Ekonomik gidişat bir anda tersine döndürülebilir mi?

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ

Ekonomideki bu sıkıntılı süreç ne olursa yerini bir anda iyimserliğe bırakır ya da bırakabilir mi?

✔ Ne demokraside çare tükenir, ne ekonomide...

✔ Merkez Bankası üstündeki tahakküm bugün sona erse dövizde nefes alınmaz mı?

✔ Faizin ve dövizin düşeceğini gören yabancı bugün Türkiye'ye hücum etmez mi?

✔ Yabancı girişi arttıkça faiz ve dövizdeki düşüş de hızlanmaz mı?

✔ Sağdan soldan ne karşılığı olduğu bilinmeyen 8-10 milyar söylentisi bile piyasalara moral olurken birkaç haftada yüklü bir döviz girişi olsa piyasa bayram yerine dönmez mi?

Türkiye’nin en büyük ekonomik sorununun adı belli; döviz azlığı. Dövizimiz çok olsaydı ne enerji fiyatları arttı diye böyle karalar bağlar, ne vatandaş döviz alıyor diye önlem peşinde koşar, ne şirketler bankadan kredi çekip bunu dövize yatırıyor diye şikayet ederdik. Zaten bunlar yaşanmazdı ki... Dövizin tercih edilmesinin nedeni, kurların artış göstereceği beklentisi, Türk parasına güven duyulmaması. Kurların artacağı beklentisinin kaynağı da dövizin az olması. Döviz kıt; bu da fiyat, yani kur artışı doğuracak demek ve dolayısıyla herkes elinde avucunda ne varsa döviz almaya yöneliyor.

Yani sorun basit mi basit...

Biz dövizi bollaştıramaz ve şimdiki gibi yanlış politikalarda ısrar edersek ne dövizin çok artacağı beklentisini önleyebiliriz, ne de bu talebin önüne geçebiliriz.

Bu kesin; iki kere iki dört!

Peki dövizin her geçen gün değer kazanacağı beklentisini bir anda kırmak mümkün mü?

Neden olmasın!

Bir sorunu geride bırakabilmenin olmazsa olmaz koşulu, önce o soruna yol açan politikaları terk etmektir. Diyelim tümüyle iyi niyetle bir politika tercihinde bulunuyorsunuz ama o tercih bir türlü istediğiniz, en azından istiyor göründüğünüz sonucu vermiyor, hani yol yakınken dönmek denir ya, o hesap, o yanlıştan dönmek gerekiyor. Ama yok, dönülmüyor; hatta ısrarla o politikanın devam ettirileceğine dönük söylemler dile getirilmeye devam ediliyor.

Bir sayfa çevirelim ve düşünelim; bu politikanın tümüyle tersini uygulayan birileri işbaşına gelirse ne olur? Ne dersiniz gidişat bir anda değişir mi, var mı böyle bir olasılık?

Önce güven...

Girişte Türkiye’nin en büyük sorununun döviz olduğunu söyledim ama onun öncesinde başka bir sorun daha var; güven... Bir kere ekonomide çarkların dönmesi için döviz ihtiyacı olduğu kesin. Bu dövizin tümünü bizim kazanmamız da öyle bugünden yarına mümkün değil. Dışarıdan döviz girmesine ihtiyacımız var. İşte bu kaynak kurudu mu, dişliler yağlanamıyor, dönmüyor.

Peki yabancı Türkiye’ye niye gelmiyor artık, gelmiş olanlar da niye gitti?

Karşı tarafın tek derdi var; para kazanmak. Madem Türkiye’den iyi para kazanıyorlardı, iyi faiz getirileri vardı da niye gittiler?

Sakın “Merkez Bankası faiz indirdi de kazançları azaldı” demeyin, gerçek öyle değil çünkü. Merkez Bankası’nın faizi indirmesi Hazine’nin yabancılara da açık olan borçlanmasında faizin düşmesini sağlamadı, tam tersine Hazine’nin faizi arttı.

