Ekonominin yumuşak karnı cari işlemler açığı
Türkiye ekonomisi hep cari açık vererek büyüdü. Büyümek için iç tasarruflar yeterli olmadığından diğer ekonomilerin tasarrufuna ihtiyaç duydu. Yüksek açık verilmeyen ya da fazla verilen yıllar ise büyümenin olmadığı yıllardı. Mesela 1994, 1998, 1999, 2001 ve 2019 büyüme sorunu yaşanan kriz yıllarıydı ve açık verilmedi. Bu dönemlerde cari açık sorununun çözüldüğü gibi bir illüzyona kapıldığımız bile oldu. Oysa ödemeler dengesi ekonominin hep yumuşak karnı oldu; yapısal sorun çözülmedikçe olmaya da devam edecek.
İlk dört aylık ödemeler dengesi çok ses getirdi. Cari işlemler açığı beklenenden yüksekti. Ana nedeni dış ticaretteki bozulmaydı. Koronavirüs hem ihracatı hem de ithalatı vurdu ancak ihracattaki daralma çok sertti. İhracat yüzde 14 daralırken, ithalat yüzde 1 arttı. Hal böyle olunca dış ticaret açığı 2019 aynı döneme göre yüzde 102.3 genişledi. Her 100 dolarlık ithalatın ancak 75 dolarını ihracat ile karşılayabilir hale geldik. Gerisini diğer kalemlerden karşılamamız lazım ama o tarafta da işler yolunda gitmedi. Mesela seyahat gelirleri 3.4 milyara indi, oysa 2019 aynı dönemde 5.6 milyardı. Bu gelişmeleri pandemi ile açıklamak mümkün. İhracatın daralması, ithalatın hız kesmesi, hizmet ticaretinin 13 yıl sonra ilk defa açık vermesi, aylık turizm gelirlerinin neredeyse sıfıra inmesi hep pandemi ile ilişkilendirilebilecek gelişmeler. Özellikle Mart ayından bu yana yaşananlar normal trendi yansıtmıyor; istisnai bir dönem. Dolayısıyla bu rakamlara bakıp “ekonomide yapısal sorun var” demek mümkün değil. Ancak bu durum yapısal sorun olduğu gerçeğini ortadan kaldırmıyor. Sorunu anlamak için son birkaç aya değil mesela son 5 yıla bakmak gerekir.
Ticaret açığının yüzde 80'i 5 ülkeye
Ocak-Nisan’da en fazla ihracatı Almanya, ABD, İngiltere, Irak ve İtalya’ya yapmışız. 2016 yılı ilk beş listesinde de neredeyse aynı ülkeler vardı. ABD’nin yerine o zaman ilk 5’de altın ticaretinin etkisiyle Birleşik Arap Emirlikleri vardı. İthalatta bu yılın ilk 5’i ise Çin, Rusya, Almanya, ABD ve İtalya. 2016’nın ilk 5’i de aynı ülkelerdi. Tek fark sıralamada Rusya ile Almanya’nın yer değiştirmiş olması. Aslında cari açığın sorumlusu ülkeleri bu listelerde görebiliyoruz. Almanya, ABD ve İtalya’yı hem ihracat ve hem de ithalatın ilk beşinde görüyoruz. Yani daha dengeli bir ticaretimiz var bunlarla. Sorun dengesizlerde; yani bize satan ancak bizim satamadıklarımızda. Bunu görmek için ise ticaret açığının ilk 5’ine bakmak lazım. Türkiye 2016’da ticaret açığının yüzde 80’den fazlasını Çin, Rusya, Almanya, Güney Kore ve Hindistan’a karşı vermiş. Bunlara ABD, Japonya eklendiğinde açığın yüzde 93’ünü oluşturuyor. Henüz dört aylık rakamlar var ama yılsonu itibariyle tablo çok farklı olmayacaktır.
Bu ülkelerle ticarete konu olan ürünlerin detaylarına bakıldığında sorun anlaşılıyor. İlk 4 aylık ithalatın yüzde 76’sı ara mallar,13.2’si sermaye malları ve 10.4’ü tüketim mallarından oluşmuş. 2016’da da kompozisyon birkaç puan fark olsa da aynıymış. Ticarete konu malların teknoloji içerikleri de çok fazla değişmemiş. Ağırlıklı olarak yüksek ve orta yüksek teknolojili ürünleri ithal ederken daha düşük teknolojili ürünleri ihraç etmişiz. Yani yükte ağır ama pahada ucuz ürünleri satıp, yükte hafif ama pahada pahalı ürün almışız. İhracatta deyim yerindeyse biraz hamallık yapmışız. Türkiye ekonomisini kırılgan hale getiren yüksek cari işlemler açığının nedeni üretimin ve ticaretin bu yapısıdır.