Dünyanın en kalabalık ülkesi Hindistan güçlü adımlarla geliyor

Serbest Kürsü
Serbest Kürsü

Burak ÖNDER
EVSİD Kurucu Başkanı/Lux Plastik Genel Müdürü

Yazımın başlığını okuyanlar bir yanlışlık olduğunu düşünebilir. Dünya nüfusu 8 milyara yaklaşırken, geçen ay itibariyle dünyanın en kalabalık ülkesi unvanı Çin’den Hindistan’a geçti. Birleşmiş Milletler (BM) verilerine göre mayıs ayında 1,4 milyarı aşkın nüfusuyla dünyanın en kalabalık ülkesi olma unvanı artık Hindistan’da.

Diğer yazılarımda da zaman zaman değindiğim üzere Hindistan güçlü adımlarla geliyor. 2001 yılında Nobel ekonomi ödülünü alan Amerikalı ekonomist Andrew Michael Spence’e göre Hindistan için küresel güç olma zamanı. Evet, Çin dünyadaki ekonomik büyüklüğü, uyguladığı uluslararası stratejiler, jeopolitik ve askeri gücüyle hali hazırda önde. Dünyanın en büyük ikinci ekonomisi olan Çin, beşinci en büyük ekonomisi olan Hindistan’dan yaklaşık beş kat büyük. Fakat bu durum önümüzdeki süreçte değişebilir. Böyle bir dönüşüm bir anda olmuyor, zaman alıyor. Batı’nın çok büyüyen Çin’e karşı alternatif yaratmaya çalıştığı ve bu alternatifler arasında Hindistan ve Vietnam gibi ülkelerin öne çıktığı biliniyor. Bugünden yarına olmasa da önümüzdeki yıllarda bunu daha iyi göreceğiz gibi gözüküyor.

Bugün Hindistan, Çin ve Japonya’dan sonra Uzak Doğu’nun en büyük üçüncü ekonomisi. Son yirmi senede büyüme rakamlarına bakacak olursak Hindistan’ın ortalama %6 civarlarında büyüdüğünü görüyoruz. 2003 yılından itibaren %8’in üzerinde bir büyüme sağlayan Hindistan, 2006 yılında %9,7 ile zirve noktasına ulaşmış. 2008 yılında ise küresel ekonomik krizin etkisiyle ekonomik büyüme %6,1 oranında kalmış. 2019 yılında %3,7 büyüme, 2020’de pandemi ile birlikte %6,6 küçülme ve 2021 yılında tekrar %8,7 oranında büyüme gösteren Hindistan ekonomisi, IMF tahminlerine göre 2022’de %6,9, 2023’te %6,1 ve 2024’te de %6,8 oranında büyümeye devam edecek.

Keşfetmemiz gereken önemli bir pazar

Hindistan’ı iyi bilenler Hindistan’ın tam olarak bir reform sürecinde olduğunu söylüyorlar. Başkan Modi’nin Hindistan’ı üretim merkezi yapma hedefi var. “Make in India’’ sloganıyla Hindistan hükümeti ülkede üretimi ve üretilen ürünlerin geliştirmesini teşvik etmek ve yeni şirketler yaratmak için, üretime yönelik özel yatırımlara teşvikler uyguluyor. Bu sayede de Apple ve Foxconn gibi büyük ve çok uluslu şirketleri ülkesine çekebilmiş.

Hindistan tam bir kontrastlar ülkesi, çok zenginler ve yoksullar bir arada. Buna rağmen orta ve orta-üst sınıf sayısı her geçen gün artıyor. Batılı ülkeler ve markalarının uzun zamandır burada oldukları söyleniyor. Bu yönleri ile bakacak olursak hem yatırım malları için hem de tüketim malları için, tabiri caizse keşfetmemiz gereken önemli bir pazar.

