Enflasyonda “en kötü”yü henüz görmedik

Servet YILDIRIM
Servet YILDIRIM Ekonominin Halleri

Ekim ayı ortasındaki bir köşe yazısında “Kur ve enflasyonun artmasına izin veren uygulamaların nedenini kavramaya uğraşıyorum” demiş ve “Olan biteni anlayan var mı?” diye sormuştum. O günlerde ekonomi yönetimi uygulanan para ve maliye politikalarında keskin bir dönüş yapmış ve yatırımcılar bu dönüşü yorumlamakta zorlanmışlardı.

O belirsizlik ortamında Ankara’nın yaklaşımını “Bırakalım, kur nereye giderse gitsin. Biz faizi kontrol edelim” diye yorumlamıştık. Arkasında TL değer kaybının ihracatı destekleyeceği ve ithalatı frenleyeceği, ihracata dayalı endüstrilerin ve turizmin canlanacağı; yatırım ve istihdamın artacağı öngörüsünün olabileceğini yazıp “Eğer hesap buysa, anlaşılabilir ama hala kabul edilebilir değil. Çünkü hesapları bozan ve planı aksatan esaslı bir faktör var: enflasyon. Eğer enflasyon tek hanelerde dolaşsaydı, belki Ankara’nın yaklaşımı makul karşılanabilirdi. Ama maalesef geçmiş hataların bir sonucu olarak, biz bu duruma yüzde 20’ye yakın bir enflasyonla yakalandık” demiştim.

Beş aylık gelişmeler gösteriyor ki o zaman ki yaklaşım arzulanan sonuçları vermek bir yana enflasyonu Ekim’de hayal bile edilemeyecek seviyelere taşıdı. Endişeli iktisatçıların deyişiyle macunu tüpten çıkardık ama şimdi yerine sokamıyoruz. Yıllık tüketici enflasyonu yüzde 54,44 ile 2002 yılının Mart ayından bu yana en yüksek seviyesine geldi. Üretici enflasyonu ise yüzde 105 ile 28 yıl sonra ilk defa üç haneye çıktı.

“Bu rakamlar zirvedir, enflasyon buradan aşağı döner” demek isterdik ama rakamlar ve gelişmeler öyle olmayabileceğini söylüyor. Geçen yılın Şubat-Ağustos arasındaki 6 ayında tüketici fiyatları toplam yüzde 8.8 artmıştı. Aylık enflasyon yüzde 0.89 ila 1.90 arasında değişen oranlarda gerçekleşmişti. Eğer bu yılın aynı döneminde daha iyi aylık rakamlar bekliyorsak enflasyonun şimdiki düzeyini zirve olarak düşünüp, gerileyeceğine inanabiliriz.

Ancak koşullar bunun çok zor olduğunu gösteriyor. Çünkü:

- Küresel ölçekte emtia fiyatları artıyor.

- Küresel ölçekte gıda fiyatları artıyor.

- Küresel ölçekte enerji fiyatları artıyor.

- Küresel ölçekte arz ve lojistik sıkıntıları devam ediyor.

- Küresel ölçekte jeopolitik şoklar devam ediyor.

- Ulusal ölçekte enflasyon beklentileri bozuluyor.

- Ulusal ölçekte risk primimiz, dolayısıyla dışarıdan borçlanma maliyetlerimiz artıyor.

Ve en önemlisi bu şoklara ek olarak ülkede fiyat istikrarını sağlamakla görevli olan Merkez Bankası’nın “uygun” politika araçlarını kullanma imkânı yok. Geçen yılın ikinci yarısında uygulanmaya başlanan “Faiz indirilirse enflasyon da geriler” deneyi nedeniyle enflasyona karşı faiz aracına başvuramıyor. Diğer bir deyişle Merkez Bankası politik olarak elini kolunu bağladı; politika faizine dokunamıyor. Oysa enflasyon hedeflemesi yapan merkez bankalarının bizimki gibi yüksek enflasyon karşısında reaksiyonları faizi artırmak ve para politikasını sıkmak olurdu.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar