Enflasyonist ortamda şirket yönetiminin 4 altın kuralı
Hediye YILDIRIM
Canovate Group Finans Direktörü
COVID-19 pandemisi nedenli oluşan arz sıkıntıları, beraberinde ertelenen talep patlaması, son gelişmelerden olan Rus –Ukrayna savaşı konusu ve tüm bunlar fiyatların genel seviyelerinde önlenemez bir yükselişi beraberinde getirdi. Bunun yanında gıda güvenliğindeki belirsizlik, lojistikteki sıkıntılar, emtia fiyatlarında artış da bu durumu her geçen gün derinleştirmekte ve hem iş yapış tarzlarımızı, hem de iş yapmanın maliyetini maalesef olumsuz etkilemektedir. Aynı zamanda, ülkemizde TL para biriminin diğer para birimleri karşısında değersizleşmesi, politika faizi ile piyasa faizi arasındaki makasın giderek açılması ve bu durumun finansmana erişimi daha da zorlaştırması, enerji ve akaryakıttaki fiyat artışının maliyetlere yansıması gibi nedenler durumu daha da derinleştirmektedir. Enflasyonun artma hızı ile ÜFE ve TÜFE arasındaki makas dikkate alındığında, ülkemizdeki enflasyonun bir süre daha devam edeceği anlaşılmaktadır. Fiyatların genel seviyesindeki artış olarak nitelediğimiz enflasyon, her şeyden önce firmalar için kaynak ihtiyacı ve beraberinde de kaynak maliyeti artışlarına neden olmaktadır. Kaynak ve kullanım tarafında nominal büyümeye neden oluyor gözükse de, maalesef reel anlamda gerçek bir büyümenin karşılığı olarak karşımıza çıkmamaktadır. Şirketlerin enflasyonist dönemden etkilenme derecesi, varlıklarının TL-YP para cinsi kompozisyonuna, alacak, stok ve borçlarının devir hızlarına, üretilen mal ve hizmetlerin talep elastikiyetine, nispi fiyatlardaki değişmeye ve borçtan yararlanma kabiliyetlerine ve en önemlisi de belirsizlik kavramı ile baş edebilme kapasitelerine bağlıdır. Özellikle planlama ve bütçeleme kavramları ve bunun yanında nakit akış ve karlılık yönetimi en önemli kavramlar olarak karşımıza çıkmaktadır.
Enflasyonist ortamda şirket yönetiminin temel kuralları
1- Enflasyonist dönemlerde nakit akış yönetimi
Hammadde fiyatlarının artması, işçiliklerin maliyetinin yükselmesi, kredi limitlerinin daralması sebebiyle, aynı fiziki üretim ve satış hacmini koruyabilmek için daha fazla işletme sermayesine gereksinim duyulmaktadır. Hele de, ihracatının %60’tan fazlasını ithal ettiği ürünler ile sağlayan bizim gibi ekonomilerde, kurdaki kırılganlık kaynaklı genel fiyatlarda artış, işletme sermayesi ihtiyacını katlamaktadır. Enflasyon nedeniyle TL parasal varlıkların sürekli değer kaybetmesi, hammadde fiyatlarının artması nedeniyle satın almada güçlüklerle karşılaşıldığından gereğinden fazla stok yapma ihtiyacı doğmaktadır. Bu durum, stokların artmasına, nakit değerlerin azalmasına ve nakit dengesinin bozulmasına yol açmaktadır. Bu sayılan sebeplerden dolayı artan finansman ihtiyacını karşılamak ve elde zorunlu olarak tutulan likit değerlerdeki reel kayıplara karşı korunmak için genellikle borçlanma yoluna gidilmekte ve tüm işletmeler aynı yönde davrandığından borç para bulmak güçleşmektedir. Firmalar, ancak yüksek faiz haddi ile ve çoğu zaman kısa vadeli olarak borçlanabilmektedir. Reel faiz yükünün artması, borç vadelerinin kısalması işletmelerin finansal risklerini arttırdığı gibi, artan fon gereksiniminin yalnızca dış kaynaklardan sağlanması, işletmelerin yabancı kaynak, özkaynak dengelerinin de bozulmasına yol açmaktadır. Bu durumda, reel değerini koruyan nakit kraldır. Bu amaçla tahsilat vadelerinin öne çekilmesi, stok döngüsünün kısaltılması ve piyasa kredi vadelerinden daha çok yararlanılması elzemdir. Şirketin mali duran varlıklarının bir kısmının da elden çıkarılması ve nakde dönüştürülmesi de bir diğer olumlu etki olacaktır.