Her iki yüz kilometrede dilin, dinin, ırkın değişebildiği bu pazarda yorum yapmak ve tavsiye vermek çok zor. Ülkenin kuzeyinin güneyinden, doğusunun batısından farklı olan Hint halkı hakkında sosyolojik tespitlerde bulunmak kolay değil. Tüm bunlara rağmen, bu zorlukları bilmek ve ülkeyi biraz daha yakından tanıyabilmek çok kıymetli. Keşke Brezilya, ABD, Çin, Hindistan gibi birbirinden farklı bölgeleri ve yapıları olan pazarlar üzerine kapsamlı çalışmalar yapılsa ve detaylı raporlar düzenlenebilse. Ne yazık ki ülkemizde veri ve bilgiye hala yeterince önem vermiyoruz. Hazırlanan ve yayınlanan ülke raporları da “mış gibi yapmanın’’ ötesine pek geçmiyor sanki. Ne ihracatçılar olarak biz bunu istiyoruz ne de sivil toplum örgütlerinin böyle bir gündemi var. Ticaret Bakanlığı’nın hazırladığı ülke raporları iş dünyasının raporlarından daha kaliteli. Bu zamana kadar iş dünyası STK’larından TEPAV ve DEİK Asya-Pasifik İş Konseyleri Başkanı Murat Kolbaşı’nın döneminde hazırlanan “Kuşak-Yol Projesi” hariç kaliteli bir rapor okumadığımı söyleyebilirim. Halbuki, sadece Doğu özelinde RCEP, Vietam-AB STA’sı, BRICS gibi konularda çok önemli raporlar hazırlanabilirdi.

İhracatı neden artıramıyoruz?

Hindistan ile olan dış ticaretimizin yıllar içinde büyümesine ve ihracatımızın artmasına rağmen, dış ticaret dengesi Hindistan lehine büyümeye devam ediyor. Daha basit bir ifadeyle Hindistan’dan yaptığımız ithalat, Hindistan’a yaptığımız ihracattan daha fazla büyüyor.

Sorulması gereken soru Ticaret Bakanlığı’nın uzak ülkeler stratejisinde 18 ülkeden biri olan Hindistan’a ihracatımızı neden istenilen oranda artıramıyoruz?’. Bir soru daha var sormazsam içim rahat etmez. Bu stratejinin adı neden ‘’uzak’’ ülkeler stratejisi. Belki bu soruyu daha da temellendirmek gerekir. “Biz gerçekten Hindistan’a olan ihracatımızı artırmak istiyor muyuz?’’.

İhracat komşu ve çevre ülkelerle başlar. Lojistik avantajlar, kültürel yakınlıklar, zaman farkları, pazarlama maliyetleri gibi birçok husustan dolayı çevre ülkelere ihracat yapmak daha kolaydır. Firmaların alternatif (uzak ibaresini kullanmıyorum) pazarlar için ihracat iştahının ya da hedefinin yeteri kadar olmamasını anlayabilirim fakat devletin ilgili kurumlarının ve çatı sıfatını sıkça kullanan sivil toplum örgütlerinin böyle bir gündeminin olmamasını anlamakta güçlük çekerim. Tabi sadece gündemi olması da yetmez. Çok kullanarak enflasyonunu yaptığımız ‘’stratejisinin’’ de olması gerekir.

Biraz daha temele inebiliriz. Ülkemizde kaç Hindistan uzmanı var? Hindistan halkının sosyolojisi, siyaseti, ekonomisi, sanatı ya da edebiyatı üzerine çalışan kaç uzmanımız ya da kaç akademisyenimiz var? Eğer uzmanlarımız varsa iş dünyası STK’ları ne kadar bu uzmanlardan yararlanabiliyor. Sivil toplum dünyasının üniversitelerden böyle bir beklentisi oldu mu? Hindistan üzerine hazırladığımız kaç raporumuz var? Bu soruları çoğaltabiliriz, hatta çoğaltmalıyız.

Bir metafor ile anlatmam gerekirse; Savaş Sanatı’nın yazarı ünlü Çinli komutan Sun Tzu mealen “savaşı kazanmak için düşmanını, cepheyi ve kendini iyi tanıyacaksın’’ diyor. Bizim de ihracat hedefimizin olduğu pazarı ve oranın kültürel ve sosyolojik yapısını çok iyi tanımamız gerekiyor. Yani hedef Hindistan ise Hint sanatını, edebiyatını, Bollywood’u, ülkenin siyasi yapısı, kültürü gibi birçok konuda bilgi sahibi olmamız gerekiyor.

