Enflasyon mu, büyüme mi?
Hafta başında Türk Sanayici ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Başkanı Orhan Turan, ESİAD Yatırım Zirvesi’nin açılışındaki konuşmasında, “Enflasyonla mücadele artık temel öncelik ve bunun için gerekirse büyümeden taviz verileceği bir döneme giriyoruz” demiş. İşveren ve sanayicinin büyümeden taviz verilip enflasyon ile mücadeleye öncelik verilmesini istemesi dikkatimi çekti. Oysa enflasyon en fazla düşük gelir gruplarını ve sabit ücretlileri vuruyor. Aslında oldukça uzun süren bir enflasyon geçmişimiz olmasına rağmen enflasyonun ne olduğu ve neler yol açabileceği Türkiye’de hala tam olarak anlaşılabilmiş değildir.
Siyasetçinin önceliği büyüme ve istihdamdır; çünkü bunların seçim kazandırdığına inanır. Büyük ölçüde de doğrudur. Özellikle ekonominin zora girdiği durumlarda siyasetçi “Enflasyon mu, Büyüme mi?” ikilemiyle karşılaşır. Genellikle de tercihini büyümenin hızlanmasından yana yapar. Faizi düşük, parayı bol tutmaya çalışır. Kısa dönemli ücret artışlarıyla gelirin arttığı duygusunu yaratmaya çalışır. Kısa vadede istediği sonucu da alabilir ama orta ve uzun vadede ekonomiyi zora sokar.
Defalarca denenmiş ve görülmüştür ki; bir ekonomide fiyat istikrarı sağlanamadıkça yüksek büyüme sürdürülebilir olamıyor. Diğer bir deyişle enflasyon ve büyüme arasında negatif bir korelasyon vardır. Yani enflasyon arttıkça orta ve uzun vadede büyüme yavaşlar, azaldıkça ise hızlanır. Enflasyonu kontrol altında tutmak eninde sonunda hem daha iyi ekonomik performans hem de daha yüksek kişi başına gelir olarak geri dönüyor. Bunun iyi bir örneği 2001 yılında uygulamaya konulan dezenflasyon programıdır. Türkiye bu program sayesinde hem enflasyonu aşağı çekmiş hem de büyümeyi canlandırmış ve neredeyse 30 çeyrek kesintisiz devam eden bir büyüme trendi yakalamıştır.
Enflasyon herkes için önemli bir sorundur ama en fazla sabit ve düşük gelirliler için sorundur. Eğer bir ekonomide yıllık enflasyon yüzde 74 olarak açıklanmışsa bu genel olarak fiyatların geçen yıl aynı zamana göre yüzde 74 yüksek olduğu anlamına gelir. Hesap basit; geçen yıl bu zaman markette sepeti 1000 liraya dolduruyorsanız ve eğer yıllık enflasyon yüzde 74 ise aynı miktarda malı almak için bu yıl 1,740 lira harcıyorsunuz demektir. Eğer geliriniz bir yıl öncesine göre yüzde 74 artmadıysa bu yıl daha az mal ve hizmet alırsınız. Yani yaşam standardınız düşmüştür. Bu nedenle enflasyon en fazla sabit gelirlileri etkiler.
Vatandaşın alım gücünün korunması için ya ücretlerin en az enflasyon kadar arttırılması ya da enflasyonun ücret artışlarının altına indirilmesi gerekir. Bu nedenle enflasyonist ekonomilerde çalışanlar daha yüksek ücret talep ederler. Ücretlerin artırılması ise ücret-fiyat artışı döngüsü yaratır ve enflasyonun yüksek kalmasına neden olabilir. Ücret artışı yeterli olmadığında hükümetler sosyal yardımlarla düşük gelir gruplarını desteklemeye çalışırlar ama bu yolun yaygın şekilde kullanılması aslında ekonomide bir şeylerin yanlış gittiğinin göstergesidir. Normal işleyen ve refah üreten ekonomilerde sosyal yardımlara oldukça sınırlı ve seçici olarak başvurulur. Hükümetler yaptıkları sosyal yardımın boyutuyla övünmezler.
Kısacası; yüksek enflasyon orta ve uzun vadede ekonomik büyümeyi aşağı çeker; işsizliği arttırır. Alım gücünü zayıflatır; paranın değerini düşürür, tasarrufları olumsuz etkiler. Enflasyon yatırım ve tasarruf kararlarının alınması sürecini zorlaştırır; işletmelere ve yatırımcıları yatırım yapmaktan caydırır.
ABD eski başkanlarından Gerald Ford’un ilan ettiği gibi “enflasyon 1 numaralı halk düşmanı”dır. https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/enflasyon-1-numarali-halk-dusmanidir/642972