Ekonomide alışmak son derece tehlikeli bir durumun ifadesidir
Ülke ekonomisi iyi de olsa, kötü de olsa, mevcut duruma ve gidişata alışmak bana göre son derece tehlikelidir. İyi ise bu duruma alışarak rehavete kapılmak olasıdır. Ama daha kötüsü, kötü giden bir ekonomik yapıya alışmak; işte bu, en kötüsüdür. Ekonomi, dinamiktir, değişimler bazen çok hızlı olabileceği gibi, zamana yayılarak yavaşça da olabilir.
Örneğin yüksek enflasyona alışmak… Tehlikeli olup, alışmak, bir anlamda umursamamak ve/ veya çaresiz bir umursamazlığı beraberinde getirecektir.
Gıda enflasyonu, genelde yüksek bir enflasyondur, mevsimsel etkilenme oranı yüksektir, yaşamsal öneme haiz olması bakımından belki de en önemli enflasyondur. Hele ki gıda enflasyonu talep enflasyonu kökenli değil de maliyet enflasyonu bazlı ise, işte o zaman buna alışmak gerçekten istenmemesi gereken bir durumdur.
Hane halkı, orta ya da daha düşük gelir profilinde yaşamaya çalışanlar, yoksulluk sınırında ya da altında olanlar için çok rahat “Alışmayacaklar da ne yapacaklar?” gibi tuhaf bir yaklaşımda bulunanlar olabilir. Buna katılmak da mümkün değildir.
Domates fiyatları geçen yıl 3-5 TL/Kg iken bu yılın mevsim başında 28-35 TL/Kg bandındaydı. Neredeyse 28-35 bandını test etti diyeceğiz… Sonra fiyatlar kademeli olarak düştü ve Ağustos ortası itibariyle Kg/TL 8,00 mertebesine kadar geriledi. Tekrar edersek; geçen yıl ile bu yıl arasında %80+ fark, zamlanma var. Ama insanlar 28-35 arasına bakarak, bunu fiyat kabul ederek 8 TL’ye inişi enflasyonda düşüş oluyormuş gibi algılayabiliyorlar.
İşte tehlikeli bulduğum durum da bu; alışmak, kabullenmek.
Tabii sadece enflasyon için değil, ekonomide yer alan bir çok husus için bu algı ve alışkanlık olgusu benzer şekilde tehlikeli… Bir diğer örnek istihdam hacmi daralması, işsizlik meselâ. İş arayıp bir süre bulamamakla, iş bulunamayacağına kanî olmak, iş aramaktan vazgeçmek gibi… Döviz kurlarının yüksek olması da benzer şekilde değerlendirilebilir, krediler de, yatırımlar da…
Daha serinkanlı olmaya çalışmak, asla paniğe kapılmamak, plânlı ve hazırlıklı olmak, gelişmeleri takip etmek, bilgilenmek bu riskli alışma konusunu bir ölçüde bertaraf edebilir. Ancak şunu net olarak kabullenmekte yarar var; bu tür ekonomik ve dolayısıyla yaşamsal durumlar üzerinde konuşmak kolay, uygulamak ise olanak işi ve zor bir deneyimlemedir. Bu hakkı vermek şart…
Bu konu, sadece alışmak meselesi değil tabii. Bir de fırsatçı davranışların yaygınlaşması riski var. Yine gıda enflasyonu ve gıdada yüksek fiyatlandırmadan örnekle devam edelim;
Büyük kentlerde, zincir marketlerde, çarşı-pazarda gıda fiyatları halâ yüksek. Maliyet enflasyonu gereği bunun böyle olduğu da bir hakikât. Üreticiden alım, paketleme, hal çıkışı, nakliye, hal girişi, dağıtım, hasar gören fireli ürünlerin maliyeti, kiralar, enerji ve benzeri giderler, personel ücret maliyetleri, vergiler, SGK primleri, promosyon maliyeti, diğer pazarlama faaliyet maliyetleri ve kâr… Neticede belirlenen ve rekabet etme zorunluluğu taşıyan bir perakende satış fiyatı.
Diğer taraftan, büyük kentlerde, zincir marketlerde falan değil, şehirler arası yol üstü satış noktalarında, küçük kasabalarda, çarşı-pazarda, köylünün/üreticinin bizatihi kendi yaptığı satışlarda da maliyet unsurları var tabii… Olmaz mı? Ama bu maliyetler; tohum, gübre, mazot, işçilik ücretleri, sulama vb maliyetler gibi satıcılara göre/oranla daha az, daha kısıtlı.
Ama aynı ürün, aynı birimde, aynı fiyatta. Domatese takmadım ama domates örneği ile devam edeceğim. İstanbul’da zincir markette de Kg/TL 15,00 ve İstanbul-İzmir arasında yol üstü duraklarda ve kasaba pazarlarında da Kg/TL 15,00
Çok büyük olasılıkla (Asla tümü için demem) SGK primi yok, kayıtlı bir ekonomi uygulaması olmadığından vergi de yok. Hal giriş-çıkış bedelleri de ödenmiyor, navlunun da son derece düşük olduğunu biliyoruz çünkü üretimle satış noktası aynı yerde hemen hemen, aile işletmelerinde ücret konusunda evet bir maliyet elbet var ama, en azından sendika, grev vb maliyetler yok. Bu liste uzatılabilir.
Şimdi yol üzerinde tente altında yapılan satıştaki Kg/TL fiyatı ile büyük kent marketlerindeki aynı birim fiyatın aynı olması nedir. Bence rekabet değil. Fırsatçılık olarak nitelendirmemeye gayret göstersek de, öyle pek kolay anlaşılabilir bir durum değil. Bu yazımda, uzun süreli enflasyonun ya da daha genel ifadeyle ekonomideki sorunların ivedilikle çözümlenmesinin yapılmaması halinde, başta alışkanlık edinme olmak üzere durumu kabullenme, durumdan olması gerekenin üzerindeki marjda kâr etme ve benzeri sonuçların oluşmasının getireceği risklerden, biraz da durum saptaması örneklerinin desteği ile gidişatın tehlikelerinden bahsederek, iktisadî meselelerin çözümlerinde karar vericilerin bilimle, mantıkla, vicdanla ama mutlaka ivedilikle hareket etme gerekliliğini hatırlatmaya çalıştım.