Enflasyon genç nesillerin yaşamında kalıcı hasar bırakıyor
Merkez Bankası’nın internet sitesinde yer alan “yüksek enflasyonu neden istemeyiz?” başlıklı eğitici infografikte enflasyonun sakıncaları herkesin anlayacağı bir dille anlatılıyor. “Enflasyon, fiyatların genelindeki sürekli artıştır. Yani aynı hayat standardını sağlamak için zaman içinde sürekli daha fazla para ödememizdir” deniliyor. Henüz enflasyon canavarının başını yeni kaldırmaya başladığı 2018 yılında siteye yüklenen bu eğitici uyarılardan bugüne çıkaracağımız önemli dersler var. Merkez Bankası yüksek enflasyonla ilgili “Aynı miktar para ile zaman içinde daha az şey satın alabiliriz.”, “Gelir dağılımı bozulur, yüksek enflasyon zengini daha zengin fakiri daha fakir yapar.” uyarılarında bulunuyor. İşte tam da bu noktada son 4-5 yılda yüksek enflasyonunun vatandaşların, şirketlerin yaşamında bıraktığı hasara bakmak önemli. Elbette, yüksek enflasyon sürecine doğan bebekler, eğitim sürecindeki çocuklar ve gençler bu dönemden ömür boyu sürecek hasarlarla çıkacaklar.
Enflasyonla mücadele zamana yayılıyor, hasar artıyor
Önceki ekonomi yönetimi döneminde siyasi kaygılarla yükselmesine göz yumulan enflasyonla mücadele sürekli yukarı doğru güncellenen hedef ve tahminlerle zamana yayılıyor. Faiz tartışmaları, ücretlerin alım gücünün enflasyona uyarlanması, şirketlerin kar-maliyet hesaplarının ele alınması ana ekonomi gündemimiz. Enflasyon belasından bir an önce kurtulma, Türkiye’nin sıkletine uygun şekilde fiyat istikrarına kavuşması hedefi sürekli öteleniyor. Ancak uzun süre kontrol edilemeyen yüksek ateş, kolesterol ve şekerin insan bünyesinde yaratabildiği hasarlar gibi uzun süren yüksek enflasyonun toplumda bıraktığı hasara bakmanın tam zamanı. OVP ve Bütçe hedeflerinin mürekkebi kurumadan anlamını yitirdiği, Merkez Bankası tahminlerinin iki enflasyon raporu arasında değiştiği ortamda beklentilerin neden hızla iyileşmediğine hayıflanmadan toplumsal hasra odaklanalım. Daha önce 2026 için yüzde 9 olan tahminin, yüzde 12’ye yükselmesiyle, tek haneli enflasyon hedefinin neden 2027’ye kaldığını düşünelim. Süreç uzadıkça başta Suriye olmak üzere beklenmedik jeopolitik risklerin enflasyonla mücadeleyi daha da güçleştirebileceğini hesaba katalım.
■ Enflasyon geleceğimiz gençlerin eğitimini vurdu
TÜİK’in 5 Aralık’ta açıkladığı Eğitim Harcamaları İstatistikleri 2023 verileri yüksek enflasyonun ailelerin (hane halklarının) çocuklarının eğitimine ayırdıkları payı nasıl azalttığını çarpıcı bir şekilde ortaya koydu. DPT kökenli iktisatçı, 2017 yılına kadar TCMB’de önemli görevlerde bulunan Zafer Yükseler’in TÜİK verilerine dayanarak yaptığı hesaplamalara göre, 2021 yılında toplam eğitim harcamalarının yüzde 22,4’ü hane halkları tarafından finanse edilirken bu oran 2023 yılında yüzde 13,3’e geriledi. Bu oran aynı dönemde ortaöğretimde yüzde 29,5’den yüzde 17,3’e, yükseköğretimde ise yüzde 15,6’dan yüzde 8,1’e indi.
Yükseler, verilerle ilgili şu çarpıcı değerlendirmeyi yaptı:
“Ailelerin geçim sıkıntısı ve hayat pahalılığının etkisi nedeniyle çocukların eğitim harcamalarında kısıntıya gittikleri görülmektedir. Bu durum devlet okullarının yükünü artırırken eğitimin kalitesini de etkilemektedir.”
■ Türkiye’de bebek ve çocuk yoksulluğu ürkütücü
Tek haneli enflasyona yeniden ulaşma hedefi (yüzde 9) 2027’ye sarkarken enflasyonla mücadelenin zamana yayılması gelir dağılımı eşitsizliğinin en acı sonucu olarak bebek ve çocuk yoksulluğunu gündeme getirdi. Bu konuda TEPAV bünyesinde yayımlanan Ekrem Cünedioğlu ve Yağmur Uzunırmak çalışmasını da yeniden hatırlamakta yarar var. Çocuk yoksulluğuna yönelik Yaş gruplarına göre ayrım yapıldığında, 0-2 yaş bebekler ve 3-14 yaş çocuklarda yoksulluk oranı artış eğiliminde. 2017’de yoksul bebek oranı yüzde 36,8 iken 2022’de bu oran yüzde 41,4’e yükseldi. Yüksek enflasyonun hüküm sürdüğü 2017-2022 yılları arasında yoksul çocuk oranı ise yüzde 40,8’den yüzde 43,8’e çıktı. TÜİK, eşdeğer hane halkı kullanılabilir fert medyan gelirinin yüzde 60’ı yoksulluk tanımı olarak kullanılmış. Buna göre, 2022 verilerinden 2023’te yayımlanan istatistiklere göre, 0-17 yaş grubunda 7,03 milyon çocuğumuz (yüzde 31,3) yoksulluk içinde yaşıyor. Yoksul çocuk sayısının 9 milyon 590 bin kişiye ulaştığı hesaplanıyor.