Ekonomimizin yapısal dönüşüm ihtiyacı artıyor

Maruf BUZCUGİL
Maruf BUZCUGİL ANKARA NOTLARI

Son 30-40 yılın en olumsuz verileriyle karşılaşmak ve bunları sürekli yeni verilerle güncelleyerek değerlendirmek sıradanlaştı. Ancak bütün bu verilerin dünya ekonomisi ve ticaretindeki büyük yapısal değişimi gösterdiğini hep akılda tutmak ve zaman kaybetmeden uyum çabasına girişmek çok önemli.

Ekonomi yönetimimiz, en yetkili kişilerin açıklamalarından izlediğimiz gibi, bütüncül politikalar yerine seçime kadar ekonomiyi, reel sektörü, canlı tutmayı hedefleyen, bu arada sabit gelirlileri göreli olarak enflasyona karşı korumaya çalışan özgün politika denemelerine girişti. Oysa, neredeyse ‘hiper’ tanımlamasını hak edecek enflasyon ile topyekûn mücadele edilmesi, dolar/Euro paritesinin neredeyse eşitlenmesinin ihracat ve turizm gelirleri üzerindeki olumsuz etkisini gidermeye yönelik adımlar atılması gerekiyor. Bu önemli sorunlar, sonuçları en erken orta vadede alınabilecek ödünsüz yapısal dönüşüm çabalarını gerekli kılıyor.

Parite eşitliğinin getireceği ek sorunlar

Dolarizasyonun hüküm sürdüğü bir ülkede dolar ve Euro’nun bir birine yaklaşan değerini hesaplama kolaylığı getiriyor diye tebessümle karşılamak mümkün değil. Türkiye’nin ihracatını ağırlıklı olarak Euro, ithalatını ise ağırlıklı olarak dolar ile yapması dolar/ Euro parite eşitliğinin zarar vereceği ülkeler arasında öne çıkmasına neden oluyor. Dolar ile ithal ettiği enerjiyi ve hammaddeleri kullanarak ürettiği tüketim mallarını ağırlıklı olarak Euro ile ihraç eden Türkiye, paritedeki değişimden reel olarak etkilenecek. Otomotiv, makina-imalat, tekstil başta olmak üzere ihracatın Euro bölgesi dışındaki pazarlara daha fazla açılması, ihracata yönelik sanayi üretiminde ithalat bağımlılığını azaltacak dönüşüm, artık olmazsa olmaz hale geldi. Ödemeler dengesinin temel unsurlarından turizm gelirlerinin yüzde 70’inin Euro üzerinden sağlanıyor olması bu sektörde de yeni politikaları zorunlu kılacak.

Ücret artışları enflasyonu yakalar mı?

Geçen yüzyıldan kalan enflasyon jargonuyla söylersek, “enflasyon canavarı”nın en fazla zarar verdiği kesim dar ve sabit gelirliler. Bu durumu Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ekonomiyle ilgili bakanlar da defalarca dile getirdiler. Maaş ve ücretlerde yapılan son ayarlamalarla bu kesimin rahatlayacağını söylediler. Ancak, seçim öncesi siyasi riskler göze alınmadığı için enflasyonla sıkı mücadeleye girişilemiyor. Bu durum maaş ve ücretlerin enflasyon karşısında daha sık güncellenmesini gerektiriyor. Her seferinde geride kalan enflasyonun verdiği hasarın hiç olmazsa bir bölümü karşılanmaya çalışılıyor. Böylece kayda geçirilen enflasyon, canavarın iştahını da ha da artırıyor ve ücret zamlarının alındığı gün yeni artışlar hesaplanmaya başlıyor. Ücretlerin milli gelirden aldığı paydaki erime serbest yükselişteki enflasyonla daha da hızlandı. Son verileri hatırlamakta yarar var. 2020 yılı birinci çeyreğinde yüzde 39,1 olan ücretlerin Gayrı Safi Katma Değer içindeki payı bu yıl aynı dönemde 31,5’e geriledi. 2021 yılı ilk çeyreğinde ücretlerin payı yüzde 35,5 idi. Böylece ücretlilerin payındaki erime 2020’ye göre 7,6 puan, geçen yıla göre de 4 puan oldu. Enflasyonun daha da hızlandığı 2022 ikinci çeyreğe ilişkin ulusal gelir verileri 31 Ağustos’ta yayımlanacak ve ücretlerdeki biraz daha net gösterecek.

TCMB'nin 2016'daki parite değerlendirmesi

Merkez Bankası’nın 2016 yılında yayımladığı Ödemeler Dengesi raporunda (2016-1) parite etkisine detaylı olarak yer verilmiş. Raporda parite etkisinin hesaplanmasında ihracat, ithalat ve seyahat gelir-giderlerinin döviz kompozisyonu temel alınmış. Bugünden bakınca rapordaki, “2015 yılındaki 143,8 milyar ABD Doları olarak gerçekleşen ihracat, 2014 yılı 2. çeyrek pariteleri ile hesaplandığında 161,3 milyar ABD Dolarına yükselmektedir." saptaması dikkat çekici. TCMB'nin 2016'daki bu analizini bugünkü verilerle güncellemesi çok yararlı olacaktır.

İsrail, Ankara'ya ticaret ateşesi atadı

Kendisi ile yaptığımız söyleşinin ayrıntılı haberine 16’ncı sayfamızda yer verdiğimiz İsrail’in Ankara Büyükelçiliği Maslahatgüzarı İrit Lillian, “İsrail ve Türkiye, son birkaç aydır ikili ilişkilerini onarmak ve sağlam ve sürdürülebilir ilişkiler için gerekli ortamı yaratmak için çaba harcıyorlar” diyor. Geliştirilmeye çalışılan ilişkiler ekonomi ve ticaret odaklı. Maslahatgüzar Lillian, İsrail Ekonomi ve Ticaret Bakanlığı’nın deneyimli bürokratlarından Matan Safran’ın Türkiye ticaret ataşesi olarak atandığını ilk DÜNYA’ya açıkladı. Türkiye-İsrail Karma Ekonomik Komisyon (KEK) toplantısının Eylül ayında Ankara’da yapılması planlanıyor. Ağustos başında göreve başlayacak Matan Safran’ın toplantı hazırlıklarını yürütmesi bekleniyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Başkentin 101.yılı 14 Ekim 2024