En kötüsü Pollyanna kadar çaresiz olmak…
Pollyanna’nın hikâyesi meşhurdur. Babası ölünce suratsız teyzesinin yanında yaşamak durumunda kalan şirin, sevimli küçük kız... Bu sevimli kızımız üzücü her olayın olumlu bir yanını bulur, “mutluluk oyunu” oynardı. Pollyanna, yıllarca oyuncak bebek isteyip babasının kafasını şişirir.
İçinde oyuncak bebek olduğunu düşündükleri yardım sandığını açtıklarında “koltuk değnekleri” ile karşılaşırlar. Bu durum karşısında Pollyanna çok üzülür ve ağlamaya başlar. Babası; “koltuk değneklerine ihtiyacı olmadığı için sevinmesi” gerektiğini söyleyerek rahatlatır ve üzülmesini önler.
Mutluluk oyunu
Böylece “mutluluk oyunu” keşfedilmiş olur. Bu sevimli kız, başarısı ve inancı sayesinde etrafındaki herkese bu oyunu öğretir ve onların da hayatlarına mutluluk katar. Kitap çok ilgi görünce yazarı Eleanor H. Porter, “Pollyanna evleniyor” diye başka bir kitap yazar. Pollyanna çoluk çocuğa karışır.
Çalışıyorsa, iş hayatından ve evdeki işlerden mutluluk oyununa vakti kalıyor mudur acaba? Düşünün; saat gecenin ikisi, Pollyanna’nın iki numaralı bebeği ağlıyor. Eşi yanında horul horul uyuyan bizim Polly, bebeği emziriyor. Ertesi gün, kocası gibi o da erken kalkacaktır. Neticede onun bir işi var.
İKİ SORU İKİ CEVAP / Stratejiye dair…
Polly çocuğu emzirmiş miydin?
Ama o yine de aslında uyanık olduğunu bildiği eşini “uyandırmamaya” özen gösteriyor. Aksilik bu ya eşi uyanıyor; “sana yatarken şu bebeği emzir dememiş miydim?” diyor. Yastığı kafasına bastırıp, eşini boğmadan önce Polly’nin aklına, “mutluluk oyunu” oynamak geliyor; “Ne güzel, benimle ilgili…”
İyimser olmak Polly’e yeter mi?
Yetmeyecektir. Hayatında her şeyin ters gittiğini düşünüp kaderini kabullenmek yerine, iyi giden şeylerin üzerine yoğunlaşıp fark yaratabilmek. “Kimse beni anlamıyor” diye söylenmek yerine, “kendimi daha iyi anlatmalıyım” diyebilmek... İyimserlik güzel de pozitif gerçekçilik daha güzel.
not/ İyimserlik gerek şart fakat gerçekçilik yeter şart
Buraya kadar iyimserliğe güzelleme yapageldim ama şimdi gerçeğe dönme vaktidir. Hele ki Pollyanna ruh haliyle alınacak yolun ne kadar uzun olabileceği gerçeğini bilecek kadar yaşamışsak… Yazıyı buraya kadar okumuş olanlara bir soru; “Pollyanna sizin insan kaynaklarına başvursaydı, onu işe alır mıydınız, hangi pozisyonda çalıştırır, kadrolarınızda Pollyanna profiline yer verir miydiniz?
Misal en fazla hangi birimde Pollyanna istihdam edilmeli? Hangi birimlerden içeri asla girmemeli? Aslında bu bir düşünsel deney… Kendinizi İK direktörü yerine koyun ve bu sorulara cevap verin, tartıştırın. Patronlar; İK direktörünüze böyle bir mini çalıştay yapmasını önerseniz?
Size fantezi gibi gelebilir ama kurumların, şirketlerin, proje ekiplerinin; Pollyannacılık tuzağına düşme riski kadar Pollyanna’dan ilham almama gafleti söz konusu… Umut; her şeydir ama asla bir yöntem değildir. Akılda kalsın diye söylüyorum; bir insana yapılabilecek en büyük kötülük, onu bir umudun içine hapsetmektir. Polly’lere kıymayın efendiler… Ama Polly’nin iyimserliğine de fazla kapılmayın.
Özetim şudur; mutluluk oyununda her ekibin Pollyanna paradoksunu kavraması gerek… Umut, iyimserlik ve şeytanın avukatı… Gerçeğe doğru yol almak için yola çıkan muhteşem kadronun olmazsa olmaz elemanları… Sahi; sen ne kadar Polly’sin?