Dünyada enflasyon kalıcı mı geçici mi?
Pandemi öncesinde dünya ekonomisinin uzun zamandır süren bazı temel problemleri vardı. Özellikle gelişmiş ülkelerin büyüme oranlarının düştüğünden ve bu ekonomilerin enflasyon yaratamamalarından şikayet ediliyordu. Bu ülkelerin başında da Japonya, Avrupa ve ABD ekonomileri geliyordu.
Ekonomik durgunluk ve enflasyon yaratamamanın birkaç temel sebebi vardı. Talep enflasyonu tarafında en büyük sebep bahsettiğim ülkelerin vatandaşlarının yaşlanmış olmaları nedeniyle, moda tabirle demografik sebeblerle tüketim eğilimleri her geçen gün azalıyordu. Daha az tüketim, daha az talep ve bu da fiyatlarda aşağı yönlü baskı oluşturuyordu. Hele bir de deflasyonist bir ortama girildiğinde (fiyatlar genele seviyesindedeki sürekli düşüş) kendi kendsini beseleyen bir süreç başlıyordu. Önümüzdeki yıl fiyatlarda düşüş olur beklentisiyle bugün yapılacak tüketim erteleniyor, tüketim ertelendikçe fiyatları yukarı çekecek talep oluşmuyor ve süreç en başa tekrar geri dönüyor. Salgın tabii ki her ülkede ve herkesin hayatında büyük değişikliklere sebep oldu. İş yapış şekilleri, insanların tüketim alışkanlıkları, yaşam şekilleri değişti. Şimdi en önemli soru; “Bu değişiklikler bir daha eskisine dönülmeyecek şekilde mi gerçekleşti?” Eğer bunun cevabı “evet”se şimdiye kadar üretilen teorilerin bir kısmı çöp olacak. Eğer cevap “hayır”sa eski ezberlerle devam edeceğiz. Muhtemelen cevap evet’le hayır arasında bir yerde. Hangisine daha yakın olduğu kestirilemediği için de büyük kurumlar ve dünyaca ünlü ekonomistler arasında bile büyük fikir ayırılıkları oluşmuş durumda. Bu konudaki en popüler konuya da yukarıda giriş yapmış olduk aslında. “Şu anda kıpırdanan enflasyon geçici mi yoksa kalıcı mı?” tartışması. Fed ve ECB “vallahi bu enflasyon geçici, yapısal olarak değişen şeyler sınırlı, sakin olun!” diyorlar her fırsatta. Karşıt görüştekilerin de en büyük argümanları; genişleyici para ve maliye politikalarının muhakkak günün birinde enflasyona neden olacağı.
Yukarıdaki talep sebepli enflasyondan devam edecek olursak; ülkelerin demografik yapıları değişmediğine göre herkesin kalıcı olarak tüketimlerini artırmalarını beklemek doğru olmayabilir. Bu sebeple salgın sonrası ertelenmiş talebin bazı sektörlerde devreye girmesi, salgın döneminde tasarruf edilen paraların harcanabilecek olması bir miktar enflasyon yaratsa da bunun kalıcı olmayacağı fikri akla yatkın görünüyor.
Diğer taraftan maliyet kaynaklı enflasyonda da kalıcı bir değişiklik olmasını beklemek doğru olmayabilir. Çünkü teknolojik yeniliklerle birlikte insanoğlu çok daha etkin çalışır hale geliyor her geçen gün. Daha az eforla daha fazla ürün üretebiliyoruz. Salgın bunu yavaşlatmak yerine bilakis hızlandırdı. En basitinden evden çalışma alışkanlıklarını kalıcı hale getirecek yenlikler bile maliyetler üzerinde ciddi baskılar yarattı. Diğer taraftan emtia fiyatlarındaki artış, geçen yıla göre özellikle petrol fiyatlarının 3-4 katına çıkması maliyetleri artırıcı unsurlar arasında. Tedarik zincirlerinin kopması, taşımacılık alanında yaşanan problemler de ticaretin maliyetini artırdı. Burada da aynı soruyla karşı karşıya kalıyoruz. Teknolojik gelişmenin geçici olmadığı ve maliyetleri düşürdüğü konusunda bir şüphemiz yok. Ama emtia fiyatlarındaki artışın ve taşıma maliyetlerindeki yükselişin geçici olma ihtimali var. Dolayısıyla maliyetler tarafında da gelişmiş ülkelerde enflasyon geçici bir fenomen olabilir.
Lagarde ne düşünüyor?
Bu hafta içi ECB Başkanı Christine Lagarde da benzer sebeplerle enflasyonun geçici olduğunu ve ECB’nin arzu edilen enflasyon oranı olan %2’ye kalıcı olarak ulaşmasının zor gözüktüğünü söyledi. 2021’de %2 civarı bir enflasyon olsa da, 2022’de %1.5, 2023’te ise %1.4 enflasyon beklediklerini söylerken 2021’de ulaşılacak %2 enflasyonun da son 8 yıldır erişilememiş bir rakam olduğunun altını çizdi. Bu vurgu, yapısal olarak enflasyon yaratamadıklarının, salgının da bu durumu kalıcı olarak değiştirmediğinin bir nevi ilamı olmuş oldu. Her ne kadar birçok kafadan farklı sesler çıksa da dünya ekonomisinin gidişatı anlamında daha önce hiç yüzülmemiş sularda yüzmeye çalışıyoruz. Bu da meseleyi bir taraftan heyecanlı kılarken diğer taraftan da her türlü tahminin ve öngörünün yanlış çıkma ihtimalinin hiç olmadığı kadar yüksek olduğunu gösteriyor.