İnanmayan Hazine ve Maliye Bakanlığı'nın sayfasına girer, Kamu Finansmanı Genel Müdürlüğü bölümündeki verilere bakar.

Döviz üç yolla gelir

Yabancı Türkiye’ye temelde üç yolla döviz getirir.

Doğrudan yatırım ya da portföy yatırımı yaparak veya borç vererek.

Üçüncü kanal, yani borç kanalı her zaman açık ama ilk ikisinden giriş olmayıp borca yüklenildi mi faiz tırmanıp gidiyor.

Aslolan doğrudan yatırım çekebilmek. Ama bu, bugünden yarına gerçekleşmez. Borcu da tercih etmeyeceğimize göre demek ki öncelikle portföy yatırımına odaklanmak gerekiyor.

Yabancılar Türkiye’ye gayrimenkul alımı yoluyla da döviz getiriyor ama bunun yarar ve zararı birlikte düşünüldüğünde hangisi ağır basıyor, bu tartışılır.

EKONOMİ POLİTİKASI VE UYGULAYICILAR BUGÜN TÜMDEN DEĞİŞSE...

Bizim sorunumuz acil, çok kısa sürede çözmek zorundayız. Döviz girişinde en sağlıklı kaynak doğrudan yatırım ama bizim böyle yatırımları bekleyecek zamanımız yok. Yüksek faizli borç almak da istemiyoruz. O zaman portföy yatırımı yoluyla döviz çekmek durumundayız. Yani yabancılar ya Hazine kağıdı alacaklar ya hisse senedi.

İyi de nasıl yapacağız bunu?

Aslında pek zor değil. Yeter ki belli bazı basit şartları yerine getirelim. En başta karşı tarafa güven verelim.

Bırakın başka bir ülkeyi, bankaya para yatırırken bile güvendiğimiz için paramızı oraya emanet ediyoruz değil mi. Veriyoruz parayı, bir kağıt parçası alıyoruz; çünkü ana paranın da, taahhüt edilen faizin de ödeneceğini biliyoruz.

Yabancı koşa koşa gelir

Gelin şöyle bir senaryo yazalım...

Dün seçim yapıldı ve yeni bir iktidar işbaşına geldi.

George ve Hans’ın gözü Türkiye’de.

Onlar Merkez Bankası’nın faiz düşürmesinin Hazine’nin daha yüksek faizle borçlanmasına yol açtığının farkında. Peki de anlam veremiyorlar, “Türkler bunu nasıl göremiyor” diye. Ama bu faizi gözlerine kestirmişler de, kur oynaklığından ürküyorlar ve bu yüzden bekliyorlar.

Yeni yönetim bir dizi vaadini hemen uygulamaya koyuyor. Merkez Bankası yönetimi değiştiriliyor, “Banka bağımsız bir şekilde çalışacak” deniliyor; kamu kaynaklarını çarçur edilmesine dur deniliyor; gibi, gibi...

George ve Hans hesaplarını çoktan yapmış, bekliyor. Onlar yüzde 25’e yaklaşan Hazine faizine dünden razı da, tek korktukları faizi aldıkları dönemde doların yüzde 25'ten fazla değerlenmesi. Bu olasılık bir ara çok güçlüydü çünkü.

Dolar hala 18 lira dolayında. George ve Hans oturup hesaplarını bir kez daha gözden geçiriyor. Türkiye ekonomi politikasında köklü bir değişikliğe gidecek, bunu görüyorlar. Belli ki dolar çok artmayacak, faiz de düşecek. Ellerini çabuk tutmak zorundalar.

Türkiye’ye (örneğin) 1 milyon dolar getirip 18 milyon lira elde ediyorlar. Faiz yüzde 25, yani 100 lira nominal değerdeki bir Hazine kağıdı, iskontolu olarak 80 liraya satılıyor. 18 milyon lirayı yüzde 25'ten Hazine kağıdına bağlıyorlar, bir yıl sonra ellerine 22.5 milyon lira geçecek. Hesapları basit; dolar bir yıl sonra 22.5 liranın üstüne çıkmazsa kardalar.

