Enflasyon çıkıyor, faizler düşüyor; üretim yavaşlıyor işsizlik azalıyor
Yılın 2. yarısında kamunun fonlama ihtiyacı ciddi bir biçimde artmasına rağmen DİBS faizlerinde anormal bir düşüş söz konusu. Enflasyon resmi verilerle bile yüzde 80’i geçmiş iken ve daha da önemlisi bu sene Bütçe Dengesi’nde rekor açık beklenirken, bir ay içinde kısa vadeli tahvil faizleri yüzde 23’lerden yüzde 14’e geriledi. Uzun vadeli (10 yıllık) tahvillerin faizleri de benzer bir şekilde aynı dönemde 17’lerden 11’lere geriledi. Halbuki OVP’ye göre bile Türkiye’nin enflasyonda tek haneye gerilemesi oldukça zaman alacak. Hatta, iyimser bir bakış açısıyla enflasyonun 4-5 sonra yüzde 8-9 bandına oturacağını varsaysak bile yüzde 11 getiri gene de düşük kalacak. Kısaca, bu tahvilleri böyle bir verimle satın almanın finansal bir mantığı yok. (Herhalde herhangi bir gerçek kişi veya finansal olmayan şirket de bu tahvilleri bu fiyattan satın almıyor.)
Faizlerdeki bu düşüş sürerken OVP’de sene sonu bütçe açığı gerçekleşme tahmini ise 461 milyar TL’ye yükseltildi. Ocak-temmuz itibarıyle kümülatif bütçe dengesinin 30 milyar TL fazla verdiğini hatırlatırsam, gerçekleşecek olan bütçe açığı konusunda daha net bir resim görebiliriz: 5 ay gibi kısa bir süre içerisinde Hazine 490 milyar TL gibi çok yüksek bir açık vermeyi planlıyor. Durum böyle iken faizlerdeki hızlı düşüş daha da ilginç bir hal alıyor.
Tahvil faizlerindeki bu hızlı düşüşlerin ana sebebi yapılan makro ihtiyati düzenlemeler. İlk önce KKM ile dövize içeriden kaynaklanan talebi kestikten sonra ortaya çıkan başka istenmeyen problemlere (verilen kredilerin dövize kayması gibi) karşı çeşitli kurallar, kısıtlamalar ve teşvikler ortaya atıldı. (Ancak gün geçtikçe bunlar o kadar grift bir hal almaya başladı ki, bankalar açısından kimlere hangi şartlarda kredi verileceğini tesbit etmek de gittikçe zorlaşmakta.) Esasen, Hazine ve Merkez Bankası bankalara şunu söylemekte: Ya bizim istediğimiz şartlarda bizim istediğimiz sektörlere kredi verin, ya da elinizdeki fonları DİBS satin alarak doğrudan kamuya verin. Ancak bunu yaparken de rekor derece düşük faizlere de razı olun.
Bu hafta gelen ilginç bir başka istatistik de işsizlik oranı oldu. Temmuz ayında beklenmedik bir şekilde işsizlik oranında önceki aya göre yüzde 0.3 düşüş yaşandı. 10.4 olan oran 10.1’e geriledi. Halbuki aynı dönemde ekonomik aktivitede bir canlanma gözlenmedi, PMI endeksi 46.9’a geriledi ve takvim etkisinden arındırılmış sanayi üretim endeksi de yüzde 2.4 ile pandeminin ilk aylarından sonraki en düşük artış seviyesini gördü. (Sanayi üretimi endeksindeki son 24 aylık artışın ortalaması yüzde 14.5 idi.) Hal böyle iken, işsizlik oranının gerilemesi ilginç. Hem de toplam çalışan sayısı temmuzdan ağustosa 150 bin kişi azalmışken. İstatistiki olarak bu durumun sebebi aynı dönemde işgücünden 272 bin kişinin eksilmesi. Ancak hayat pahalılığı artarken ve alım gücü düşerken, Türkiye’de çalışanların bir kısmının işgücünden çekilmiş olması çok mantıklı değil doğrusu. Öte yandan, zaten gene TUİK’in yayınladığı ve gerçek işsizliği daha iyi gösteren atıl işgücü oranı ise temmuzda hızlı bir çıkış yaparak yüzde 22.5’e yükseldi.