Hindistan’ı ve Doğu’yu tekrar keşfetmemiz gerekiyor

Gelin bazı kavramlar üzerine bir kez daha düşünelim. “Doğu’’ Batılı bir terimdir. (Kastettiğim kavram coğrafi yönler anlamında değil tabi). Orta Doğu ve Uzak Doğu kavramları Batılı kavramlardır. Farkında mıyız bilmiyorum ama biz Doğu’yu bile Batılı bir bakış açısı ile değerlendiriyoruz. Dil her şeydir, düşüncelerimiz de dille gelişir. Mesela ABD için uzak batı ibaresini kullanmıyoruz. “Uzak Doğu’’ neye göre ve kime göre uzak. Mesela Hindistan bir Uzak Doğu ülkesi midir? Bugün bırakın sokağımızdaki insanı, şirketlerin ihracat bölümlerinde çalışanlara “Hindistan uçakla kaç saat mesafededir?’’ diye sorsak, büyük oranda 8-10 saat gibi doğru olmayan bir cevap alırız. Halbuki Yeni Delhi 5,5 saat uçuş mesafesinde. Halbuki ülkemizden Portekiz, Fas, Birleşik Krallık’a olan uçuş mesafesi de yaklaşık 5 saattir. Bir işin öznesi olmak için kendi kavramlarımızı üretmemiz şart gibi geliyor.

Tabirimi mazur görün ama Hindistan’ı ve Doğu’yu tekrar keşfetmemiz lazım gibi geliyor. Tarihsel perspektiften baktığımızda, Batılılar oryantalizmi (şarkiyatçılık) Doğu toplumlarının, kültürlerinin, dillerinin incelendiği araştırma alanı olarak tanımlar. Cemil Meriç ise şarkiyatçılığı sömürgeciliğin keşif kolu olarak tanımlar, haklıdır da. Söylediklerimin yanlış anlaşılmasını istemem. Söylemek istediğim bizim Doğu’yu kendi kavramlarımızla tekrar tanımamız gerekiyor. Doğu’yu kendi kavramlarımızla tanımadan, tanımlamadan ve bilgi sahibi olmadan bu pazarda güçlü olma hedefimiz olamaz. Bir dönem Birleşik Krallık’ta Başbakanlık da yapan Benjamin Disraeli “Doğu bir meslektir’’ diyor.

Eğer temelleri doğru atıp, statikleri doğru hesaplayabilirsek sağlam bir bina yapabiliriz. Buradaki temel ve statik kavramları üretmek ve ihraç etmek değil, bilgi üretmek ve Doğu’yu kendi kavramlarımızla ifade etmektir. Bu vizyonu, hedefi, stratejiyi ortaya koyacak ve takipçisi olacak da iş dünyası sivil toplum örgütleridir. Evet bu uzun bir süreç. Zaten mesele de bu. Nitelikli ihracat bugünden yarına olacak bir şey değil. Yani bizim olaylara orta-uzun vadeli bir stratejide bakabilmemiz gerekiyor. 

Pratik bilgilere gelirsek, Türk Hava Yolları ile Yeni Delhi’ye 5.5 saatte ve Mumbai 6 Saat 15 dakika direkt uçuşla gidebiliyorsunuz. Hindistan ile aramızda 2,5 saat zaman farkı bulunuyor. Seyahatlerinizde araç kiralamamanızı tavsiye ederim zira zamanında İngiliz sömürgesi olduğundan araçlarda direksiyon sağ tarafta ve trafik sağdan akıyor. Hepsinin ötesinde büyük şehirlerinde trafik yoğunluğundan dolayı araç kullanmak neredeyse imkânsız. Hindistan dünya yüzeyinin %2,5’ini kaplamasına rağmen, dünya nüfusunun %17’sini barındırıyor. Biz yaptığımız Hindistan seyahatlerinde güvenli olmamasına rağmen trafikten kurtulmak için “tuk tuk” lara bindiğimiz dahi oluyor. Bu zamana kadar bir sorun yaşamasam da güvenli bir ülke olduğunu söyleyemem. Tam tersine bana güvensiz geliyor. Eşyalarınıza çok dikkat etmelisiniz. Gözünüz hep açık olmalı.