Acele etmelerinin bir nedeni de şu. Dolar ve faiz düşme eğilimine girecek, bunu görüyorlar. Yüzde 25 olan faiz yüzde 20’ye düştüğünde, 100 lira nominal değerdeki kağıt iskontolu olarak artık 80 değil, 83 liraya satılacak. Aynı vadeli kağıdı birkaç gün gecikme yüzünden 3 lira fazlaya almaları gerekecek. Üstelik dolar da örneğin 17 liraya inmişse, aynı miktar dövizin, yani 1 milyon doların karşılığı olan TL azalacak. Artık 1 milyon dolar daha az TL yapacak ve bu TL ile de daha az kağıt alınabilecek.

O gün çok şey değişebilir

İşte bu yüzden ekonomi yönetimi ve ekonomi politikası değiştiği an Türkiye'ye portföy yatırımı hücumu başlayabilir. Çünkü bugünkü kur ve faiz yabancı için çok cezbedici düzeyde. Bir kez daha vurgulayacağım; Merkez Bankası faizinin düşük tutulması, Hazine borçlanma faizini aşağı çekmek şöyle dursun, daha da artırdı. Merkez Bankası faizinde yapılacak bir artış, daha doğrusu Merkez’in kendi haline bırakılması Hazine faizini aşağı çekecektir.

Bu fırsatı kaçırmak istemeyecek yabancılar da Türkiye’ye muhtemelen akın edecektir. Bu durum zincirleme bir etki doğuracak; döviz girişi hızlandıkça kur düşecek, talep arttıkça da Hazine daha düşük faizle borçlanabilir hale gelecektir.

Düşünebiliyor musunuz birkaç hafta içinde 15-20 milyar dolarlık bir giriş olduğunu... Şimdi bazı ülkelerden çeşitli yollarla döviz geleceğinin söylentisi bile piyasalarda heyecan yaratıyor, o duruma gelmişiz. Bir de bunun söylenti ötesinde gerçekleştiğini varsayın...

“PARAMIZ YABANCILARA MI GİTSİN?”

“George ve Hans Türkiye’de portföy yatırımı yapmak için adeta pusuda bekliyor” deyince ilk tepki mutlaka bu olacaktır:

“Ne yani, paramız yabancılara mı gitsin, onlara faiz mi ödeyelim, hisse senetlerimizi alsınlar, onlara kar payı mı ödeyelim?”

Hiç ama hiç kuşkum yok, bunu diyen mutlaka çıkacaktır. Onlara sormak gerekir; iyi güzel de, şimdi paramız kime gidiyor sanıyorsunuz? Alınan onca dış borç, ödenen onca yüksek faizle paramız kime gidiyor? Yurtiçinde bankalara ödenen faiz, Türk bankalarının yüzde kaçı yabancıların elinde, bir de öyle bakın!

Kaldı ki borç para ile dövizi aşağı çekmek, bağlı olarak enflasyonu yavaşlatmak ve durdurmak da mümkün olmuyor.

KKM DE ANCAK BÖYLE BİTER

Türkiye’nin başına bela olan bir kur korumalı mevduat uygulaması var. Hep yazıyorum, bu uygulama için bütçeden ve Merkez Bankası’ndan çıkan para tabii ki önemli ama asıl bela kapı arkasında bizi bekliyor. Bu uygulama bittiğinde ne olacak; hesaptaki toplam tutarın yarısı bile döviz istese, ki çok daha fazlası ister, bunun altından kalkılamaz.

İşte KKM bitiminden önce piyasada istikrar sağlanır, döviz kuruna hücum bir şekilde önlenebilirse oluşacak tahribat da en aza indirilebilir.

Yani Türkiye mevcut koşullarda, mevcut döviz talebi iştahıyla KKM’yi sona erdiremez. Dolayısıyla bu uygulamanın bitiminden önce ekonomi politikasının kökten değişmesi ve anlattığım senaryonun gerçek olması kaçınılmazdır.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar