Enflasyon bir tercih midir?
Enflasyon konusunda ekonomi yönetimlerinde genellikle iki farklı görüş ve yaklaşım vardır.
Birinci görüşe göre enflasyon halkın en büyük düşmanıdır; ekonomik istikrar ve sürdürülebilir büyümenin önündeki en büyük engeldir. Makroekonomik istikrarı bozar; sosyal adaleti yok eder, ahlaki olmayan davranışları arttırır. Bu nedenle ne zaman ki enflasyon “makul” seviyelerin üzerine çıkar ve hedeften çok uzaklaşırsa şiddetle mücadele edilmelidir. Bu mücadelede başvurulacak en önemli araçlardan biri de faizdir.
Bir de bunun aksi görüş vardır ki; enflasyonu çok fazla dert etmez kendisine. Öncelikleri daha farklıdır. Yüksek faizi büyümenin önündeki en büyük engel ve hatta enflasyonun ana nedeni olarak görür.
Bu iki görüş arasındaki en büyük farklılıklardan biri de aslında Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne ait olan banknot basma imtiyazını devralan Merkez Bankası kaynaklarına bakışlarıdır.
İlk görüşe göre eğer enflasyon hedeften uzaklaşmışsa ve orta vadeli enflasyon görünümü bozulmuşsa merkez bankası buna para politikasını sıkılaştırarak ve faizleri yükselterek cevap vermelidir. Bu sıkılaştırmaya kamuya açılan krediler de dahildir. Eğer Hazine bütçe açıklarının finansmanı için borçlanmak durumundaysa bunun adresi Merkez Bankası olmamalıdır. Ya Hazine piyasadan faiz ödeyerek borçlanmalıdır; ya da hükümet bütçe açığını daraltacak, yani borçlanma ihtiyacını azaltacak adımları atmalıdır.
İkinci görüş ise sınırsız para basma ve ihraç etme yetkisine süresiz sahip olan Merkez Bankası’ndan kaynak kullanmak imkânı varken gidip yüksek faizlerle borçlanmayı saçma bulur. Hatırlarsınız; geçmişte de Hazine’nin Merkez Bankası’ndan kısa vadeli avans adı altında para kullanma imkânı varken gidip piyasadan borçlanmasına “enayilik” gözüyle bakan siyasetçiler vardı. Bu görüşe göre bağımsız ya da özerk bile olsalar merkez bankaları, hükümetlere bağlı olan hazine ve maliyeyi rahatlatmalıdır. Hatta bazı siyasetçilere göre tasarruf sahibine reel faiz vermek gibi bir zorunluluk bile olmamalıdır; kur nereye giderse gitsin faizler aşağı çekilmelidir.
Türkiye’de bu iki görüş sürekli çekişme halinde oldu. Son dönemde ise ikinci görüş ağır bastı; para ve makro-ekonomi politikalarını bu yaklaşım şekillendirdi. Görünen o ki, en azından seçimlere kadar da böyle olmaya devam edecek. Oysa yaklaşık son 1.5 yıllık uygulama gösterdi ki; bu model enflasyon yaratır. Bu modelin sakıncası TL’den kaçışı hızlandırması, kuru sıçratması ve enflasyonu artırmasıdır. Türkiye’de ne zaman Merkez Bankası’nın Hazine’yi finanse etmesinin önüne geçildi, ne zaman reel faizler “anlamlı” bir düzeye geldi ve tüketimden tasarruflara kaynaklar aktı, işte o zaman Türk Lirası’nda ve fiyatlarda istikrar sağlandı.
İşte bundan dolayıdır ki; enflasyon bir tercihtir.