Beni Hindistan’da en çok zorlayan konular yemek ve temizlik. Hindistan’a gittiğinizde iyi bir o–telde kalmanızı tavsiye ederim, vereceğiniz ekstra paraya değecektir. Hindistan’da olduğum sürece yemek konusunda ince eleyip sık dokusam da her defasında rahatsızlanıyorum. Özellikle ilk günlerde yemek konusuna daha fazla özen gösterin, ilerleyen günlerde bünyeniz alışacaktır. Benim ulaşabildiğim verilere göre ülkenin %40’ı vejetaryen. Ama bu sizi endişelendirmesin özellikle büyük şehirlerde çok sayıda restoranda et menüleri bulunuyor.

Ülkenin başkenti Yeni Delhi ve diğer büyük şehirleri Mumbai, Bengaluru, Haydarabad, Kolkata, Chennai olarak sayılabilir. Ülke çok büyük olduğu ve sektörel farklıklar gösterebileceğinden dolayı ticaret şu şehirlerden ilerliyor gibi bilgileri veremeyeceğim. Ama kendi şirketim özelinde ağırlıklı olarak ticaretimiz yeni Delhi ve Mumbai üzerinden gidiyor.

Gelin ülkenin demografik yapısını inceleyerek devam edelim. Hindistan’ın 1,4 milyarı aşan nüfusu ile dünyanın en kalabalık ülkesi unvanını aldığını yazının başında söylemiştim. Halkın %70’i hala kırsal yerleşim yerlerinde yaşıyor fakat şehirlere olan göçün hızlı bir şekilde arttığı söyleniyor. Nüfusun yaklaşık %80’i Hindu, %14’ü Müslüman ve %2,3’ü de Hristiyan. Hindistan, Endonezya ve Pakistan'dan sonra sayıca en kalabalık Müslüman nüfusa sahip ülke.

En çok konuşulan diller İngilizce ve Hintçe olmakla birlikte ülkede 22 resmi dil bulunmakta. Resmi yazışmalarda ise Hintçe ve İngilizce kullanılmakta. Hindistan’da dil konusu hassas bir konu, şöyle ki 2019 yılında İç İşleri Bakanı’nın “Resmi dil Hintçe’dir’’ mealindeki açıklamaları ülkede büyük tartışmalara ve gösterilere neden olmuştu. Benim ulaşabildiğim son verilere göre ülkede 528 milyon kişinin anadili Hintçe. Hintçenin ardından anadil olarak Bengalce'yi 97 milyon, Maratça'yı 83 milyon, Teluguca'yı 81 milyon, Tamilce'yi 69 milyon, Gujaratça'yı 55 milyon ve Urduca'yı 50 milyon kişi kullanıyor. Bunun yanında 40 milyonu aşkın Hintli de Hindistan dışında yaşıyor. Bu nedenle bugün dünyanın neresine giderseniz gidin Hintli iş insanlarını ve Hint diasporasını görürsünüz.

1947’de İngiltere’den bağımsızlığını kazanan Hindistan Cumhuriyeti’nin yönetim şekli Federal Cumhuriyettir ve Hindistan 28 eyalet ve 7 birlik bölgesinden oluşmaktadır.

Bildiğiniz üzere 2 Haziran’da Hindistan tarihinin en büyük tren kazalarından birini yaşadı. Kazada 900’den fazla insan yaralarınınken 300’den fazla insan hayatını kaybetti. Bu vesile ile de Hindistan halkına baş sağlığı diliyorum.

Satın alma paritesine göre dünyanın 3. en büyük ekonomisi

IMF verilerine bakacak olursak, Hindistan 3,8 trilyon dolarlık ekonomisi ile dünyanın 5. en büyük ekonomisi. Fakat satın alma gücü paritesine göre bakacak olursak Çin ve ABD'nin ardından dünyanın en büyük üçüncü ekonomisi. 

