Enflasyon karşısında Merkez Bankası’nın zor durumu
Kasım ayı PPK ile neler söylendi?...
Malum, geçtiğimiz hafta 21 Kasım 2024 günü Merkez Bankası Para Politikası Kurulu (PPK) toplandı ve 8. kez faiz oranını değiştirmedi. Dolayısıyla beklentiler Aralık ve ağırlıklı olarak da Ocak ayı PPK’ya kaldı.
Merkez Bankası, son kararında;
- Ekim ayında enflasyonun ana eğiliminde düşüş gözlendiğini,
- Son çeyrek göstergelerinin yurtiçi talebin yavaşlamaya devam ettiğini,
- Hizmet enflasyonunda iyileşme sinyallerinin belirginleştiğini,
- Para politikalarındaki kararlı duruşun devam edeceğini, İhtiyaç duyulduğunda makro ihtiyati tedbirlerin alınacağını,
dile getirdi.
Ancak PPK kararının satır araları dikkatle okununca, aslında kararlılıktan daha çok kaygıların ve kararsızlıkların izlerinin olduğu anlaşılıyor. Kararda;
- İşlenmemiş gıda enflasyonunun yüksek seyrini sürdürdüğü,
- Enflasyon beklentilerinin dezenflasyon süreci açısından risk oluşturduğu,
- Maliye politikası eşgüdümünün sürece katkı sağlayacağı,
ifade edildi.
2025 enflasyon hedefi sağlanacak mı?
Her şeyden önce adeta sadece Merkez Bankası’nın üzerine bırakılmış bir enflasyonla mücadele programı var. Diğer kurumların ve karar mekanizmalarının fazla bir çabası görülmüyor. Ekonomik istikrar programlarının bütünleşik politikalarından eser yok.
Merkez Bankası kararında da bunun izlerini görüyoruz. Son karardan ve önceki kararlardan bu izleri şöyle sıralayabiliriz.
- İşlenmemiş gıda enflasyonunun yüksek seyrini Merkez Bankası doğruluyor. Arz yönünün ve tarladan sofraya depolama ve dağıtım tarafının hiçbir şekilde ele alınmadığı gerçeği bir tarafta duruyor.
- Hizmet enflasyonunda iyileşme sinyallerini beklemek hayal gibi. Bunun en önemli nedenlerinden biri, harcamalarda çok büyük payı olan kiralarda süregelen artış. Ekim ayı sonu itibariyle kira artışlarında TÜFE oranı yüzde 62 çıkmış. Bu oranın 2025 sonuna kadar yüzde 20’ler düzeyine inmesini beklemek gerçekten hayal.
- Kaldı ki seyahat, otel, eğlence, eğitim, sağlık giderlerinin de seyri ortada.
- Asıl ayak sesleri duyulan ve hizmet enflasyonunu tetikleyecek olan diğer bir konu 2015 başında devreye girecek olan asgari ücret. En üst perdeden gelen vatandaşı hayat pahalılığı altında ezdirmeme söylemi, şimdiden asgari ücret beklentilerini yüzde 40’lara çekti bile.
- Asgari ücret yanında gerçek ve kronik bir sorun olan emekli aylıklarındaki ayarlama da enflasyonla mücadelenin kırılma noktalarından birisi olacak.
- Çok uzun bir süredir baskılanan kurdaki kıpırdama da enflasyonu besleyen konular arasında yer alıyor.
- Önümüzdeki iç siyasi konjonktür de enflasyonla mücadeleyi ötelemeye ve ikinci plana atmaya aday. Özellikle 2026 sonuna hedeflenen enflasyonla mücadele programı bu açıdan inanç kaybına yol açıyor. Hele de genel seçimlerin 2028 yılında yapılması ihtimalinin giderek azalması karşısında dezenflasyon programının uygulaması zorlaşıyor.
- Öte yandan maliye politikalarının para politikasına destek sağladığını söylemek çok zor. Bütçe açısından hem verimlilik ve hem de tasarruf anlayışıyla harcamalarda kısılmaya gidilmiyor. Özellikle Ankara merkezli harcamalar ile yatırım harcamaları fren tutmuyor. Tasarrufların, memur servislerinin iptali ve taşra birimlerinde tüketim hizmetlerinin kısılması ile sınırlı kaldığı anlaşılıyor.
- Aynı şekilde enflasyonla mücadelede çok etkin olan dolaysız vergilere ilişkin düzenlemelere gidilmediği ve vergi denetimleri gibi performans etkisi sınırlı uygulamaların sürdürüldüğü görülüyor.
- Bu arada ekonomi üst yönetiminin kendi aralarında ve Hazine ve Maliye Bakanlığı ile en üst yapılar arasında uyumsuzluklar ya da çatışmalar olup olmadığı da bir diğer önemli açmaz olarak karşımızda duruyor.
- Kredi ve mevduat gelişmelerine bakınca işin arka planında Merkez Bankası ile BDDK arasında uyum sorunu olup olmadığı sorusu akla geliyor.
- Yeni yıldan itibaren Trump’ın gelmesiyle ve dış konjonktürdeki gelişmelerle bağlantılı olarak enflasyonla mücadelenin altyapısının zorlanacağını unutmamak gerekiyor.
Sonuç olarak; enflasyon karşısında Merkez Bankası’nın zor durumda olduğu, enflasyonla mücadelede kurumların çabalarının yetersiz kaldığı ve dışsal faktörlerin önemini koruduğu anlaşılıyor. Dolayısıyla düşük dozda ve uzun zamana yayılmak istenen dezenflasyon programından sonuç beklemek zorlaşıyor.