlet ise ne yapacağız? Tek örnek, akaryakıttaki vergi yükü hafifletilse acaba enflasyon ne kadar geriler?

Enflasyonla yeni bir mücadeleye giriştik ya, hani pek olacak şey değil de “Mesela” diyerek sorsak; bu mücadelede hadi ilk adımı atmasa bile hiç olmazsa devlet de yer alsaydı, neler olurdu...

Bakıyoruz son günlerdeki ataklara; ilgili bakanlıklar “fahiş zam yapanların” peşine düşüyor, onlara ceza üstüne ceza yağdırıyor, adeta kimseye göz açtırmıyor! Ama düşünmeden edemiyor insan, "Acaba devlet de fahiş zamlar yapıyor” ya da “Fiyatların çok yüksek oluşmasına zemin hazırlayacak politikalar izliyor olabilir mi” diye.

İş alemi topluca açıklama yaptı; bu mücadeleye destek vermek gerekiyordu, kendileri de üstlerine düşeni yapacaklardı.

Peki devlet de üstüne düşeni yapacak mıydı? En azından ben böyle bir açıklama, bırakın açıklamayı ima bile görmedim.

“Devlet ne yapsın, fiyatları o mu belirliyor” diyen çıkarsa bunu söyleyene karşı bana susmak düşer, kendimi yormam!

Bu arada aklıma takılan bir konuyu da yazmazsam olmaz:

“Enflasyon Türk halkı için dün ya da bugün mü sorun oldu? Üç beş ay önce böyle bir sorunumuz yok muydu? Ve eğer şimdiki gibi mücadele programları başlatarak sorunun üstesinden gelebilecek, en azından hafifletebileceksek, daha önce yapmamakla bir ihmalde bulunmuş olmadık mı?”

Suç bunun neresinde!

Şu süreçte özel sektörden tam olarak ne istendiğini, firmaların yaptığı hangi tercihlerin suç sayılıp cezai işleme konu olduğunu doğrusu pek anladığımı söyleyemem. Bir yandan hem piyasa ekonomisi deyip, bir yandan da "Sen pahalı satıyorsun” diye bazı kuruluşlara parmak sallamanın, hatta daha ötesine geçip ceza uygulamanın mantığını kavrayamadım.

Belli ki bu konu beni aşıyor! Yapılanlar yanlış olsa, iş aleminin dört büyük kuruluşu bir anlamda bu kararlara destek vermek yerine elbette karşı çıkan bir açıklama yapardı. Onlar destek verdiğine göre, demek ki yapılan doğru.

Ama biraz önce sorduğum soruyu ısrarla tekrarlayacağım:

“Bu yapılanlar doğru ve halkın yararına sonuçlar doğuracaksa niye geç kalındı?”

“SAYIN DEVLET, BUYURUN SIRA SİZDE!”

Devletin elinde sopa, özel sektör hizaya sokulacak; fiyatlar artmayacak, hatta düşecek. Peki...

Devlet niye katılmıyor bu seferberliğe?

Örneğin akaryakıtın 1 lira olan fiyatına devlet 2 lira vergi koymuyor mu? 1 liraya 2 lira vergi yerine 1 lira vergi uygulansa, alın size akaryakıt fiyatlarında üçte bir ucuzlama...

Madem halkın refahının artması amaçlanıyor; örneğin Almanya’da üretilen bir otomobil nasıl oluyor da burada, üretildiği ülkeden daha pahalıya satılıyor? Biliyoruz ki vergi yüzünden. Yine örneğin 100 bin liraya satılan bir otomobilin asıl fiyatı 20-25 binse, kalanı devlete vergi olarak gidiyor.

Türkiye’de yıllar önce toplam vergi gelirinin üçte iki kadarı kazanç üstünden alınan dolaysız vergilerden, üçte biri de harcamalardan alınan dolaylı vergilerden oluşurdu. Şimdi oranlar tam ters yüz oldu. Vergi gelirinin yüzde 70 kadarı harcama üstünden alınıyor. Bir birim tüketim karşılığında asgari ücretli de aynı vergiyi ödüyor, ayda 30 bin, 40 bin kazanan da, parasının miktarını bilemeyecek kadar zengin olan da...

“Sayın devlet, buyurun düşürün şu vergileri” dense, cevap hazır:

“Bütçe zaten sıkıntıda sırası mı?”

Bir yerden başlamak gerekmiyor mu, bu geçim sıkıntısının temelinde gelirden bağımsız olarak herkesten aynı miktarda vergi alınıyor olmasının da büyük etkisi yok mu?

Yapılacaklar vergiyle de sınırlı değil tabii ki. Şu kamu özel işbirliği projeleri; şu garantiler, uçak inmeyen havaalanları, çok az aracın geçtiği köprüler, şu şehir hastaneleri... Dipsiz kuyu gibiler. Bütçe zaten sıkıntıdaydı hani, bu ödemelere gelince sıkıntı unutuluyor galiba.

BİTMEYEN TERANE; TARLADA ŞU KADAR, MANAVDA ŞU KADAR!

Bu sorun bir türlü bitmedi, biteceği de yok. Gariban çiftçi üretiyor, üç kuruşa satıyor; gariban şehirli de İstanbul’da, Ankara’da pazardan, manavdan katlanmış fiyata bu ürünleri almak durumunda kalıyor.

Tarım ürününde Türkiye’yi besleyen iki önemli bölge Antalya ve Adana; özellikle de Antalya.

Antalya’dan her gün büyük kentlere doğru kim bilir kaç bin kamyon yola çıkıyordur. Bu trafiği en aza indirmek, maliyetleri aşağı çekmek için hiç olmazsa İstanbul ve Ankara’ya demiryolu ulaşımı sağlanamaz mıydı, bunca yıl böyle bir proje tamamlanıp hayata geçirilemez miydi?

2022’nin ocak ayından bir haber aktararak yazıyı tamamlayalım:

“Ekonomi yönetimi, meyve sebze fiyatlarındaki hızlı artışa karşı yeni bir mücadele programı başlattı...”

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar