Düşük kurun kıymetini nasıl bilmediğimizin resmidir!

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ

✔ Bir dönem dolar öyle ucuzdu ki, "Bir dolar bir TL olacak" denilir olmuştu. O ucuz dolarları istihdam sağlayacak, vergi doğuracak, ihracata katkıda bulunacak yatırımlar yerine betona gömünce bu hale geldik.

✔ İktidar yirmi yıl geçmiş, hala üç beş aylık hedefler koyuyor, enflasyon diyor, yatırım diyor, istihdam diyor. Sanki yola yeni çıkmış gibi!

Enflasyonun bir dizi nedeni var da, bizim için en büyük neden maliyetten gelen baskı. Maliyeti yukarı iten en büyük etken de hiç tartışmasız döviz kuru. Ama son yirmi yılı masaya yatırdığımızda, enflasyonun tetikleyicisi olan kurun bir dönem adeta “kuzu kuzu yattığını”, ne var ki Türkiye’nin bu dönemi iyi değerlendiremediğini görüyoruz. İyi değerlendirememek ifadesi belki hafif bile kalır, bu dönemi heba ettiğimizi görüyoruz.             

Bugünkü yazımızda 2003 başından bu yılın ocak ayı sonuna kadar olan dönemin dolar kurunu ve TÜFE artışını ele aldık. Şimdilerde mumla aradığımız düşük döviz kurunu zamanında nasıl iyi değerlendiremediğimiz çok somut olarak çıkıveriyor ortaya.             

İLK SEKİZ YIL...

2003’ten 2010 sonuna kadar geçen ilk sekiz yıl, döviz kurunun yatay bile seyretmediği ve gerilediği bir dönem. 2002 sonunda 1.63 düzeyinde bulunan dolar, yeni bir ekonomi politikasının uygulamaya konulması ve tek parti iktidarının yarattığı istikrarın etkisiyle gerilemeye başladı. Bu gerilemede yalnızca Türkiye’deki gelişmeler etkili değildi tabii ki. Tüm dünyada müthiş bir para bolluğu vardı ve Türkiye’ye diğer ülkelerle kıyaslandığında çok yüksek olan faizi sayesinde döviz aktı.

            

2002 sonunda 1.63 olan dolar aradan geçen sekiz yılın ardından, yani 2010 yılına gelindiğinde artmak bir yana gerilemiş ve 1.55 düzeyinde kalmıştı. 2007’de dolar 1.16’ya kadar inince bir ara “Bir dolar bir TL olacak” görüşü bile dile getirilir olmuştu.            

Biz bu dönemi gereğince iyi değerlendiremedik. Ama döviz kurundaki düşük seyrin enflasyonu bire bir etkilemesini engelleyen önemli bir faktör vardı; petrol fiyatları. 2003 yılında 30 dolar civarında bulunan ham petrolün varil fiyatı düzenli bir artışla 2008 yılında 100 dolara dayandı. Tabii ki petrol ana etkendi, petrol fiyatlarına bağlı emtia fiyatlarındaki artış da enflasyonun daha düşük seyretmesini engelledi.

ÜRETMEYEN YATIRIMLAR...

Düşük kur enflasyona pek yansımamıştı, ham petrol fiyatları çok artıyordu; tamam ama bu durum o ilk sekiz yıl adeta oluk oluk akan onca dövizi üretken yatırımlarda kullanmamıza da engel değildi. Bıkmadan, usanmadan ve hala ısrarla dile getirilen bir görüş var ya; “Bakın ne köprüler yapıldı, ne yollar yapıldı” diye, kaynaklar büyük ölçüde oralara gitti. Gerçi bu projelerin devasa olanları kamu- özel işbirliği projesi denilen sistemle “cebimizden beş kuruş çıkmadan” ama “geleceğimize ipotek koydurmak suretiyle” yaptırıldı ama yine de bizim kendi kaynağımızla gerçekleştirdiğimiz çok sayıda bu tür altyapı projesi var.           

Ne var ki şunu bir türlü anlayamadık...       

