Dünyadan ve Türkiye'den mutsuz sonlu faiz hikayeleri
Son 50 yılda faiz oranlarını idari ve keyfi kararlarla değiştirmeyi amaçlayan girişimler ekonomiyi ancak geçici bir süre canlandırabildi. Orta vadedeki sonuçlar ise paranın değer kaybı, enflasyonun körüklenmesi ve büyüme oranlarının gerilemesi oldu
Serbest piyasa ekonomisinin uygulandığı ülkelerde devletin ekonomiye idari kararlarla yön verme isteği olumlu sonuçlar ortaya çıkarmaz. . Bu tür ekonomilerde, örneğin faiz oranlarının para arz ve talebinin buluşacağı noktada oluşması sabırla beklenir. Faiz oranlarını keyfi kararlarla indirmek veya yükseltmek ekonomik dengeleri zorlar, çalkantılara ve sarsıntılara yol açar.
Alacağı kararların ekonomiyi sonu belirsiz bir maceraya sürüklemesinden çekinen liderler önce geçmişteki benzer durumlarda neler yapıldığını, alınan kararların hangi sonuçları verdiğini araştırır. Tarihi araştırmak liderleri ve ekonomi yönetimlerini, geçmişteki hataları tekrarlamaktan kurtarabilir. Tarihin verdiği derslere kulaklarını tıkayanlar ise aşağıdaki örnek olayların da gösterdiği gibi başarısızlığa mahkûm olur.
Nixon, Fed Başkanı’nı indirime zorladı
ABD’de Başkan Richard Nixon, 1972 yılında ikinci kez başkan olmak için adaylığını koymuştu. Nixon, resesyondan yeni çıkan ekonomiyi canlandırmak için faiz oranlarının düşürülmesini istiyordu. 1970 yılında ABD Merkez Bankası (Federal Reserve Board) başkanlığına seçilen Arthur Burns, önceki başkanlara danışmanlık yapmış, para politikası konusunda kitaplar yazmış saygın bir öğretim üyesiydi ve faiz indirimlerine gerek görmüyordu. Nixon’un faiz indirimi için yaptığı baskılar sonucunda zaten Cumhuriyetçi Parti sempatizanı olan Burns, reeskont ve politika faiz oranlarındaki indirimi ve parasal genişlemeyi de içeren bir dizi karar aldı. Nixon bunların sonucunda başkanlık seçimini kazandı ama parasal disiplinin bozulması ve bu arada 1973-1974 Petrol Şoku’nun yaşanması ekonomide çözümü zor olan sorunlar ortaya çıkardı. ABD ekonomisi normal olarak 10 yılda bir resesyona girerken, 1970-1981 döneminde tam dört resesyon yaşandı. Aynı dönemde yıllık ortalama enfl asyon oranı yüzde 8,1 gibi ABD için çok yüksek sayılan bir orana yükseldi.
CEO’dan Fed Başkanı olur mu?
Nixon’dan sonra başkan seçilen Demokrat Parti adayı James Carter’ın ihtiyatlı bir para politikası ile enflasyonu düşürmesi bekleniyordu. Ne var ki beklentiler gerçekleşmedi. 1978’de görevinden ayrılan Merkez Bankası Başkanı Burns’ün yerine geçmesi için Carter’a önerilen üç aday da ABD’nin dev şirketlerinde yönetim kurulu başkanlığı yapmış başarılı kişilerdi. Carter bu kişilerin arasından Textrone şirketinde CEO olarak görev yapan William Miller’ı seçeceğini çevresine bildirdi. Danışmanları Carter’a “Miller akıllı bir yönetici, Para politikasının teknik detaylarını Fed’in başına geçince öğrenir” deyince atama kesinleşti. Hukuk Fakültesi mezunu olan Miller, faiz oranlarının düşürülmesinin, yüksek düzeylerdeki enfl asyonu da gerileteceğini düşünüyordu. Bu düşüncesine uygun olarak aldığı faiz indirim kararları, doların Alman markı ve Japon yeni karşısında hızla değer kaybetmesine yol açtı. Gazetelerde ve dergilerde “Burns enfl asyon ateşini yaktı. Miller ateşin üstüne benzin döktü” türünden eleştiriler yaygınlaşınca Carter, Miller’ın FED başkanlığını bırakmasını istedi.
70’li yıllardaki negatif faiz uygulamaları
Türkiye’de 70’li yıllarda sık sık başbakanlık koltuğuna oturan Süleyman Demirel ve Bülent Ecevit dönemlerinde mevduat faiz oranları, aynı dönemdeki enfl asyon oranlarının altında tutuldu. Negatif faizin paralarını eritmesini önlemek isteyen tasarruf sahipleri altına hücum etti. Dolar serbest piyasada yükselişe geçti. Resmi kurlardaki artış oranının, enfl asyon oranından daha düşük olması ithalatı artırıp, ihracatı adeta cezalandırdı. Dış ticaret açığındaki artış, ham petrol fiyatlarının 1973 sonrasındaki yükselmesinden sonra daha da hızlandı. Döviz sıkıntısı vadesi gelen dış borçların ödenmesini ve sanayinin girdi ve makine ithalatını zorlaştırdı. 1977 ile 1980 arasındaki kriz yıllarındaki döviz sıkıntısı yatırım malları ithalatını sınırladı. Bu dönemde, negatif faiz ve düşük kur uygulaması nedeniyle enfl asyon oranları yükselirken, büyüme oranları geriledi.
