Emeklilik meselesi
Adam, sevdiği kadının gözlerine sevgi ile bakarak sordu: “Sevgilim, daha ne kadar nişanlı kalacağız? Ne zaman evleneceğiz?” Kadın yine aynı sevgi frekansından yanıt verdi: “Biraz daha sabır. Emekli olayım hemen evleniriz. Doğacak çocuğumuzu daha rahat yetiştiririz”. “Tamam” dedi adam “Biliyorum, çok az kaldı”.
Bir zamanlar bu hikâye Türkiye’de mümkündü. Örneğin, çalışma hayatına 18 yaşında girerek sigorta primi ödemeye başlamış bir kadın, 20 yıl sonra 38 yaşında emekli olabiliyordu. Ve de diyelim ki, mutlu bir evlilik yaptı, ömrü uzun oldu, 78 yaşına kadar yaşadı. Bunun anlamı 40 yıl, yani prim ödediği yılların iki katı emekli maaşı alıyor ve bakılıyordu. Bakılsın, helali hoş olsun. Çünkü Anayasamızın 60. maddesi şöyle demektedir: “Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir.
Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar.” İşte sosyal güvenlik sistemi bu amaçla kurulmuştur.
İşin matematiği
Sosyal güvenlik sistemi ülkemizde sigortacılık esaslarına dayanmakta ve sistemin finansmanı alınan primlerle ödenmektedir. Ancak sosyal devlet anlayışı ışığında, özel sigortacılıktan farklı olarak birebir fayda/maliyet dengesi gözetilmeden oluşturulmuştur. Toplanan primler giderleri karşılamadığında oluşan açık devlet bütçesinden karşılanmaktadır.
Acaba alınan primler sistemin finansmanını ne ölçüde sağlamaktadır? Örnek olarak asgari ücretli bir çalışanı ele alalım. Bu kişinin bugünkü brüt maaşı “10.008” liradır. Bu çalışanın maaşının %14’ü olan “1,401.12” TL sigorta primi olarak kesilmektedir. Aynı şekilde bu maaşın %15,5 kadarı olan “1.551,24” TL de işveren payı olarak prim havuzuna aktarılmaktadır. Böylece asgari ücretle çalışan bir kişi için sigorta prim havuzuna toplam katkı “2,952,36” liradır. En düşük emekli maaşlı bir emekliyi ele alalım; maaşı “5.500” liradır. Sırf en düşük emekli maaşını ödemek için 5500/2952,36=1,86 aktif üyeye ihtiyaç vardır. (Tabi ki, asgari ücretten fazla maaş alan aktif sigortalı üyeler ve daha fazla emekli maaşı alan emekliler vardır. Ancak kolaylık için bu değerleri seçtim) Bir de sağlık harcamalarını düşündüğünüzde aktif üye sayısının daha yüksek olması gerekir.
Emeklilik yaşı
Sigorta primi ödeyen aktif üye ve emeklilik maaşı alan pasif üye dengesi yıllar boyu iyice bozulmuştur. Son “Emeklilikte Yaşa Takılanlar”ın da emekli edilmesi ile “Aktif sigortalı/ Emekli” oranının 1,5 altına düşeceği tahmin edilmektedir. İşin matematiği bölümünde göstermeye çalıştığım gibi, sistemin kendi kendini kotarabilmesi, yani sürdürülebilirlik için bu oran yeterli değildir.
Aslında Türkiye sosyal güvenlik sistemine düzgün başlamıştır. Örneğin, 1950 yılında emeklilik yaşı 60 idi. Ancak sistem, uzun dönemli düşünceden yoksun, oy kaygılı dört müdahale ile bozmuştur. Birinci müdahale 1965`de olmuştur; emeklilik yaşı kadınlarda 55`e indirilmiş, erkeklerde 60 olarak bırakılmış ama emeklilik prim gün sayısı azaltılmıştır. İkinci müdahalede (1969 yılında) emeklilik yaşı kadınlarda 38 yaşına, erkeklerde 43 yaşına indirilmiş ve prim gün sayısı azaltılmıştır. Üçüncü müdahale ise dünyanın başka yerinde göremeyeceğimiz bir uygulama olmuştur. Bağ- kur Yasası 1977 yılında çıkarılmış ve 200.000 kişi daha tek kuruş prim ödemeden emekli edilmiştir; prim borçları emekli maaşlarından kesilmiştir. Son ve dördüncü darbe ise 1992 yılında yapılmış ve emeklilik yaşı kadınlarda 38 yaş ve erkeklerde tekrar 43 yaşa indirilmiştir.
2008 yılında çıkarılan bir kanunla emeklilik yaşı kademeli olarak yükseltilmiştir. Bu yaş 2048 yılına kadar kadın ve erkekte 65 yaşına çıkacaktır.
Avrupa’da emeklilik yaşı en yüksek ülke 67 ile Norveç ve en düşük ise 62 ile Yunanistan’dır. Avrupa ortalaması ise erkek için 64,3 ve kadın için ise 63,5’tur.