Yolu, köprüyü yaptık bitti; yapılana kadar belli ölçüde doğrudan ve dolaylı istihdam ve üretim; ama iş bitti mi her şey sona eriyor.        

O yatırım ertesi yıl, bir ertesi yıl herhangi bir şey üretmiyor. İstihdam sağlamıyor, ihracat deseniz tabii ki yok.       

Orada bir yol var uzakta, geçsek de bize iş aş yaratmıyor, yol sonuçta, yol!              

GİDİŞAT DEĞİŞİYOR...

Dövizin o ılımlı seyri 2011 yılından itibaren değişti ve artış başladı. Doların ve TÜFE’nin 2002 düzeyini 100 kabul ederek bir endeks oluşturduk.          

2002’de 100 olan dolar endeksi, 2010’da 95’e inmiş; artmak bir yana yüzde 5 düşüş var.          

Dolar böyle bir gerileme gösterirken aynı dönemde TÜFE yüzde 107 artarak 100’den 207’ye çıkmış.

            

Bu ayrışmanın en büyük nedenini biraz önce yazdık; petrol fiyatlarındaki artış.              

Dolarda güzel günler 2011 yılıyla birlikte sona erdi. 2010’u 1.55 düzeyinde kapatan dolar, bir yıl sonra 1.91’e tırmandı. Her ne kadar bir sonraki yıl bir miktar gerileme yaşanmışsa da dolar artık bir daha hiç gerilemedi ve yıl sonları itibarıyla hep yükselen bir grafik çizdi.         

Dolar, tehlike işareti olan sarı bölgeye girmişti bir kere... Ama keşke sarı bölgede kalsaydı!           

Geçen yıla geldik; iyi kötü giderken birden faize karşı adeta bayrak açtık ve dövizi 18’in üstüne kadar tırmandırdık. Başardık bunu! Sonra da düşürme başarısı gösterdik tabii ki!          

Döviz sarı bölgeye girince bir süre sonra buna enflasyon da ayak uydurdu ve 2017 yılıyla birlikte yıllık bazda tek haneli enflasyonu unuttuk.         

Ama sağ olsun Merkez Bankası yüreğimizi ferah tutmamızı sağlıyor ve hükümetle birlikte ortak karar alarak yıllık enflasyonu hala yüzde 5 olarak hedeflemeye devam ediyor. Hem de ta 2012’den beri!      

Dolar kırmızı bölgeye girip alarm sinyalleri çaldırır da enflasyon geri durur mu!         

TÜFE’de yıllık artış aralık sonunda yüzde 36, bu yılın ocak ayı sonunda da yüzde 49’u buldu.        

Kim tutar fiyatları, öyle görünüyor ki şubat sonunda yüzde 50 düzeyini de aşarız.       

2002 sonunda 100 olarak yola birlikte çıkan dolar ve TÜFE, uzun süre TÜFE lehine seyreden bir eğilimden sonra bu yılın ocak ayında yeniden birbirine kavuştu.

ŞİMDİ UĞRAŞ DUR, KUR DÜŞSÜN DİYE!    

Şimdi görünürde tüm çabamız kurun düşmesini, bu sayede de enflasyonun gerilemesini sağlamak...             

Yirmi yıllık bir iktidar döneminin sonunda hala üç beş ay sonrasına ilişkin hedefler koymak, bu yirmi yılın kayda değer bir şekilde değerlendirilmediğinin işareti sayılmaz mı?         

Sanki biraz da ağaca bakmaktan ormanı göremez olduk gibi... Ekonominin öncelikli sorunu enflasyon gibi görünüyorsa da, ki öyle, orta vadeli sorunumuz başka.          

Türkiye yatırım yapılan ve istihdam sağlayan bir ülke olmaktan giderek uzaklaşıyor. Bu köşede dün detaylı olarak yazdık. Gençler mutsuz; özellikle son iki yılda bu mutsuzluk inanılmaz bir hızla artıyor. Çünkü gençler işsiz; çünkü gençler liyakatin yerle bir olduğunu görüyor; üniversiteye adım attığı günden itibaren üniversiteli olmanın tadını çıkaramıyor ve mezuniyetini düşünmeye başlıyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar