Ekonomide hazzın teşviki: Ya da Latin şiirinin konuyla ne ilgisi var…!

Ahmet Kasım HAN
Ahmet Kasım HAN KAVANOZUN DİBİ

Milletvekili aday listelerinin açıklanmasıyla birlikte ülkenin gündemi iyice seçimlere odaklandı. Muhalefet kanadında öne çıkan temel konu fermuar listelerin yapısı olurken, iktidardaki büyük haber MHP’nin tüm ülkede ayrı bir listeyle seçime girme tercihinde bulunması.

Bir önceki yazımda seçmenin öngörülebilir, siyasetçinin ise rasyonel biçimde akıldışı davrandığı bir modelin dinamikleri üzerine sizlerle hasbihal etmiştik. Konunun özeti şudur ki insanoğlu bildiği acıyı bilmediği mutluluğa tercih ediyor. Daha önce almış olduğumuz kararlarda ısrar etme eğilimimiz çok güçlü. Zira, korku ve belirsizlikten kaçınma dürtümüz bir yandan, bu koşullar altında riskleri arttırmadan sorumluluktan kaçmak güdümüz diğer yandan bizi sıkıştırıyor. İçerisinde yaşadığımız dünyanın karmaşası da cabası…

Velhasıl konfor alanımızdan kolayına çıkmıyoruz. Statüko doğal afyonumuz adeta. Geçen hafta Ankara’da yaptığım bir taksi yolculuğunda duyduğum şu sözler durumun veciz bir özeti: “Hayatımda iktidara oy vermedim ağabey ama giderlerse para bolluğu biter de taksitleri ödeyemezsem diye korkuyorum.

Hele çektiğimiz acı değerlerimizle çelişmiyorsa. Bir de açık seçik yanlış olanın “aslında” (!) doğrusu olduğu yönündeki safsatanın bize sürekli tekrar edildiği bir ortamda yaşıyorsak. Üzerine kendimizi yakın hissettiklerimizden oluşan daha büyük grup, nesnel olarak bir manası olmayan bu söylemleri benimsemişse ve dışlanmış hissetme riskimiz varsa, işlem tamam demektir. Alenen menfaatimize olmadığı aşikar politikaların yılmaz savunucularına dönüşmemiz işten bile değildir artık…

Esasen, ilkeler ve meseleler üzerinden katılmamız beklenen siyasal süreçlere, korkularımızın ve kimliklerimizin dayattığı dürtülerimizle taraf oluyoruz.  Çoğumuz bu davranışımızı bir mantığa uyduracak mazeretler bulmakta da zorlanmayız. Akıl ve doğrular kolaylıkla göreceliliğin retoriğinde boğulup gider. Eğitim düzeyi ile bu kısır döngüye kapılma meyli arasında negatif bir korelasyondan söz edilebilirse de, yukarıda sözü edilen etkiler eğitim düzeyi en yüksek olanlarımız için dahi söz konusudur. Neticede hepimiz insanız ne olsa!

Nesnel olarak baktığınızda bugün yürütülmekte olan ekonomi politikasının seçim sonrasında sürdürülemez olduğu açık. Buna rağmen iktidar “doğrusunu” yaptığında ısrarlı. Oy verecek olan seçmense bu politikanın sonuçlarıyla yaşıyor ve, ekonomist olmasa da, ilânihâye sürdürülemez olduğunu hissediyor. Buna rağmen iktidar değişirse “para bolluğu” tabir ettiği durumun bitmesiyle halinin daha da perişan olacağından endişeli. Belirsizliğin yarattığı korkuyla, böyle davranarak kısa vadede acıdan kaçtığını düşünüyor. Acıyı öteleyerek arada bir mucizeye fırsat yarattığı yanılsamasına sığınıyor. Kısa vadeciliğin yarattığı miyopluğun afyonuna sığınmak ona daha güvenli görünüyor.

Halbuki bahsi geçen “para bolluğu”nun kaynağı yüksek enflasyonun yarattığı öne çekilmiş talepten başka bir şey değil. Olayın özeti şu: Tüketicinin elindeki para elini de cebini de yakıyor. Zira bugünlerde paranın en değerli olduğu an tam da elimize geçtiği an. Ünlü Latin ozan Horatius ne demiş: “Carpe diem”. Kabaca diyor ki: “Zamanın tadını çıkar”! O halde hepimiz Horatiusuz!

Tasarruf etsen, mevcut negatif faizler nedeniyle, satın alma gücün gerileyecek. İzlenen ekonomi politikasının doğruluğundan ziyade, baz etkisiyle gerileyen enflasyona ve örtülü şekilde artan faizlere rağmen % 30’lara kadar çıkan negatif mevduat faizinden bahsediyoruz. “Bu oran 2022 ortasında -% 60’lardaydı. Buna da şükür”, diyecek olan da vardır elbette. Ne diyeyim? Siz de haklısınız.

O halde parayı harcamak için en iyi vakit bu vakit!

Alın size öne çekilmiş talep. Bir de bu büyüyen talep arzı aşınca fiyatlar iyice yükseliyor elbette. Fiyatlama davranışı bozuluyor. Satıcı da enflasyondan tedirgin zira. Sattığı malı yarın aynı fiyattan yerine koyamayacağının korkusuyla asılıyor fiyata. Yükselen fiyat tüketicinin elindeki parayı daha da yakıcı hale getiriyor. O da asılıyor tüketime. Elbette bu faizle toplanan para krediye çevrildiğinde onun da alıcısı çok olur. Elbette alabilir durumdaysanız, ki bu sürece Türkiye özelinde hususi bir ekonomik aktör cinsi de olan “Rifâiler” karışır. Bu Rıfâilerin iyi tarafındaysanız harcayacak, maliyeti ucuz, para da var demektir. Siz harcarsınız, millet de para bol zanneder…

Netice mala, ve haliyle hazza, olan talep tavan. Kanaatkârlıkla müftehir (övünen) bir siyasetin, neticede hazcılığı teşvik eden bir sosyo-ekonomi politikası izlemesi yaman çelişki.

İlginç zamanlarda yaşıyoruz vesselâm…

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Ezberciliğin rehaveti… 10 Eylül 2024
Eşref-i Mahlûk 26 Temmuz 2024
Tasarı 16 Temmuz 2024
Özne belli! 11 Haziran 2024