Ekonomik büyüme ve para politikası
Bugün Türkiye ekonomisine ilişkin en önemli veriler arasında yer alan milli gelirdeki seyri ve ekonomik büyümeyi öğreneceğiz. Bu yazıyı ekonomik büyüme verileri açıklanmadan önce kaleme almış olsam da ekonomik aktiviteye ilişkin çeşitli öncü göstergeler bize bugün açıklanan verilerin, mevsimsellikten arındırılmış bazda, ekonomik aktivitede yavaşlama yaşanacağını gösteriyor. Bir önceki çeyreğe göre, tüketim tarafında kademeli yavaşlama, üretim ve yatırım tarafında ise daralma görebileceğimizi düşünüyorum.
Ekonomik aktivite ve çıktığı açığı, Merkez Bankası tarafından en sık izlenen veriler arasında yer alıyor. Merkez Bankası bir taraftan yürüttüğü sıkı para politikasıyla iç talebi baskılayarak enflasyonist baskıları azaltmaya çalışırken diğer taraftan da ekonomi üzerinde kalıcı bir tahribat yaratmamaya çalışıyor. Bu çerçevede milli gelir serilerindeki gelişmeler Banka tarafından detaylıca analiz edilecektir.
Merkez Bankası tüm bu süreci maliye politikasından sınırlı destek, idari ve yapısal politikalarda ise atalete rağmen yürütüyor. Örnek vermek gerekirse, reel sektördeki finansman sorunlarına rağmen BDDK Eylül ayında bireysel ve konut kredilerindeki risk ağırlıklarını kaldırdı. Toplam kredi büyümesine tavan uygulanan bir ortamda bunun etkisi, firmalara ayrılan finansmanın payının azalması anlamına geldi. Zira Merkez Bankası da 28 Kasım tarihinde yayımladığı Para Politikası Toplantısı Kararı özetinde 4 haftalık kredi büyüme oranlarının bireyselde %2,3’e yükselirken TL ticari kredilerde %1,1’e gerilediğine işaret etti. Bu gelişme baskılanmak istenen tüketim kaynaklı iç talep adına da olumsuz oldu.
Şimdi gelelim yazının konusuna…
Ekonomideki gidişat Merkez Bankası’nın uyguladığı para politikasını nasıl şekillendirecek?
Ekonomik aktivitedeki yavaşlama ve enflasyon dinamiklerini gözetecek olursak Merkez Bankası’ndan ilk faiz indiriminin aralık aydaki geleceğini bekliyorum. Aralık ayındaki faiz indirimi, önümüzdeki yılın ilk üç ayında enflasyonun nispeten yüksek seyretme ihtimali olduğu bir ortamda, Merkez Bankası’na siyasi açıdan bekleme alanı açabilecektir.
Ancak Merkez Bankası’nın faiz oranını aşağı çekecek olması parasal koşulların daha kolaylaşacağı anlamına gelmeyebilir. Zira geçtiğimiz hafta Merkez Bankası, kısa vadeli Türk lirası (TL) mevduat hesaplarına uygulanan zorunlu karşılık oranları %15’ten %17’ye yükseltti.
2025 yılsonu için Merkez Bankası’nın beklediği %21 enflasyon hedefine ulaşmak için parasal koşulların sıkı kalmaya devam etmesi gerektiğini görüyoruz. Bu çerçevede, hem Para Politikası Kurulu Basın Duyurusu metninde hem de Merkez Bankası’nın bu hafta yapmış olduğu sunumlarda öne çıkarmış olduğu üzere “maliye politikasının artan eş güdüm” içinde uygulanması gerekiyor. Bu eşgüdüm, iç talebin kontrol edilebilmesi adına, kamu harcamalarının konsolide edilmesi, kontrol edilen ve yönetilen fiyatların yıl sonu enflasyon hedefi çerçevesinde belirlenmesi anlamına geliyor.
Böyle bir eşgüdümün olmaması halinde, Merkez Bankasının iç talep ve enflasyonist etkileri azaltmak için gerek faiz gerekse makro ihtiyati araçlarla finansal koşulları sıkı tutmaya devam etmesi olası görünüyor.
Özetlemek gerekirse, önümüzdeki yıl -aynen bu yıl olduğu gibi- gerek Merkez Bankası, gerek firmalar gerekse hane halkı adına zorlu bir yıl olacak…