Bugünlerde Fransa’da yaşanan olaylar erken emeklilik yaşı ile ilgilidir. Hükümet, şu an 62 olan erken emeklilik yaşını, 2027 yılından başlayarak 2030 tarihine kadar 64’e çıkarmak istemektedir. Sendikalar buna karşı çıkmaktadır.
Eritilen emekli maaşları
Emekli sayısına göre aktif sigortalı üye sayısına yetersizliği dolayısıyla Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) zaman zaman “Kara delik” diye de adlandırılan açıklar vermektedir. Bu yazıyı hazırlarken son durum nedir diye rakamlara baktım. Sosyal Güvenlik Kurumu’nun 2022 rakamlarına göre gelirleri, giderlerinin %94,5’ini karşılamaktadır.
Rakamlara baktığınızda ortada şaşırtıcı bir durum vardır. 2022 yılında yaklaşık olarak emeklilik primi yatıran 158 kişiye karşılık 100 emekli maaşı alan kişi varmış. Başka bir deyişle, “Aktif sigortalı/ Emekli” oranı 1,58 imiş. Yukardaki hesap göz önüne alınırsa bu düşük bir orandır. Buna rağmen Sosyal Güvenlik Kurumu’nun gelirlerinin, giderlerinin %94’5 ‘unu karşıladığı görülmektedir. Bu mucize(!) nasıl gerçekleşmiştir?
Emekli maaşları eritilerek bu noktaya gelinmiştir. Bunda TÜİK’in enflasyon rakamlarının katkısını (!)da inkâr etmemek gerekir. Asgari ücret ile en düşük emekli maaşı karşılaştırması bu gerçeği ortaya somut olarak koymaktadır. Emekli maaşı yıllarca asgari ücretin üstünde olmuştur. Ancak 2016 yılından başlayarak bu durum tersine dönmüştür. Örneğin, 2003 yılında asgari ücrete 100 dersek, en düşük emekli maaşı 152 idi. Başka bir deyişle en düşük emekli maaşı asgari ücretten %52 fazla idi. Yıllar itibarı ile en düşük emekli maaşı asgari ücret karşısında erimiş ama hep onun üstünde kalmıştır. İlk kez 2016 tarihinde en düşük emekli maaşı asgari ücretin altında kalmıştır; asgari ücret 100 iken en düşük emekli maaşı 97 olmuştur. Başka bir deyişle, en düşük emekli maaşı asgari ücretin %3 altına düşmüştür. Şu andaki durum ise şöyledir: En düşük emekli maaşı 5 bin 500 TL, net asgari ücret ise 8 bin 507 TL’dir. Asgari ücret 100 iken, en düşük emekli maaşı bu durumda 64,6 olmaktadır. Başka bir deyişle, en düşük emekli maaşı asgari ücretten %35,4 daha düşüktür.
Çözüm nerede?
İnsan ömrü uzamaktadır. Bu nedenle emeklilikte geçen zaman süresi de uzamaktadır. Örneğin, OECD ülkelerinde 1970 yılında emeklilikte geçen yılların ortalaması 12 imiş. Bu rakam 2020 yılında 19,5 yıl olmuş. Bunun anlamı sosyal güvenlik kurumlarının giderleri artmaktadır. Gelirler giderleri karşılayamayınca açık oluşmaktadır. Bu açık da devlet bütçesinden karşılanmaktadır. Sosyal güvenlik kurumlarının açığını azaltmak için ne yapılmalıdır?
Açığın azalması için “Aktif sigortalı/Emekli” oranının yükselmesi gerekir. Bu oranın yükselmesi için aktif sigortalı sayısının büyütülmesi ve/veya emekli sayısının küçültülmesi gerekir. Aktif sigortalı sayısının büyümesi ekonominin gidişatı ile ilgilidir. Ekonominin canlanması ve bunun sonucu çalışan sayısının, dolayısıyla sigortalı sayısının artması gerekir. Tabi ki, kayıt dışı çalışmayla da mücadele edilmelidir. Emekli sayısının düşürülmesi için de emeklilik yaşının yükseltilmesi gerekecektir.
Şu ana kadar söylediklerim, işin matematiği ile ilgilidir. Olmazsa olmaz koşullardan birisi de sosyal güvenlik kurumlarının doğru ve dürüst biçimde, kurum gibi yönetilmesidir. İşin başına işin ehlini getirmek ve kurumları yolsuzluklardan arındırmak gerekir.
Sonuç
Sosyal güvenlik konusu da bir tercih meselesidir. “Ölünceye kadar mı çalışacağız?” deyip erken emekli olmayı ve de “Bu maaşla mı geçineceğiz?” deyip emekli maaşlarının da yükseltilmesini isteyebilirsiniz. Eğer iki isteğinizin de olmasını isterseniz o zaman bunun yükünü mevcut çalışanlar çekecek, daha fazla vergi verecek demektir.
Evet, emekli maaşları insan onuruna yakışacak boyutta olmalıdır. Örneğin, en düşük emekli maaşı asgari ücret seviyesinin altında olmamalıdır. Ama kişi de eli ayağı tutarken çalışmalıdır. Bir Amerikan atasözü şöyle der: “Yumurtaları kırmadan omlet yapamazsınız”.