Hindistan “Make in India’’ programı ile sadece bölgesinde değil dünyada önemli bir üretim merkezi haline gelmeyi hedeflemiş. Bu süreç hem Amerika hem de Avrupa tarafından ilgiyle takip ediliyor. Özellikle Amerika, Hindistan’ı Çin’e karşı bir dengeleyici güç olarak görüyor. Fakat, bu süreç aynı zamanda bazı zorlukları da beraberinde getirmiş. Bu zorluklar arasında, lojistik yetersizlik, yeterli altyapının olmayışı ve nitelikli iş gücü eksikliğini sayabiliriz. Her ne kadar Hindistan hükümeti bu konularda adımlar atmaya çalışsa da önlerinde uzun bir yol olduğunu söylemek yanlış olmaz. Hindistan tüm bu süreçler sayesinde, bugün sadece bilgi teknolojileri sektöründe değil havacılık ve uzay, kimya, otomotiv, ilaç, elektrikli ekipmanlar, gıda işleme, tekstil ve giyim gibi sektörlerde de önemli gelişmeler sağlamış.

Hindistan, Uzak Doğu’nun Çin ve Japonya’dan sonra üçüncü büyük ekonomisi olmasına rağmen 15 ülke ve 2,1 milyarlık nüfusu kapsayan RCEP anlaşmasına dahil olmadı. Bunun yanında Kuşak Yol Projesi’nin içinde olmasına rağmen diğer taraftan ABD, Japonya ve Avusturalya ile alternatif güzergahlar konusunda da iş birliği yaptığı konuşuluyor.

Tüm bu süreçlere rağmen Hindistan’ın Çin’i rakip görmediği, Doğu ile Batı arasında bir denge konumunda olmak istediği söylenir. Rusya ile önemli sanayi ve enerji ortaklığına sahiptir. Diğer yandan Hindistan; Brezilya, Rusya, Çin ve G. Afrika ile BRICS kurucu üyelerinden biri. Tüm bu fotoğrafa baktığımızda Hindistan’ın Rusya, Çin ve Batı arasında akıllıca bir politika izlediğini söyleyebiliriz.

Hindistan Dış Ticareti

Pandeminin akut dönemi olan 2020 senesi haricinde Hindistan dış ticaretinin sürekli büyüdüğünü görüyoruz. Son yirmi yılda dış ticareti yirmi kattan fazla büyümüş. Hindistan da bizim gibi dış ticaret açığı veren ülkelerden biri. 2021 verilerine baktığımızda 176 milyar dolar dış ticaret açığı verdiğini görüyoruz.

Yine 2021 verilerine baktığımızda, Hindistan’ın ihracatı bir önceki yıla göre %43 artarak 395 milyar dolara ulaşmış. Hindistan’ın en fazla ihracat yaptığı ülke olan ABD, Hindistan’ın toplam ihracatından %18 pay alıyor. Akabinde sırayla BAE, Çin, Bangladeş, Hong Kong, Singapur, İngiltere, Hollanda, Almanya ve Nepal gelmekte.

İhracat kalemlerine baktığımızdaysa sırasıyla, işlenmiş petrol ürünleri, mücevher eşyaları (elmaslar), ilaçlar, pirinç, işlenmemiş alüminyum, telefon cihazları, otomotiv yedek parçaları, binek araçlar, demir-çelik yassı ürünler ve pamuk ipliği öne çıkmakta.

Hindistan’ın 2021 yılı ithalat rakamlarına baktığımızdaysa, bir önceki yıla göre %55 oranında artmış ve 570 milyar dolara ulaşmış. İthalatında en büyük ortağı Çin Halk Cumhuriyeti iken BAE, ABD, İsviçre, S. Arabistan, Irak, Hong Kong, Singapur, G. Kore ve Endonezya diğer en fazla ithalat gerçekleştirdiği ülkeler olarak sıralanmakta.

