Duygusal bağlılıklar ve gerçekçi bağlar
Suriye’de yeni hükümet teşekkül ettikten sonra ülkenin Dış İşleri Bakanı ilk ziyaretini Türkiye’ye değil, Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerine yaptı. Türkiye’de bazı basın mensupları ilk ziyaretin Türkiye’ye yapılmaması konusunda üzüntülerini ifade ettiler, ne de olsa Sayın Bakan hali hazırda Türkiye’de doktora çalışmalarına devam eder gözüküyordu. Bana soracak olursanız, bu beyler Suriye yönetiminin ideolojik eğilimlerinin ülkemize Körfez Ülkelerine göre daha yakın olduğunu düşündüklerinden, Türkiye ziyaretinin öncelikli olmasını beklemişlerdi.
Suriye rejiminin mahiyeti dış dünya için bir sorun oluşturuyor. Şu andaki liderlerin daha önceki bir dönemde IŞİD terör örgütünün adamı oldukları fakat sonraları bu hareketten uzaklaşarak daha dingin yaklaşımları benimsedikleri ileri sürülüyor. Davranışlarına baktığınız zaman, gerçekten de şimdilerde dünyaya yeni gözlüklerle baktıkları görülüyor. Fakat, diğer bazı davranışları yaşadıkları değişimin sanıldığı kadar kapsamlı olmadığını da düşündürtüyor. Sayın al Şara ve ortakları, Suriye toplumunun çoklu bir etnik ve dini yapıya sahip olduğunun bilincinde olduklarını ve herkesi kavrayan bir rejim kurmayı istediklerini beyan ettiler. Tabii, bu çok önemli, halkın Esat’ın otoriter yönetimine karşı başlıca şikayetlerinden biri Sünnilerden başlayan, Dürzi ve Hristiyanlara kadar uzanan başlıca etnik ve dini gruplara karşı dışlayıcı yaklaşımı idi. Ancak, mevcut lider kadrosunun da yeni anayasayı Sünni İslam ilkelerini esas alarak şekillendireceği anlaşılıyor. Unutmayalım ki, al Şara Alman Bakan Baerbock’un elini sıkmaktan uzak durdu.
Uluslararası camiada Suriye rejimi ve hali hazırdaki yöneticilerine ilişkin kuşkular süregeliyor. Aslında dinci bir gündemleri olduğu ama Suriye’yi yeniden inşa etmek baskısı karşısında uluslararası camianın desteğine ihtiyaç duyduklarına işaret ediliyor. Eğer yönetimin dinci bir rejim kararlılığı sergilediği kanısı yaygınlaşırsa, bu desteğin gelmeyeceği aşikardır. Dolayısıyla şu anda Suriye’yi yeniden inşa etmek için daha eşitlikçi ve demokratik bir oyun oynuyorlar deniyor. Acaba yönetimden duyulan kuşkuların haklı bir yönü var mı? Hayır demek mümkün değil. Unutmayalım ki, BAAS’ın laik Arap milliyetçiliğine bağlı olduğunu söyleyen Esat bile, sonunda toplum üzerindeki hakimiyetini korumak için Nuseyri desteğine muhtaç kaldı. Buna karşılık olaylar Esat deneyinin tam bir felaketle sonuçlandığını, aynı yolun izlenmesi durumunda farklı bir sonuç beklenmemesi gerektiğini de gösteriyor.
Suriye’nin yeniden inşasını üstlenen güçler, ülkedeki siyasi gelişmeleri de şekillendirmekte önemli rol oynayacaklardır. Her ne kadar, Suriye’yi eski iktisadi ve sosyal başarı düzeyine yükseltmek için tüm uluslararası camianın hareket geçmesi gerekiyorsa da, gerek ilk adımların atılmasının gerek uzun vadeli yükümlülüğün ifasının daha ziyade Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinden geleceği anlaşılıyor. Bu zengin komşular acaba ne türden bir Suriye rejimi istiyorlar? Ya da, Arap dünyasında siyasi gelişmelerin başını çeken diğer ülkelerin tercihleri ne yöndedir? Bu şekilde düşünüldüğünde, bir miktar dini rengi olsa da, Suriye rejiminin bir İslam Cumhuriyeti olmak yönünde ilerleyeceğini beklememiz için haklı bir neden bulunmuyor.
Batı dünyasının desteği de Suriye’nin Taliban yönünde değil, Mısır gibi bir ülke olma yönünde ilerlemesine bağlıdır. Derinde yatan düşünceleri ne olursa olsun, eğer Suriye’yi yönetenler uluslararası camianın desteğini sağlamak istiyorlarsa, daha konvansiyonel bir siyaset izlemek mecburiyetinde kalacaklardır. Pekiyi uluslararası camianın desteğini korumayı mutlaka isteyecekler midir? Muhtemelen evet. Hükümetin şu andan yeterli toplumsal desteğe sahip olduğu açık değildir. Bu destek ancak uluslararası camiadan alınacak yardımlar sayesinde artabilecektir. Dolayısıyla uluslararası desteğin sürdürülmesi zorunludur.
Suriye’deki gelişmeleri dinamitlemenin kime yararı olabilir? Ümitlerini Esat’a bağlayıp, kaybedenlere. Böyle bir role en güçlü aday olarak karşımızda İran var. Kaderlerinin nasıl şekillendiğine bakarak, Amerika veya İsrail’in desteklediği Kürtler de gelişmelerden memnun olmayabilirler. Pekiyi Türkiye’nin tutumu nedir? Türkiye Suriye’de de bir Müslüman Kardeşler yönetiminin kurulabileceğini ümit etmişti. Hükümetimiz, bu duygusal özlemin gerçekleşmemesi yanında herhalde Mısır’da benimsediği duygusal özlemlerinin gerçek bağlar karşısında, Türkiye’ye ağır maliyetler de getirerek, nasıl mağlup olduğunu görerek dersini almıştır. Bu nedenle Suriyeli bakanın önce Körfez’e gitmesinde Türkiye açısından anlaşılmayacak bir husus olmadığını ümit ederim.