Ekonomi düze çıktı mı?
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) hesaplamasına göre ekonomi geçen yılın son çeyreğinde yüzde 5.96 büyüdü. Bunun sayesinde 2019’da yüzde 0.88’lik bir büyüme yakalanabildi. Böylece 2019 ekonomik daralma ile kapatılmamış oldu.
Yüzde 0.88’lik büyümeyi “başarı”, 4. çeyrekteki yüzde 5.96’lık büyümeyi de ekonomi artık “düze çıktı” şeklinde sunma çabasında olanlar var. Gerçekten artık ekonominin düze çıktığına, istikrarlı bir büyüme temposu yakaladığına inanarak rahat bir nefes alabilir miyiz?
4. çeyrek ve yıllık büyüme verilerini bütçe, cari açık, kredi büyümesi, yatırımlar, işsizlik, enflasyon, iç ve dış politik riskler, uluslararası ekonomik sorunlar ile birlikte değerlendirdiğimizde ortaya çıkan resim hiç de rahat nefes alma şansı tanımıyor:
● 4. çeyrekte yüzde 6’ya yaklaşan yüksek büyümenin en önemli dayanağı baz etkisi. 2018’in son çeyreğinde gayrısafi yurtiçi hasıla (GSYH) yüzde 2.81 daralırken, özel tüketim yüzde 7.69, yatırımlar yüzde 11.63, sanayi yüzde 6.69, inşaat yüzde 7.84 küçülmüştü. Bu düşük baz etkisi, 2019 son çeyreğindeki performansın göreli olarak yüksek çıkmasına temel oluşturuyor. Aslında bu büyüme geçen yılın kaybını bile telafi edebilmiş değil.
● 4. Çeyrek büyümesinde özel tüketimdeki artışın ciddi bir etkisi var. Özel tüketimdeki bu artış, bir yandan faizleri finansal riskleri artıracak şekilde indirirken diğer yandan kamu bankalarını zorlayarak kredileri artırma yoluyla ortaya çıkan bir sonuç. Arkasında hanehalklarının gelir artışı ve güven artışı değil, zorlama yollarla şişirilen krediler, yani borç var. Dolayısıyla bu, hormonlu bir artış.
● Özel tüketimdeki bu artış bir yandan finansal riskleri artırırken diğer yandan cari açığı tekrar ateşleyerek başka sorunlara da kaynaklık ediyor.
● Faizlerdeki düşüş ve özel tüketimdeki artışa ve 2018’in son çeyreğindeki yüzde 11.63’lük küçülmenin yarattığı baz etkisine rağmen yatırımların hala daralma sürecinde olması önemli bir kaygı noktası.
● Yılın tamamına ilişken yüzde 0.88’lik büyümeyi “başarı” saymaya kalkışmanın da akılcı bir yanı yok. Yıllık hesaba göre istihdamdaki 658 binlik düşüş ve issizlik oranının yüzde 13.71 ile rekor kırması ekonomik performansın gerçek karnesi olarak karşımızda duruyor.
● Kaldı ki bu kadarcık büyümede bile ancak kamu harcamaları sayesinde gerçekleşmiş durumda. Yüzde 0.88’lik büyümenin 0.66 puanı yani dörtte üçü devletin nihai tüketim harcamalarından geldi. Buna bir de devletin yatırım harcamalarını eklersek, özel kesimin büyümeye katkısı 0.22 puanın bile altında.
● Bu dengesizliği sektörler cephesinde de görüyoruz. Kamu ağırlıklı sektörler olan kamu yönetimi, eğitim, sağlık ve sosyal hizmetlerin büyümeye tek başına katkısı 0.53 puan ile 0.88 puanın yarısından fazla. Sanayiden tarıma, inşaattan finansa, ticaretten turizme diğer tüm sektörlerin katkısı ise 0.35 puan ile kamu ağırlıklı sektörlerin çok altında.
● Böyle bir büyüme politikasının faturası da bütçenin tarumar olması şeklinde karşımıza çıkıyor. Bütçe açığı yüzde 70’lik bir sıçrama ile 123 milyar liranın üzerine çıktı. Üstelik Merkez Bankası ihtiyat akçesine el konulması ve bedelli askerlik benzeri eklemelere rağmen. Program tanımlı faiz dışı açığın 128 milyar liraya fırlamış olması mali cephedeki tahribatın boyutunu ortaya seriyor.
* Ne bütçe açığını öylesine dolu dizgin artırmaya devam edebilmek, ne de işsizlik böylesine yüksek iken hanehalklarını daha fazla borçlandırmak mümkün. Bu yolda ısrar etmeye kalkışmak yeni sorunlar yaratarak büyüme yerine tersi sonuç doğurur. Bu koşullarda ekonominin artık düze çıktığını söylemek mümkün değil.
* Bunlara bir de Corana virüs belası dahil global ekonomideki olumsuz gelişmeler ile Suriye ve Libya’daki savaş hali ile ABD, Rusya ve Avrupa Birliği ilişkilerindeki gerilim noktalarını eklersek ortaya hiç de iç açıcı bir manzara çıkmıyor.