Hindistan en fazla ithal ettiği ürünlere bakacak olursak; ham petrol, altın, elmas, taş kömüründen briketler, petrol gazları, telefon cihazları, elektronik entegre devreler ve otomatik bilgi işlem makinelerini görüyoruz.

Hindistan’da petrokimya rafineleri gelişmiştir. Dikkat ederseniz Hindistan önce ham petrolü ithal ediyor ve akabinde işlenmiş petrol ürünleri olarak ihraç ediyor. Verilere baktığımızda ithal ettiği ham petrolün üçte birini tekrar ihraç ediyor. 2022 rakamlarını göremediğimiz için net rakam veremesem de, Rusya-Ukrayna savaşı sonrası Batı’nın Rusya’ya uyguladığı yaptırımlardan Hindistan’ın oldukça yararlandığı söyleniyor. Bu sayede Rusya’dan daha ucuza enerji ithal etmiş.

Dış ticaret rakamlarında aleyhimize artış var

Tüm sektörler için söyleyemesem de, kendi sektörüm özelinde Avrupalı firmaların Hindistan pazarında bizden daha başarılı olduklarını söyleyebilirim. Fiyat hassasiyetinin yoğun olduğu geleneksel pazarda yerel üreticilerin ve Uzak Doğulu firmaların ürünleri hakimken, orta-yüksek gelir grubuna yönelik perakende zincirlerinde pazarı Avrupalı markaların domine ettiğini söyleyebilirim. Ülke markamızın iyi bir intibahı olmasına rağmen, ürünlerimizin arafta kaldığı bir pazar sanki Hindistan.

Türkiye ile Hindistan arasındaki ticaret hacmi son 20 yılda yirmi kattan fazla artsa da, ticaret dengesi devamlı olarak ülkemiz aleyhine sonuçlanıyor. 2021 yılı verilerine baktığımızda Hindistan’la aramızdaki ticaretin en yüksek hacmine ulaştığını görüyoruz. 2021 yılında Hindistan’a olan ihracatımız %47 artarak 1,3 milyar dolar olmasına rağmen Hindistan’ın ithalatından aldığımız pay % 0,3 seviyelerinde kalmış.

Hindistan’a en fazla hangi ürünleri ihraç ediyoruz diye baktığımızda; makineler, mekanik cihazlar ve aletler; çimento, toprak, taş, tuz, kükürt, alçı; demir-çelik; meyveler; hayvansal ve bitkisel yağlar; plastik ve mamulleri; elektrikli makine ve cihazlar; mineral yağlar ve yakıtları görüyoruz.

Hindistan’dan olan ithalatımıza baktığımızdaysa 20 yılda önemli bir artışı görüyoruz. 2001 yılında 355 milyon dolar olan ithalatımız 2021 yılına geldiğimizde 7,9 milyar dolara ulaşmış. En fazla ithal ettiğimiz ürünlerse; mineral yağlar ve yakıtlar; demir-çelik; alüminyum ve alüminyumdan mamul eşyalar; makineler, mekanik cihazlar ve aletler; organik kimyasallar; motorlu kara taşıtları; elektrikli makine ve cihazlar; boyalar, plastikler ve mamulleri olarak sıralanmakta.

Hindistan pazarında neler yapabiliriz?

Böylesine büyük bir pazarda söyleyeceklerim yüzeysel ve sınırlı olabilir. Ama gördüğümü sandığım konuları da sizlerle paylaşmak isterim. Birbirinden çok farkı dilleri, kültürleri, inançları olan, böylesine büyük bir ülkede, ülkemizin ve sektörlerimizin ihracat stratejisi olmazsa patinaj çekmeye devam ederiz. Böylesine büyük bir ülkeye bir ekosistem içinde yaklaşmak gerekiyor.

- Tekrara düşme pahasına bir kez daha söylüyorum; bence gömleğin ilk düğmesi bilgi yani nitelikli ülke ve sektör raporları. Devlet teşviklerini ve kendi enerjimizi doğru kullanmak adına hangi sektörler için fırsat var ve hangileri için yok bunu bilmek önemli.

