En parlak demirin pasa yakınlığı kadar…
Amerika, bir polisin zenciyi kasten öldürmesiyle başlayan karmaşayı yaşıyor. Yağmacılar, onlara ateş eden polisler, “yağmacıyı vurun” diyen Trump ve daha da ilginci; yağmacıları yağmalayan diğer yağmacılar… Ateşe verilen binalar, Amerikan Rüyasını kâbusa çeviren distopya…
Sokaktaki kaosu anlatıyor bu yaşananlar… Sorun, sadece zenci-beyaz çatışmasının ötesinde, derininde son derece kritik sebepler barındırıyor. Öncelikle beyaz polislerin giderek artan zenci zulmü söz konusudur ancak bunun arkasında, giderek kötüleşen gelir dağılımı yatıyor.
Bundan 9 yıl önce “Wall Street’i İşgal Et” gösterilerinde oradaydım. Borsa binası etrafında binlerce insan, “Biz yüzde 99’uz” sloganıyla yürürken aralarındaydım. Söyledikleri şuydu; “nüfusun %1’i servetin %99’una sahip ve bizden çalınanı geri istiyoruz.”
Bu hareket anında dünyada 81 ülkeye yayılmış, sadece Roma’da 200 bin kişi, benzer taleplerde bulunmuştu. 2008’daki Küresel Kriz ardından ekonomilerde yoksullar lehine hiçbir çözüm getirilmemiş olması, ABD’de insanları sokağa çıkmaya hazır hale getirmişti.
Sistemden talepleri olan, yalnızca siyahlar değil üstelik beyaz yoksullar da hak talebinde… Kadınlar eşit işe eşit ücret uygulansın istiyor. Göçmenler, kendilerine sunulan imkânları yetersiz buluyor. Kısaca ABD uygarlığı, çözemeyip biriktirdiği sorunların hesaplaşması sürecinde…
AMERİKA'NIN SİYAH YÜZÜ
Tarih felsefecisi Arnold Joseph Toynbee’nin medeniyetlere dair bir tespiti var; “En parlak uygarlığın barbarlığa yakınlığı, en parlak demirin pasa yakınlığı kadardır.” Toynbee’nin anlatmak istediği; kültürlerin dinamizmi, tıpkı korozyon şartlarındaki demiri paslandırdığı gibi, uygar ulusları da çok kısa sürede tarihin Orta Çağ’ına döndürebildiğidir.
Kaldı ki Başkanlık sarayının adı bile BEYAZ olan bir ülkede; “B izim için rengin önemi yoktur” sözüne, SİYAH olanları inandıramazsın.