1 puanlık indirim ekonomiyi sarstı
Başarılı bir elektronik mühendisi olan Yusuf Bozkurt Özal, 1987 genel seçiminde milletvekili seçilmişti. Başbakan Özal, beş yıl süre ile Dünya Bankası’nda çalışmış olan kardeşine ekonomiden sorumlu devlet bakanlığı görevini vermişti. Ekonomi 1988 yılının ilk çeyreğinde yüzde 8,3 oranında büyümüş ancak ikinci çeyrekte bu hız yüzde 3,2’ye gerilemişti. Yaz aylarında durgunluk belirtileri daha da belirgin hale gelince, Y. B. Özal hem ekonomiyi canlandırmak hem de enfl asyonun hızını keseceği düşüncesi ile faiz oranlarını indirmeye karar verdi. Oysa o sırada enfl asyon yükselme eğilimindeydi. 4 Şubat 1988’de alınan istikrar önlemleri etkili olamamış 1987 sonunda yüzde 55,1 olan yıllık enflasyon 1988 Ağustos ayı sonunda yüzde 78,4’e yükselmişti.
Küçük kardeş Özal, 1 yıl vadeli mevduatın faizini yüzde 65’den yüzde 64’e ve vadesiz mevduat faizini yüzde 36’dan yüzde 10’a indirince, tasarruf sahipleri ve para piyasası bu indirime çok sert bir tepki verdi ve kısa sürede serbest piyasada döviz kurları tırmanışa geçti. On gün içindeki kur artışı dolarda yüzde 18, Alman Markı’nda yüzde 21 oldu. Bankalarda 1 yıl vadeli mevduat faizi ise yüzde 85’e kadar yükseldi. Başbakan Özal duruma müdahale etti ve faiz yarışına son verilmesi kararlaştırıldı. Merkez Bankası yönetimi ise 100 milyon dolarlık bir müdahale ile kurları geriletti.
Yusuf Bozkurt Özal’ın faiz indirimi amaçlananın tam aksi yönde sonuç verdi ve yükselen faiz oranları yatırımları olumsuz etkiledi ve ekonomi iki yıl süren bir resesyonun pençesine yakalandı. Büyüme oranı 1988’de yüzde 1,5’e, 1989’da yüzde 1,6’ya gerileyince kişi başına düşen milli gelir düzeyleri azaldı.
Tansu Çiller’in faiz takıntısı Türkiye ekonomisi 1992’den sonra 1993’te de büyümüştü ama ithalat ve dış ticaret açığı artıyordu. Bankalar sistemindeki açık pozisyon 6 milyar dolara yaklaşmıştı. Bütçe açığı ve kamu sektörü borçlanma gereksinimi de hedefl enen düzeyleri aşma eğilimindeydi. Bu sorunların çözülmesi büyüme ivmesinin sürdürülmesini sağlayabilirdi. Ekonomi profesörü Tansu Çiller, kendisinden beklenmeyenleri yaptı ve faiz oranlarını keyfi ve idari kararlarla düşürmeyi amaçladı. Bunun için 1993 yılının son sekiz haftasındaki Hazine ihalelerinin beşi iptal edildi. Çiller, aralık ayında finans kuruluşlarının “ekonomik terör” diye nitelediği tutumuna karşı gazetelere verdiği tam sayfa ilanlarla mücadele bayrağı açtı. Bu arada dolaşıma sürülen para miktarı artırılmıştı. Para, şiddetli bir sağanak sonrasında bendin arkasında biriken su gibi gidecek yer arıyordu. 1994 yılının ilk günlerinde Hazine bonosu ve devlet tahvili faiz gelirlerine vergi kondu, ihale iptallerine devam edildi. Ocak ayının ikinci yarısında rating şirketleri Türkiye ekonomisinin notunu kırınca dövize hücum başladı. 26 Ocak 1994 günü doların değeri yüzde 13, 6 oranında yükseltildi. 5 Nisan’da alınan istikrar önlemlerinin uygulanması, 1995 yılının sonbaharında yarım bırakılınca, halk kitlelerinin kemer sıkma paketi nedeniyle gösterdiği fedakarlıklar da boşa gitti. 1994 Krizi, 2001 Krizi- 7ne giden yolun da başlangıcı oldu.
Son 10 yılda yaşanan faiz hikayesini ise önümüzdeki haftaların birinde yazacağım.