Ekonomi tartışmasına Trump damga vurdu
Dünya Ekonomik Forumu’nun 2020 yıllık toplantısının açılış oturumundan bir gün önce Uluslararası Para Fonu IMF’nin dünya ekonomisinin gidişatıyla ilgili son tahminleri açıklandı Davos’ta, IMF’nin yeni başkanı Kristalina Georgieva ve baş ekonomisti Gina Gopinath tahminlerle ilgili çeşitli açıklamalar yaptı.
IMF’ye göre 2020 başında ortaya çıkan tablo çok parlak değildi ama 2019’da başladığını gösteren işaretler vardı. ABD dışındaki hemen bütün ülkelerin ekonomilerinde 2020’deki büyümenin 2019’daki büyümeden daha yüksek olması bekleniyordu. 2019’de % 2.9 büyüdüğü tahmin edilen dünya ekonomisinde büyümenin 2020’de % 3.3’e, 2021’de % 3.4’e çıkması, Euro alanındaki büyümenin de 2019’da %1.2’den 2020’de %1.3’e, 2021’de %1.4’e yükselmesi bekleniyordu. IMF, 2019’da % 2.3 büyüdüğü tahmin edilen ABD ekonomisinin ise 2020’de %2.0, 2021’de % 1.7 büyüyeceğini tahmin ediyordu. 2019’da ABD’nin tetiklediği ticaret savaşlarının da etkisiyle yalnızca %1.0 büyüyebilen dünya ticaret hacminin ise 2020’de 2.9, 2021’de % 3.7 büyümesi bekleniyordu.
Trump seçim kampanyasını başlattı
IMF’nin ortaya koyduğu tabloya bakarak ABD ekonomisinin gidişatının parlak göründüğünü söylemek olanaksız. Başkan Trump’ın en az %3 büyüyeceğini iddia ettiği ABD ekonomisinde büyümenin bu yıl %2’ye, gelecek yıl %1.7’ye düşmesi bekleniyor ama kendi gerçeğini yaratma konusunda çok başarılı olan Trump için IMF’nin tahminleri önemli değildi. Trump, Davos zirvesinin açılış oturumunda Amerika’yı kurtaran adam edasıyla yaptığı konuşmada ekonomisinin kendi iktidarında şahlandığını ve tarihinin en parlak dönemini yaşadığını iddia etti. ABD tarihinin en çok yalan söyleyen başkanı olan Trump peş peşe o kadar çok veri sıraladı ki kendisini dinleyenlerin başını döndürdü. Yapmak istediği buydu belki de. ABD Başkanlık seçimine 10 aydan az kalmıştı ve seçim kampanyasını Davos’ta, pek de hazzetmediği küresel elitlerin önünde başlatmak hiç de fena bir fikir değildi. Yaptığı konuşmanın medyada yapacağı yankılar elbette ABD’de de duyulacaktı. Aslında Trump’ın ABD ekonomisinin kendi dönemindeki başarı hikayesini bu yönteme başvurmadan da anlatması mümkündü aslında ama onun amacı gerçeği ortaya koymak değil, insanların başını döndürmekti. Bunu kısmen de olsa başardı bence. Seçim yılında ABD’de yaşanacak olanlar dünya ekonomisinin gidişatını önemli ölçüde etkileyecek. Bu nedenle ABD’deki süreci daha iyi anlamamız gerekiyor.
ABD ekonomisinin başarı hikayesi
Bilindiği gibi son on küsur yıla damgasını vuran küresel finansal kriz 2007 yılında ABD’de başladı. 2008 sonbaharında Lehman Brothers adlı köklü finans kuruluşunun batmasıyla doruğa tırmanan krizden çıkış sürecini ise çiçeği burnunda Başkan Obama yönetti. Halen de sürmekte olan benzeri görülmemiş parasal genişleme ve faizleri sıfıra yaklaştırma süreci de o zaman başladı. Ortaya saçılan likiditenin ABD borsaları için yeni bir yükselişin başlangıcı olacağını hisseden uyanık yatırımcılar 2009 yılının Mart ayında alıma geçerek Trump döneminde yeni rekorlara erişen borsa tırmanışını başlatmış oldu. Krizden çıkış sürecinde Obama yönetimi tarafından izlenen politikalar ABD ekonomisinin halen de sürmekte olan büyüme sürecine girmesini sağladı. Trump, azınlığın oylarıyla Başkan seçildikten sonra bu mirasa sahip çıktı ve bugünlere gelindi.
Tam bu noktada Amerikan toplumunun ve ekonomisinin bir özelliğine dikkat çekmek gerekiyor. ABD toplumu piyasa ekonomisinin önemine çok inanmış bir toplum. Geniş yetkilerle ülkeyi yöneten ABD Başkanı’nın toplumda ve özellikle iş dünyasında “piyasa dostu” olarak algılanması da iş dünyasının vereceği tepkiyi etkiliyor. İcraatına kapsamlı bir sağlık sistemi reformu girişimiyle başlayan Başkan Obama ekonomiyi dip noktadan alıp krizden çıkartma konusunda başarılı olduğu halde “piyasa dostu” olarak algılanmadı. Trump ise gerek söylemiyle gerekse iş dünyasını coşturan cömert vergi indirimi paketiyle ve regülasyon reformuyla “piyasa dostu” olduğunu kanıtladı ve bunun sağladığı avantajı kullanarak borsalardaki tırmanışın sürmesini sağladı. Ayrıca teknoloji önderi olan ABD’nin çok dinamik bir özel sektörü ve esnek bir iş gücü piyasası var.
Bu faktörler ABD ekonomisinin Trump döneminde büyümeye devam etmesini sağladı ve ABD ekonomisi %2’nin üzerinde büyüdü, işsizlik son 50 yılın en düşük düzeyine indi, tüketici talebinin canlı kalması ekonominin büyümesini sağladı. 2020’de ABD ekonomisinin biraz yavaşlaması bekleniyor ama asıl önemli olan risk faktörü aşırı değerlenmiş olan borsalardaki çılgın tırmanışın şu ya da bu nedenle sona ermesi ve kayda değer bir düzeltmenin yaşanması. Trump’ın bunu önlemek için her şeyi yapmaya hazır olduğu biliniyor. Trump’ın her alanda atacağı adımların 2020’de dünya ekonomisinin gidişatını etkilemesi de kaçınılmaz görünüyor.
2020’de Çin ve Avrupa
Trump ile birlikte Davos’a gelen ABD Maliye Bakanı Steven Mnuchin ve baş ekonomi danışmanı Larry Kudlow burada yaptıkları açıklamalarda Trump’ın Çin’le giriştiği ticaret savaşında piyasaların olumsuz algılayacağı bir adım atmamaya özen göstereceği izlenimini verdi bana.
Çin ekonomisiyle ilgili oturumlarda edindiğim izlenim ise ekonomisinde önemli bir yapı değişikliği geçirmekte olan, ucuz emeğe ve ihracata öncelik veren yapıdan teknolojiye ve iç pazarın geliştirilmesine öncelik veren bir yapıya geçiş sürecindeki Çin’in eski büyüme hızlarının altında ama kabul edilebilir bir tempoda büyümeye devam edeceğini düşündürdü bana.
Küresel kriz sonrasında kendi krizini yaşayan Avrupa ise ABD’nin başarısına ayak uyduramadı. 2020’de ise Avrupa’daki canlanmanın büyüme hızını az da olsa artırması bekleniyor.