Düşük faiz politikası çabuk kadük oldu!
Geçen hafta da vurguladığım gibi hükümet “ne olursa olsun, faizler inecek” hedefiyle yola çıktı, ve kısa sürede faizleri rekor seviyelere taşımayı başardı! Faiz artışları son bir hafta içerisinde de hız kesmeden yoluna devam etti. Hazinenin haftabaşında yaptığı 5-yıllık borçlanma ihalesinde ortalama faiz yüzde 26.3 oldu. İkinci piyasada 10-yıllık tahviller ise yüzde 25’in hemen altında işlem görüyor. (Bir anlamda piyasanın enflasyon beklentileri o kadar kötüleşmiş durumda ki, 10 sene ortalaması için bu kadar yüksek bir faiz talep ediliyor. Halbuki daha 4-5 sene öncesine kadar Türkiye’nin ortalama enflasyon oranının yüzde 8’ler civarında olduğu kabul görüyordu.) Geçen yılın son haftasında tüketici kredileri yüzde 30’a çok yaklaşırken, mevduat faizlerinde de yüzde 20’nin üzerine çıkılmış bulunuyor.
Özellikle son dönemde mevduat faizlerinde görülen bu hızlı artış ilginç. Normalde bankalar en düşük maliyetli fonlarla kendilerine kaynak yaratmak isterler. Ancak, MB yüzde 14’ten kaynak kullandırırken bankalar yüzde 20’nin üzerinde bir maliyetle mevduat topluyorlar. Üstelik MB Aralık ayının son 3 haftasında günlük piyasa fonlamasını 325 milyar TL’den 490 milyar TL’ye çıkarmış olmasına, yani bankalara yüzde 14’ten 165 milyar TL ekstra kaynak sağlamış olmasına rağmen. Belki mevduat faizi artışında yılın son günleri olması nedeniyle bankaların bilançolarını düzenlemeleri de faiz artışında bir miktar etkili olmuş olabilir. Ancak, asıl sebep, nasıl ki tahvil faizleri beklenen enflasyona göre şekilleniyorsa, mevduat faizlerinin de aynı sebeplerle yükseliyor olması. Mevduat sahipleri TL’den dövize geçmemek için TL mevduatlarına yüksek bir prim istiyorlar. Bankalar da (bu noktada bankalar üzerinde bir “mevduatlarınızı sakın dövize çevirtmeyin” baskısı olması da mümkün) TL mevduatı tutabilmek için bu kadar yüksek faiz vermek durumunda kalıyorlar. Tabii, yükselen mevduat faizlerinin kredi faizlerini de daha da yukarı iteceğini söylemeye gerek yok, herhalde.
Hükümetin dolarizasyon eğilimini düşürtmek için ihdas ettiği bir enstruman Kur Korumalı TL Mevduat (KKM) olmuştu. Sadece Türk vatandaşlarına yönelik çıkartılan bu enstrumanın bir mantığı vardı: “Madem bugünlerde kur üzerindeki ana baskı Türkiye’de mukim mevduat sahibinden geliyor, o zaman onların bu eğilimine çözüm olacak bir enstrumanı devreye sokalım”. (Ne de olsa kura baskı yapan diğer unsurlar olan cari açık veya yabancı yatırımcıların portföy hareketleri bugünlerde ikinci plana düşmüş durumda.) Ancak bu enstruman öncelikle tasarruf sahibinin asıl endişesi olan birikimlerinin enflasyon karşısında erimesine çözüm bulan bir enstruman değil. (Bunun için enflasyona endeksli enstrumanların devreye sokulması gerekiyor. Öte yandan, TUİK’in enflasyon hesaplamaları konusunda güven erozyonuna uğramış olması bu tip enstrumanların başarı şansını zorlaştıracaktır.)
Ayrıca KKM kurgulanırken bazı teknik hatalar da yapılmadı değil. Örneğin, bu hesapların en az 3 ay vadeli olma zorunluluğu. Türk halkının mevduat konusundaki eğilimleri biliniyor. Tasarruf mevduatlarının yüzde 90 kadarı 1 aya yakın vadedeki mevduatlarda. Hal böyle iken, ve parasal otoritelere güven en düşük seviyelerdeyken, daha önce uygulanmamış yeni bir enstruman çıkarırken yatırımcıyı vade süresi bakımından zorlamanın amacı nedir? Diğer bir yanlış ise bu enstrumana politika faizinin 3 puan üstüyle (=yüzde 17) sınırlayan bir tavan getirilmiş olması. (Zaten normal mevduat faizlerinin yüzde 20’nin üzerine çıkmış olması, tasarruf sahibinin bu enstrumana geçmektense yüksek TL faiz talep etmeyi tercih ettiğini net bir şekilde gösteriyor. Kısaca KKM istenilen teveccühü yakalayabilmiş değil.) Bu tavan aynı zamanda Hazine’nin (şartlar oluşursa) mevduat sahiplerine ödemeyi taahhüt ettiği kur farkını da artırıyor.
Şimdi de, KKM’nin ticari hesaplara uygulanması gündemde. Verilen havuç ise KKM’ye çevrilecek döviz miktarı üzerinden geçen sene son çeyrekte elde edilen kur artışı kârlarının 2021 vergi matrahından düşülmesi gibi iyi bir havuç. Öte yandan ticari KKM hesaplarında minimum vadenin 6 ay olarak belirlenmesi bu enstrumana olan ilgiyi de kısıtlayacaktır. Gerçek kişilerden farklı olarak şirketler esasen kendilerinin işletme sermayesi olan bu birikimlerini uzun süre bağlamak istemezler, hele bu kadar uzun süre, asla.
Son “heterodoks” politika uygulamaları böyle işte!