Endüstri, imparatorluk, milliyetçilik
Gelişmiş âlem nasıl bir geleceğe hazırlanıyor? Modern dünyanın ekonomik, siyasi ve kültürel kodlarıyla kapitalizm tarafından şekillendirildiği, kapitalizmin ise sadece İngiltere tarımındaki gelişmelerin, Rönesans, Reform ve Aydınlanmanın değil esas olarak teknolojik-ekonomik yönleriyle sanayi devriminin çocuğu olduğu düşünülebilir. Bu dönemde “endüstri ve imparatorluk” her zamankinden daha fazla el ele gitti. Ancak endüstri devrimi de iki döneme ayrılmakta: İkinci Endüstri Devrimi aynı zamanda demir-çelik endüstrisini, sonrasında klasik sömürgecilik sonrası gelişen emperyalizmi, 1870-1897 arası ilk küresel büyük (uzun) depresyonu ve ilk küreselleşme dalgasını kapsamış ve etkilemişti. Birinci sanayi devrimi sonrası dönem aynı zamanda siyasi ve toplumsal ideolojilerin hızla yaygınlaştığı ve evrenselleştiği bir düşünce üretimi dönemi olarak biliniyor. Zaman zaman gözden kaçabilen en önemli olgulardan birisi buhar gücünün basım teknolojisine uygulanması, kitap ve gazete satışlarının hızla artması ve dünyanın çeşitli bölgelerine yayılması olmuştur. 1828’de ABD’de erkek nüfusa tümden oy hakkı tanınması ve ABD dış politikasında bir akıma adını veren Andrew Jackson’un ilk defa bu kadar büyük bir seçmen kitlesi tarafından Başkan seçilmesi önemlidir. Hem Fransa’da 1830 Temmuz Devrimi sonrasında hem de İngiltere’de Reform Act 1832 değişiklikleriyle seçmenliğin yaygınlaşması ve siyasi partilerin modern anlamıyla oluşmaya başlaması da ilk sanayi devriminin doğrudan sonuçları arasındadır.
Pek çok sömürge ve kolonide milliyetçi düşüncelerin ve İngiltere, İspanya gibi sömürgeci imparatorluklardan ayrılma fikrinin belirginleşmesi doğrudan doğruya basımevlerinin yaygınlaşması ve Avrupa’dan doğan ulusalcı cereyanların yayılmasına bağlanıyor. 1980’lerde 1990’larda çok etkili olmuş ve sosyal bilimlerde uzun süre oldukça popüler bir alt alan başlatmış olan Benedict Anderson’un çalışmaları bu konuda referans oluşturuyor. Anderson oldukça geniş kabul gören ve övülen kitabında “milliyetçilik tahayyül edilmiştir fakat kuramsal olarak kavranmamış ve öyle kurgulanmamıştır” temasını işlemişti. Bu görüşe göre milliyetçilik geleneksel bir topluma veya hanedan krallığına eşit derece yakındı. Bu iki ilişik kültürel sistem kendi görselliklerini sunmaktaydı; üstelik ikisinin de eşit dozda inandırıcılığa sahip olduğu kabul ediliyor. Ne var ki milliyetçilik kendi zaman ve mekân tasavvurunu, kendi kültürel ifade araçlarını –kitap ve gazete gibi- gerektirir. Milliyetçi çekiciliğin merkezinde kitaplar yer alır ve milliyetçilik gelişmek için haliyle okuryazarlığı gereksinir. Anderson’un başlattığı akım yeni bir üretim ilişkisi olan kapitalizmin, yeni bir iletişim teknolojisi olan basılı yazımın ve yerel diller ve lehçelerin neredeyse sonsuz çeşitliliğinin birleşmesiyle ulusun yeniden, farklı biçimde, bir tahayyül edilmiş cemiyet olarak ortaya çıktığını söyler.
İmgelerin popülerliği ve yaygınlığı olmaksızın yeni üretim ilişkilerinin sembolik dile yansıması ve o düzeyde yeniden üretiminin mümkün olmadığını biliyoruz ve Anderson en azından bu noktaya dikkat çekmiş sayılmakta. Popüler kültürün erken imgelerini –otomatikleştirilmiş üretim hatları, modern fabrika şehirleri, asri zamanların yaşam tarzını yansıtan “otomotiv sevdası”, 1930’larda Nazi Almanya’sında geliştirilen “halk arabası” (Volkswagen) ve otoyollar, 1930’ların Sovyetler Birliği’nde geliştirilemeyen ama arzulanan “Sovyet halk arabası”- yaratan köken İkinci Sanayi Devrimidir. Daha da ötesi, İkinci Sanayi Devrimi “Uzun Depresyon” dönemine ve klasik sömürgecilik çağı sonrası dönemin emperyalizmine –kavramsal olarak ilk defa Britanya’nın yayılmacılığının yeni niteliğini göz önüne sermek için Hobson tarafından 1902 yılında kullanılan bir terim- de sahne olmuştu. “Uzun Depresyonun” bitişiyle 1897 yılından itibaren dünya ekonomisi hızla büyümeye başlıyordu ama 1880 sonrası hızla yaygınlaşan yeni sömürgecilik –emperyalizm- büyük Avrupa güçlerini çoktan silahlanmaya ve savaşa hazırlanmaya yönlendirmişti.
Buharlı otomobiller ABD’de gözden düşerken Avrupa’da Birinci Dünya Savaşı başlıyordu ve hem denizaltı hem de tank ve uçak ilk askeri defilelerine çıkıyordu. Anderson 1880-1900 arasında anarşizmin macerasına da dikkat çekmiş oluyor çünkü Filipinler bir İspanyol sömürgesiydi ve anarşizm en çok Hispanik ana kara ve kolonilerde etkili olmuştu. Anarşizm nasıl dinamitin ve bir anlamda Alfred Nobel’in açtığı alanda ilerledi ve o sayede eylemlerini artırabildiyse dünyayı sarsan diğer akımlar, mesela Bolşevizm, tankın ve uçağın –1921’den itibaren en çok elektriğin, GOELRO Plan- çocuğu sayılabilir. Esasen Sovyet elektrik mühendisleri 1920’lerde sosyalizmin kendi eserleri, yani bir elektrik mühendisliği projesi olduğunu düşünüyorlardı. Bu bakış doğruysa –yani endüstri, teknoloji, ideoloji el ele gidiyorsa- hangi istenir ve arzulanır yeni siyasi akım –var mı?- hangi buluşun çocuğu olacak? Yapay zekânın mı? Bir cyborg geleceği mi söz konusu? Siyasete ne olacak? Oyların anlık beğenilerle verildiği dijital bir popülerlik yarışmasına mı dönüşecek?