2- Enflasyonist dönemlerde kârlılık yönetimi
Kârlılık kavramlarının ise, nominal değerlerinden çok reel değerleri üzerinden değerlendirilmesi diğer dikkat edilmesi gereken konudur. Bu dönemde, tüketici stok yapma eğilimine girdiğinden şirketler için kısa dönemde talep artışı söz konusudur. Buna karşın yüksek enflasyon döneminde tüketicide fiyata duyarlılık düşüktür ve şirketler fiyatlarını daha kolay arttırabilirler. Bu noktada, firma karlılığının nominal artması beklenebilirken, satın alma maliyetlerinde de eş zamanlı artış söz konusu olduğu için reel anlamda karlılık artışı önemlidir. Aynı durum faaliyet karlılıkları ve FAVÖK üzerinden de değerlendirilmelidir. Örnek vermek gerekirse, daha önce %20 FAVÖK kârlılığı önemli bir kârlılık ifadesi olarak karşımıza çıksa da, günümüzde enflasyondan ari değerlendirildiğinde, %60’ın üzerinde enflasyonun olduğu bir ortamda, %-40 oranında negatif reel bir FAVÖK karlılığı ifade etmektedir. Borç ödemesi bazında bakıldığında yine, aktif ve pasif tarafın kur bazında değerliliği, kaynakların YP cinsinden pozisyonunun lehte mi aleyhte mi olduğuna göre karar vermek elzemdir. Güncel piyasa faiz rakamları üzerinden de irdelemek gerekmektedir.
3- Enflasyonist dönemlerde verimlilik ve kalite yönetimi
Bir diğer taraftan enflasyon; üretim verimliliği ve kalite gibi değerleri de olumsuz etkilemektedir. Sonucunda da, üretim maliyetlerini arttırmaktadır. Enflasyonun da etkisi ile izlenen hatalı fiyatlamayı da içeren yanlış satış politikaları, üretimde maliyet hesabında yanılsamalar, işletme performansını olumsuz yönde etkilemekte, sonucunda ise ortaklar ve yöneticilerin işletmeye yönelik gerçek kriterlere dayanmayan hatalı kararlarına neden olmaktadır.
4- Enflasyonist dönemlerde stratejik yönetim:
Fiyatların genel seviyelerindeki artış ortamında kendisini gösteren “risk” ve “belirsizlik” kavramları, yatırım kararlarını ve bunların rasyonalitesini de olumsuz etkilemektedir. Kaynak bulma sıkıntısı, işletmeleri dış kaynak arayışına yöneltmektedir. Kaynak bulma sıkıntısı kaynaklı, yatırımların tamamlanması gecikmekte ve artan maliyetler firmaları olumsuz etkilemektedir. Rasyonel temellerden uzak, gerçek kar artışlarına dayanmayan yatırımlar için verilecek kararlar işletmeleri uzun süre etkileyebilir. Karlılığın reel değerinden fazla olması ve elde edilmesindeki kolaylık, firma yöneticilerini rahatlığa yöneltebilir ve rasyonel kararlar vermesini engelleyebilir. Zamanında yapılmayan yerinde yatırımlar ise, firmalar için pazar kaybına neden olacaktır.