Enflasyon artıyor, tahvil getirileri düşüyor
ABD 10 yıllık tahvil getirileri artan enflasyon beklentileri ile birlikte geçen senenin ortasından beri artmaya başlamıştı. Yüzde 0.5’lere kadar gerileyerek tüm zamanların en düşük düzeylerine gelen ABD tahvilleri, o tarihten sonra ABD ekonomisindeki enflasyon beklentilerinin artması ile birlikte artışa geçmiş ve bu sene Nisan başında 1.70’leri görmüştü. Pek çok Wall Street oyuncusu da, “nasıl olsa bu enflasyon daha çok yükselir” diyerek bu kağıtları açığa satmış, yani elinde olmayan tahvilleri sonra yerine koymak üzere önceden satmıştı. (Tahvillerin getirisi arttıkça fiyatı düşer, böylece yüksek fiyattan sattıkları tahvilleri düşük fiyattan geri koymayı planlıyorlardı.) Ancak kazın ayağı pek de öyle olmadı doğrusu. Bir süre 1.60-1.70 bandında seyreden getiriler 2 haftadan beri geriliyor. Açıklanan manşet enflasyon yüzde beşe gelmiş olmasına rağmen, tahvil getirileri yüzde 1.5’in altına sarkmış vaziyette.
Tabii bu tahvillerin 10 yıl vadeli olduğunu, ve yatırımcıların bu tahvillere yatırım yaparken esasen bu perspektiften baktığını da söylemek gerek. Evet, şu anda ABD enflasyonu %5 ama çekirdek enflasyon verilerine bakıldığında enflasyonun bunun yarısı kadar olduğu görülüyor. ABD’nin belki bu sene manşet enflasyonu yüksek çıkacak, ancak önümüzdeki 10 yılda enflasyonun geçtiğimiz 10 yıldan çok da farklı olmasını beklememek gerek. (ABD’de son 10 yılın ortalama enflasyonu yüzde 1.7) Ancak şu anki yüzde 1.5’lik getiri bu hesaba göre bile biraz fazla düşük.
Bloomberg yazarı John Authers “acaba ABD’deki özellikle emeklilik fonlarındaki pasif yatırımcıların portföy dağılımının kullanılan bazı kriterler sonucunda otomatik olarak hisse senedinden tahvile kaymış olmasının tahvil getirilerindeki bu düşüşte etkisi var mı?” diye soruyor. Mutlaka bir miktar olabilir çünkü fonlar müşterilerine emeklilikte (veya çoğu ailede olduğu gibi çocuklarının yüksek eğitim döneminde) birikimlerinde aşırı dalgalanma olmaması için portföyleri mümkün olduğunca sağlam varlıklara yöneltiyorlar. (Ancak bu da portföy getirilerinin düşük kalması anlamına geliyor tabii.)
Şahsen, bu düşük faiz ortamının esasen sadece ABD’de değil, tüm Dünyada çok fazla likidite, çok fazla basılmış para olmasından kaynaklandığını düşünüyorum. Bu nedenle, reel getirisi negatif bile olsa, ABD tahvilleri bugünkü faiz seviyelerinden alıcı bulmaya devam ediyor. Maliye politikasındaki genişlemeci hamlelerle birlikte ABD Hazinesi borçlanma miktarını da artırmaya başladı. Bu senenin ilk 4 ayında ihraç edilen 2 yıl ve daha uzun vadeli tahvil miktarı 1.7 trilyon oldu. Bunun sadece 320 milyar doları Fed tarafından satın alındı. Geri kalan 1.4 trilyon için doğrudan piyasa yatırımcılarından talep geldi. Bu talebi sadece portföy dağılım değişiklikleri ile açıklamak mümkün değil.
Fed toplantı kararı (TCMB gibi) bugün açıklanmış olacak. Ancak Powell’dan sıkılaştırıcı yönde bir hareket veya açıklanma beklenmiyor. İşsizlikte istenilen neticelerin henüz elde edilememiş olması, enflasyonun “geçici” olarak görülmesi ve bizatihi tahvil faizlerinin gerilemiş olması Powell’ın bir aksiyon almama konusunda elini güçlendiriyor. Zaten Fed’in Açık Piyasa Komitesi üyelerinin faiz beklentilerini gösteren “nokta” grafiği de 2023’ten önce faizlerde bir aksiyon beklenmediğini göstermekte.
Görüyoruz ki enflasyonu kalıcı olarak yükseltmek ve bunu yatırımcılara inandırabilmek gelişmiş ekonomilerde o kadar da kolay bir hadise değil. (Zaten bu son 100 yılda söz konusu ekonomilerde çok nadir görülen bir olgu.) Bunu başarabilmek için para otoritesine (merkez bankası) olan güveni sıfırlamak, reel faizleri aşırı düşük tutarak yerel para üzerinde devamlı devaluasyon yaratmak, ekonomiyi kapasitesinin çok üstünde canlandırmaya çalışmak ve bütçe açıklarını doğrudan para basarak finanse etmek gibi bazı spesifik yöntemler kullanmak gerekiyor. Hamdolsun Türkiye bunu neredeyse 50 yıldır başarıyor!