- İki ülke arasındaki ticarete baktığımızda hammadde ve ara malı ürünleri göze çarpıyor. Halbuki “Make in India” programını uygulayan Hindistan’a yatırım malları konusunda ülkemiz önünde önemli fırsatlar olduğunu söyleyebiliriz. Hindistan devletinin bu konuda önemli desteklerinin olduğunu duyuyoruz.

- Yine büyüyen orta ve orta-üst sınıfı düşünürsek tüketim mallarında da önümüzde önemli fırsatların olduğunu söylemek yanlış olmaz. Bu ülke Çin’e karşı batı eli ile desteklenen Uzak Doğu ülkelerden biri. Burası büyük bir tüketim ülkesi olacak gibi. Belki düşük kalite-düşük fiyatın olduğu kısımda değil ama orta ve orta-üst sınıfta başarılı olma imkânımız var gibi geliyor.

- Hindistan pazarında Türk ürünleri konusunda yeteri kadar algı ve farkındalık bulunduğunu söyleyemesek de, Türkiye’yi bilen ithalatçıların Türk ürünlerinin kalitesini beğendiklerini rahatlıkla söyleyebiliriz. Hindistanlı muhataplarımız özellikle orta ve orta-üst kesimin Çin ürünlerine mesafeli olduğunu söylüyorlar. Türk ürünleri ve Made in Turkiye markası algısı için tanıtım çalışmalarının yapılması ihracatımızı artırıcı etki yaratacaktır. Bolywood Hindistan için önemli bir film endüstrisi. Bolywood ünlüleri ile Türkiye markasını öne çıkarabilecek çalışmalar yapılabilir. Bunun yanında Mumbai ve Yeni Delhi’de bulunan zincir mağazalarda ve AVM’lerde Türk Ürünleri Festivallerinin sürdürülebilir şekilde düzenlenmesi Made in Turkiye markası için faydalı olabilir. Yine Hindistan’da bulunan marketlerin Türkiye’de liason ofis açmaları teşvik edilebilir.

 - Avrupa markalarının Hindistan pazarında bizden daha iyi durumda olduğunu söylemiştim. Batılı ülkelerin ve firmaların marka bilinirlikleri ve imajı iyi. Fakat bizim duygusal pazarlama (emotional marketing) yetkinliklerimiz Avrupalı rakiplerimizden daha yüksek. Onlarda bizim gibi sıcak kanlı insan olduğu için bu konuda bence önemli bir üstünlüğümüz bulunuyor.

 - Coğrafi büyüklük, uzaklık ve dağınık pazar yapısı nedeniyle Hindistan’da lojistik konusu en sorunlu alanlardan biri. Lojistik konusunda çalışmalar yapılsa da gidilecek hala uzun bir yol var. Bu sorun günlük konuşma biçimlerine de yansımış. Bir lokasyon sorduğunuzda kaç km değil kaç saat süreceği söyleniyor. Benim görüştüğüm tüm Hintliler İngilizce biliyor ama uzmanlar bazı bölgelere o bölgenin ana dili ile konuşabilen tercümanlarla gitmenin faydalı olabileceğini söylüyorlar.

Türk ihracatçıları olarak tüm pazarlara fuar, heyet, bireysel ziyaret vs. aynı konvansiyonel metotlarla girmeye çalışmamız mantıklı gözükmüyor. İhracat rakamlarımıza bakarsak, tüm dünyaya aynı metotla yaklaşma geleneğimizin çok da işe yaramadığını görebiliriz.

Hülasa, ülkemizin önünde önemli fırsatların olduğunu görüyorum. Alternatif pazarlar olarak gördüğüm Latin Amerika’ya, Afrika’ya, Asya’ya öznesinin biz (Türkiye) olduğu yeni kavramlarla yaklaşmamız ve bilgi üretmemiz gerekiyor. Devletimizin ilgili organlarının, iş dünyası STK’larının ve üniversitelerin birlikte çalışma kabiliyetini artırabilirsek bunu başarabileceğimize inanıyorum.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Yeni yılda yeni zamlar 23 Kasım 2024