DÜNYA’da yazmak giderek zorlaşıyor!

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ

Birinci zorluk, DÜNYA okurunun profilindeki çeşitliliğin giderek artması. Eskiden yalnızca iş alemine hitap eden bir görünümü olan DÜNYA, artık sıradan işçinin de, memurun, emeklinin, öğrencinin de başvuru kaynağı.

İkinci zorluk, ekonomik kavram ve araçlardaki çeşitlilik. Bir tarama yapılsa, acaba swap kelimesini son aylarda kaç yıldakine eşit sayıda kullandık. Ya sidies(!) primini.

Bir konuyu bilmek yetmez. Asıl maharet bunu anlatabilmek, izah edebilmektir.

Durun durun, hemen aklınıza yönetimden kaynaklanabilecek “Şunu yaz, bunu yazma, bu konuyu görmeyiver” gibi telkinleri, baskıları getirmeyin. Bunlar DÜNYA’da zaten olmaz. Olmadı ve olmaz...

Ben bambaşka bir gerçekten söz ediyorum.

Yazı yazmayı zorlaştıran iki temel etken var.

Birincisi, DÜNYA’nın okuyucu profilindeki çeşitlenme.

Bu, gazete için ne kadar lehte bir durumsa, kabul etmek gerekir ki yazı yazanlar için o kadar aleyhte.

Okuyucu çeşitlenmesiyle kastım tabii ki yalnızca sayısal artış değil. Aynı okuyucu profili sayıca 3’ten 5’e çıkar, 10’a çıkar. Ama okuyucu sayısı çeşitlenerek 3’ten 5’e, 10’a çıkıyorsa durum değişir.

DÜNYA olarak yaşadığımız da budur.

DÜNYA bünyesine 2000 yılında katıldım ve iyi hatırlıyorum o yıllarda şimdikine göre çok tekdüze sayılabilecek haberler ve köşe yazıları yeterli oluyordu.

Ayrıca her ne kadar mevcut durumda Türkiye’de finansal okuryazarlığın pek gelişmediği dile getiriliyorsa da şöyle de bir gerçek var. Şimdi 100 kişi finansal okuryazarlık için çaba gösteriyor ve bunların örneğin 60’ı, 70’i bunda başarılı oluyor. Oysa yirmi yıl önce çabalayan kişi sayısı belki 25 düzeyindeydi ve bunların 20’si başarılıydı. Yüzdeye vurursak şimdi daha kötü görünebiliriz ama çabalayan kişi sayısı?

Dolayısıyla ekonomiyle çok daha yakından ilgilenen, olan biteni anlamaya çalışan kişi sayısı 20’lerden 60-70’lere, belki daha da yukarılara fırladı.

✭ ✭ ✭

Yazı yazmayı zorlaştıran ikinci etken ise ekonomik araçlardaki ve kavramlardaki çeşitlenme.

Bırakın yirmi yıl önceyi son bir yılda bile ne kavramlar yer buldu ekonomide.

Örneğin swap tabii ki vardı da, kaçımız biliyorduk ki bunu!

İlk ne zaman duyduk bıyıklı yabancıları!

Sidies primini, yani CDS primini şunun şurasında kaç zamandır kullanır olduk!

Okuyucu profilini çeşitlendirenler kimler?

Tek kelimeyle “herkes” demek yanlış olmaz.

Evet, artık herkes ekonomiyi daha iyi anlamaya, olan biten arasında bağlantı kurmaya çalışıyor.

Bir dönem Japon ev kadınlarının Türkiye’de yatırım yaptıklarını konuşur, aslında ağlamamız gereken halimize gülerdik. Tabii ki Japon ev kadınları tasarruflarını doğrudan bize göndermiyordu, bu paralar fonlar aracılığıyla geliyordu ama kaynak ilgimizi çekiyordu işte.

Çünkü Japonya tasarrufu, bu tasarrufu değerlendirmeyi bizden çok önce öğrenmişti.

