En arka kompartımanda yolculuk nereye?
Trene biniyoruz en pahalı biletle en arka kompartımanda yolculuk yapıyoruz. Kapıya en yakın yerde oturtuluyoruz. Paramızın olmasının da bir anlamı olmuyor. Çünkü trenin yolcusu olarak görülmüyoruz.
Bugün %19 ile gelişmekte olan ülkeler arasında en yüksek faizi ödemesine rağmen ülkemizin yabancı sermayeyi çekememesinin, Avrupa Birliği görüşmelerinin durdurulmasının, en önemli şirketlerimizin MSCI endekslerinden çıkarılmasının, öz sermayelerinin üçte bir fiyatına gerilemesine rağmen bankaların borsada bile alıcı bulamaması ilginç gelmiyor mu? İçimiz sıkılmıyor mu?
Peki, bunca krizin içerisinde neden bu kadar yüksek maliyet ödüyoruz? Yüzde 19 faiz nedir? Yüzde 35 TÜFE nedir? Ekonomistlerimiz mi yok? Hiç birimiz göremiyor muyuz var olan sorunları? Yoksa kendimiz konuşup kendimiz mi dinliyoruz?
Senin en arka kompartımana talip olman da tren yolcusu olman için yeterli değil artık. O koltuk boş gidiyor… Yer yok da denilebiliyor. Paran olur, bilgin olur, varlığın olur… İtibarın olmazsa, kredibiliten olmazsa, sözün senet yerine geçmezse; sen en arka koltukta dahi yolculuk yapamıyorsun demektir.
Netice; en pahalı biletle en arka kompartımanda yolculuk etmek; nasıl bir kaderdir? Ya da kader değil de bir tercih midir? Veya bir uygarlık talebinden vazgeçip küresel yarışın taşrasına düşmek mi? Ben cevabını bulamadım, bilen varsa beri gelsin; çekinmesin söylesin…
NOT
UYGARLIK TRENİ KALKIYOR
YARIN YOLCUSU KALMASIN
Özdemir Asaf; “Bir insan treni kaçırırsa başka bir tren gelir onu alır / Bir ulus treni kaçırırsa başka bir ulus gelir onu alır” der şiirinde…
Aslında bu, kaçırılan küresel fırsatlar için de söylenebilir fakat gerçekte olan şudur; tren kaçmıyor, sen ona geç biniyorsun.
Bu yüzden ancak; ikinci, üçüncü mevkide kendine yer bulabiliyorsun. Üstelik en pahalı bilet maliyetiyle… Aklımızdan zorumuz mu var? Yerimiz mi dar, yenimiz mi? Ya da ne?