Düşün, düşün…
Bir anı
Amerika’da dil okulundaydım. Dil okulu, California’da bir Katolik Kız Koleji’nin tesislerini kullanıyordu. İyi düşünülmüş bir sistemdi. Anadili İngilizce olan kişilerle ders saatleri dışında da konuşabiliyorduk. Hocalarımızdan bir kısmı da Katolik rahibelerdi. Bir gece 24 civarında gürültü ile uyandık. On kadar araba rahibelerin kaldığı yatakhane önüne gelmişti, klaksonları çalışıyordu. Tabi bu klakson sesi ile rahibeler de yataklarından fırlamış, pencere önüne gelmişti. Sonra birden arabaların farları yandı. Arabaların önünde de en az 20-30 genç vardı ve çırılçıplaktı. Kendilerini rahibelere gösterdikten sonra hızla koşup bahçede bir tur attılar. Sonra arabalarına binerek uzaklaştılar. Olay 2-3 dakika sürdü. Gençler bir şok yaratmışlar ve istediklerini elde etmişlerdi. Büyük bir ihtimalle de University of California’nın Berkeley yerleşkesinden gelmişlerdi. Bu, o dönem moda olan bir hareketti. İnsanlar, özellikle de gençler, çırılçıplak soyunup halka açık yerlerde koşuyorlardı. Oscar Ödül töreninde bile yapıldı. Bu, toplumun katı kurallarına bir baş kaldırıştı, bir çeşit eğlence idi. Geldi ve geçti. Buna “Streaking” deniyordu.
O sabah kolejde herkes geceyi konuşuyordu. “Nereden gelmişler? Kolejin yerleşkesine onları kim sokmuş? Muhakkak içeriden birisidir. Rahibelerin yatakhanesini nasıl bilmişler?” türü spekülasyonlar yapıldı. Aradan birkaç gün geçmişti. Bir akşam yemeği sonrası okulun bir salonunda oturmuş Amerikalı kız öğrenciler ile konuşuyorduk. Biz, biri kız, dört Türk arkadaştık. Bizim kültürü ve ülkemizi merak edip soru soruyorlardı, biz de cevaplıyorduk. Bir Amerikalı öğrenci de şöyle bir soru sordu: “Do you have streaking in Turkey?” (Türkiye’de “streaking” var mı?) Bizim kız Türk arkadaş hemen atıldı, “Tabi var, biz demokratik bir ülkeyiz”. Yıl 1974 idi ve biz o zaman gerçekten demokratik bir ülke idik. Ama “streaking” konusunda üçümüz hayretle bizim kız arkadaşa döndük ve “Nereden çıktı şimdi bu?” dedik. Arkadaş iddiasını sürdürdü. İngilizce olarak şöyle dedi: “Streaking var, hem de onun karşıtı da var” . Sonra bize dönüp “Neydi lokavtın İngilizcesi?”. O zaman anladık ki, arkadaşımız “Streaking” ile “Striking” (Grev yapma ) kelimesini karıştırmıştı; hoş bir kaza yapmıştı. Sonra Amerikalılara yanlış anlamayı anlattık, henüz demokrasimizin “streaking” yapacak gelişmişliğe(!) ulaşamadığını söyledik.
Çeviri kazası
Korona salgını ile birlikte “Sosyal Mesafeyi koruyun” lafı çıkınca bayağı şaşırdım. Demek sürü bağışıklığı kazanmak için birlikte olmayı, sosyalleşmeyi teşvik ediyorlar diye düşündüm. Fakat zaman ilerledikçe anladım ki bunun tersi isteniyor. Yani kelimelerin çağrışımı ile terimin tarif ettiği şey birbirinden farklı idi. Bunun üzerine merak edip İngilizce literatürü araştırdım. O zaman işin aslı ortaya çıktı. Bir tercüme kazası yaşanmıştı. İngilizcede kullanılan terim “Social distancing” idi. Eğer şu anda kullandığımız “sosyal mesafe” doğru çevrilmiş olsa İngilizcesi “Social Distance” olacaktı. Bütün olay “distance” sözcüğünden kaynaklanıyordu. Bu sözcük çoğunlukla isim haliyle “distance” olarak kullanılır. Halbuki bir de bunun fiil hali de vardır (to distance) ve uzak durmak, mesafe koymak demektir. Bu sözcüğe “ing” takısını ekleyince “distancing” sözcüğü isim haline gelir; uzak durma, mesafeyi koruma demektir. Bu durumda “Social distancing” sözünün doğru çevirisi “Sosyallikten uzak durma” olurdu. İlle de “sosyal” kullanılırsa “Antisosyal mesafe” denilebilirdi. Doğru ifade olarak “Fiziksel Mesafe” olabilirdi. Ama sanırım bir çeviri hatası sonucu “Sosyal Mesafe” dendi ve bu haliyle benimsendi.
Bir yorum
İlk anlattığım olaydaki arkadaşın yanılmasını hoş görebiliriz. Çünkü arkadaşımız, İngilizce öğreniminin başında idi. Ama halk sağlığı ile ilgili bir terimin çevirisini yapanların bu işi daha bilinçli ve dikkatli yapmasını bekliyor insan. Şimdi bazılarınızı duyar gibiyim. ”Her şey bitti de iş, terimin doğru tercümesine mi kaldı ?” Doğru, haklısınız. Sanki Türkçede bile her söz, sözcük olması gereken anlamı mı veriyor? Örneğin, hak, hukuk, adalet dendiğinde herkesin aklına aynı şey mi geliyor? Ama ne yapalım, eve tıkılınca her şeyi düşünüyorsunuz. Atalarımız “Düşün, düşün, boştur işin” (!) demiş. Hak, hukuk, adalet sözcüklerinin ne ifade etmesi gerektiğini ve gerçek durumu düşünüp düşünüp boşluğa düşmektense, böyle şeylere kafa yormak belki daha sağlıklı.
Sağlıklı günler ve sağlıklı düşünceler dileklerimle…