Biz tasarruf etmeyi yeni yeni öğreniyoruz. Ama bu bozuk gelir dağılımıyla bir kısmımız tasarruf edebilirken, bir kısmımız tasarrufun “t”sini bile ağzına alamıyor. Onlar tam tersine ha bire borçlanıyor.

Tasarruf eden bunu nasıl daha iyi değerlendirebileceğinin, borçlanan ise düşük maliyetin ve bu borcu çevirebilmenin peşinde.

Bu durum bizi araştırmaya, öğrenmeye yöneltiyor.

Dönün on yıl, yirmi yıl önceye...

Bankalarda böylesine farklı faiz oranları var mıydı?

Ya da tasarrufları değerlendirmek için şimdiki kadar seçenek?

✭✭✭

İşte bu insanlar artık DÜNYA okuru oldu. Bu müthiş bir çeşitlenmedir. Düz işçi de, sıradan memur da, küçük esnaf da artık ekonomide neler olup bittiğini öğrenebilmek için DÜNYA’nın web sayfasını ziyaret etme ihtiyacı duyuyor. Çünkü biliyor ki ne kadar çok ve yansız bilgiye sahip olursa bu durum o kadar yararına.

Bundan daha büyük bir sorumluluk ve yazı yazma zorluğu olur mu?

Konu yalnızca tasarruf edenler ve borçlananlarla sınırlı değil tabii ki. On beş-yirmi yıl önceyi düşünüyorum da makro ekonomiyle ilgili bir şeyler yazmak yeterliydi. DÜNYA’nın okuyucu profilinde her zaman olduğu gibi KOBİ’ler önemli bir yer tutuyordu. Kuşkusuz diğer yanda da bankacılık kesimi vardı.

Bu kesimlerin gazetemizden olan beklentileri de değişti. Bir kere internetin gelişimi ve sosyal medya sayesinde düz habere ulaşmak artık anlık ve çok kolay hale geldi. Dolayısıyla okuyucu haklı olarak artık yalnızca haberle yetinmez oldu.

Soru çok basit; “Bu ne anlama geliyor ve gelecekte ülkeyi ve dolayısıyla beni nasıl etkiler”, buna yanıt aranıyor.

Öğrenciler de işin içine girince...

Son günlerde bir kuşak tartışmasıdır gidiyor ve bir kez daha gördük ki sanılanın aksine gençlerimizin en azından bir kısmı gerçeklerden hiç de kopuk değil. Biz gazeteciler bunun zaten farkındayız; çünkü her gün gelen onlarca e-postanın bir bölümü özellikle üniversiteli gençlerimize ait. Soru soranı olur, yazıyı anlamayanı olur, eleştireni olur; olur da olur. Ve bu e-postalar beni çok memnun eder.

İşte genç arkadaşlarımızdan gelen bu e-postalar ne kadar memnuniyet vericiyse, yazı yazmayı da o ölçüde zorlaştıran bir etkendir. Zorlaştırır, çünkü onlara da hitap etmek zorundasınız.

Genişleyen okuyucu profili, olabildiğince çok sayıda kişiye hitap edebilecek içerikte ve anlaşılır biçimde yazmayı zorunlu kılar.

Düşünün; bir tarafta iktisat okumuş, yüksek lisans ve doktora yapmış ve uzun yılların deneyimine sahip bir profesyonel de aynı yazıyı okuyor; Anadolu’da kendi yağıyla kavrulmaya çalışan bir KOBİ sahibi de; üniversiteyi yeni bitirmiş ve bir bankada işe başlamış genç bir arkadaşımız da; üniversitede son sınıfa yaklaştıkça iş kaygısına düşen ve okul bitince ne yapması gerektiğini planlamaya çalışan bir genç de; tasarrufunu enflasyondan korumaya çalışan bir emekli de...

İstisnasız herkese hitap eden yazı olmaz; hiçbir yazı tüm okurlar tarafından okunmaz. İşte amacımız bu yelpazeyi olabildiğince genişletebilmek; olabildiğince çok sayıda okura ulaşabilmek...

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar