Ekonomide reform ihtiyacı
Yüzde 60 dolayında enflasyon, yüzde 11’in üzerinde işsizlik, sert TL değer kaybına rağmen devam eden cari açık ve inişli çıkışlı ekonomik performansımız yapısal çözüm bekleyen yapısal sorunlarımız olduğunu gösteriyor.
Yapısal reform dengeli bir büyüme potansiyeline ulaşmak için ekonominin dokusunda, kurumsal ve düzenleyici çerçevesinde değişiklik yapmak demektir. Bizim gibi ülkelerde bu tür yapısal reformlar ekonominin güçlü olduğu zamanlarda değil, genellikle zora düştüğü ya da krize girdiği zamanlarda gündeme gelir.
Bunun bir örneği 2001 Mayıs ayında Kemal Derviş’in açıkladığı "Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı"dır. Öncesinde, 2000 yılı başında uygulamaya giren bir “Enflasyonu Düşürme Programı” vardı ama kurgusu itibariyle başarısız olmaya mahkumdu. Nitekim kısa sürede çöktü. Ecevit hükümeti tarafından IMF işbirliği ile hazırlanan 2001 programı ise her şeye rağmen güçlü bir programdı. Türkiye ekonomisini uzun süre sırtında taşıdı. Bu programa “sıcak paracı” ya da “düşük kur-yüksek faiz”ci yakıştırmaları çok yapıldı, ama esas itibariyle çok kapsamlıydı; çok daha derindi.
Program 2001 kriziyle oluşan güven bunalımı ve istikrarsızlığı hızla ortadan kaldırmak ve bir daha aynı duruma dönülmeyecek şekilde kamu yönetiminin ve ekonominin yeniden yapılandırılmasına yönelik altyapıyı oluşturmayı hedeflemişti. Sadece kur ve para politikası önlemlerinden oluşmuyordu. Kamuda kaynak tahsisi sürecinde şeffaflık ve hesap verilebilirliğin sağlanması, rasyonel olmayan müdahelelerin önlenmesi, iyi yönetişimin ve yolsuzlukla mücadelenin güçlendirilmesini hedeflemişti.
Bu temel hedefler çerçevesinde bazı alt hedefler belirlenmişti. Mesela dalgalı kur sistemi içinde enflasyonla mücadele kesintisiz ve kararlı biçimde sürdürülecekti. Bankacılık sektöründe kamu ve TMSF bünyesindeki bankalar başta olmak üzere hızlı ve kapsamlı bir yeniden yapılandırma gerçekleştirilecek, böylece bankalar ve reel sektör arasında sağlıklı bir ilişki kurulacaktı. Kamu finansman dengesi güçlendirilecekti. Toplumsal uzlaşmaya dayalı, fedakarlığın tüm kesimlerce adil paylaşılmasını öngören ve enflasyon hedefleri ile uyumlu bir gelirler politikası tasarlanacaktı. Ve bu hedefleri gerçekleştirmek için gereken yapısal unsurların yasal altyapısı oluşturulacaktı.
Nihai amaç, ekonomide sürdürülebilir bir gelişme ortamını sağlayarak kaynak kullanma sürecindeki verimliliği artırmak, dışa açık bir yaklaşımla piyasa koşullarında rekabet gücünü geliştirmek ve böylece ekonomide büyümeyi, yatırım ve istihdamı artırarak refah düzeyini kalıcı bir biçimde yükseltmekti. Bunlar bugün de bağlı kalınması gereken amaçlardır.
Üçlü bir koalisyon döneminde uzun tartışmalar sonucu ortaya çıkan 2021 programı, ekonomiyi krizden çıkardığı gibi uzun bir süre makul ve sürdürülebilir bir hızda büyüme getirmiş ve bunu gerçekleştirirken TL’de istikrarı sağlamış, enflasyonu çok yüksek seviyelerden tek haneye kadar indirmiş; belirsizlikleri azaltmış ve iş dünyasının yatırım ufkunu genişletmişti.
Türkiye ekonomisi an itibariyle sıkıntılı bir durumdadır. Bir yandan yüksek enflasyon sorunu yaşıyor, diğer yandan ise düzeltemediği bir dış denge sorunu var. Büyümede ise küresel şokların da etkisiyle iniş çıkışlı bir seyir izliyor. 2001 programı ile oluşturulan bazı düzenlemeler zaman içerisinde terk edildi; o programın felsefesinden uzaklaşıldı. 2001 programı sadece kur ve faiz ayaklarından ibaretmiş gibi algılanılıp alternatif olarak “düşük faiz-yüksek kur” modelleri oluşturuldu. Oysa mesele kur ve faiz değildi…
Türkiye ekonomisinin reforma ihtiyacı var…